Her şeyimizin aslı astarı Gedikkaya'dır.
Kentimize tarihte ilk gelen ol mübarek adam her kimse eğer, uzaktan şöyle bi bakıp boynuza benzetmiş Gedikkaya'nın şehrin tepesinde duruş biçimini. Tahminen biraz alkollüdür, ama helal olsun, çok güzel benzetidir.
O dönem konuşulan dilde; ''Keraton'' demekmiş boynuz. Şehrimizin adı buradan gelir imiş. Gedikkaya hayranı biri olarak nasıl da mutlu olmuştum, bunu biyerlerde okuyup da ilk öğrendiğim vakit.
****
Karşıt görüşler de yok diğildir tabii konu hakkında. Yok kirazdan gelirmiş'miş, hayır efendim padişah hazretleri şehrin giriş kapısında kullarına ''Giresin'' deyu emir buyurmuş'muş. Daha büssürü bomboş laflar işte.
Doğdum doğalı bunların hiçbirine inanmamıştım zaten. Dünyanın, objektiflere poz verir gibi duran şu yegane şehrinin ismi, gelse gelse Gedikkaya gibi muhteşem bi objeden gelmeliydi bence de.
Hem, kirazdan niye gelsin kardeşim? Şu tarih itibarıyla şehrimizde 3 tane kiraz ağacı anca varmış toplasan. Millet Bahçesi dediğimiz parkımızın hemen altında beklerlermiş ulu ulu. Gidip okşayın gövdelerini, hallarını-hatırlarını sorun ara sıra, benim her yaşlı ağaca yaptığım gibi.
Anlatırlar size de belki, kirazın anavatanı olduğu iddiasındaki bi yerleşim birimindeki yapayalnızlığı.
****
Yaşantım boyu sadece bikez fındık bahçesine gitmişliğim vardır. Sevdiğim bi büyüğüm çağırmıştı geçtiğimiz yazların birinde.
Kabul ediyorum ki, eksikliğimdir. Giresun'a bu denli sevdalı olup da fındık toplamayı bilmemek ayıp bişeydir. Aramızda kalsın, bilgisizlikten hep yalan yanlış toplamıştım zaten, dalıyla yaprağıyla sepete atıp atıp. Ayrıca, topladığımın tamamını yediğim üçün bi daha da davet gelmedi o kıymetli büyüğümden.
Ezelden beri bildiğim, fakat boş bi böbürlenme gibi algıladığım ''Giresun kalitesi fındık'' kavramının nasıl büyük bi gerçeklik olduğunu da oracıkta öğrenmiştim hem.
-''Bak Gürsel'ciğim, şunca ağaçlar hep Giresun kalite fındık. Öbür yanda iki üç tane kara kuru ağaç var. Onlar ise Ordu kalite fındık'' diye anlatmıştı büyüğüm.
Yiyip de aradaki farkı anlamamak mümkün müdür? Çok acıyıp ötekilere;
-''Ula bunlar da gendini fındık mı sanıyo'' demiştim, iyi anımsıyorum.
****
Ehh yani, ben oliyim, siz olun, ne farkeder, bizler böylesi gonuşuklar edince ne değişecek ki?
Gidip okşayın dallarını, yapraklarını ara sıra, benim ömrüm boyu bi kerecik yaptığım gibi. Anlatırlar size de belki terk edilmişliği, sahipsizliği. Bu gadar olağanüstü bi lezzete karşın dünya piyasalarında gümbür gümbür edemeyişin ezikliğini.
****
Bilir misiniz, Osmanlı'nın son yıllarına kadar şehrimizde yüze yakın şarap fabrikası olduğunu?
Dünyada sadece üç-dört yerde yetişen, o cennetler müjdecisi güzelim ''kokulu siyah üzüm''ün aslanlar gibi işlenip, şişelenip, değerlendirildiğini?
İnsanların bu işten ekmek yediğini, devletin Giresun Şarabı diye bi ihracat ürününün yedi cihana nam saldığını? Sonraki yıllar, genç Cumhuriyet'in başlangıç döneminde bile, sırf şarap ve fındık dışsatımı üçün Giresun Limanı'na yılda 500 gemi geldiğini?
Nerden bileceksiniz, nerden bilecez? Anlatan, geçmişin güzelliklerini geleceğe taşıyan, önem veren bi Allah'ın kulu mu vardır ortalıkta? Kala kala bu bile benim gibi bi garibana kalmışsa, neyleyim gerisini…
Gidip yol kenarlarında öpüp koklayın, kokulu siyah üzümlerimizi, benim aklıma düştükçe yaptığım gibi. Anlatırlar size de belki, bu kentin nasıl bi marka'dan yoksun kaldığının üzgünlüğünü.
****
Elin adamı.
Tabirimi bağışlayın lütfen, Eskişehir denen Allah'ın bozkırına plaj yaptı. İnsanlar denize giriyo bi nevi, yaz sıcağı geldi mi.
Ve yine affedin sözcüklerimi, Eskişehir denen Allah'ın dağında Venedik misali gondollar dolaştırıyo elin adamı.
Bizse, Samanyolu galaksisindeki hiçbi gezegende eşi-benzeri görülmemiş doğal kumsalımızdan otoyol geçirilmesine seyirci kaldık. Engel olamadık, ciddiye alamadık, bi araya gelip direnemedik. Huyumuzdur, birlik olamadık.
Gidip avucunuzun içine alıp özür dileyin, bulabilirseniz eğer o kum tanelerinden, benim pek sık yaptığım gibi. Anlatırlar size de belki, turizm cenneti olma yolunda neyi kaçırdığımızı.
****
Çok değer verdiğim bi ağabeyim, gayet dostça bi öğüt verdi bana geçen gün. Ciddi şeyler de yazmamı istedi.
Sonuçta bi gülmece yazarıyım. Yaşamın gırgır-şamata tarafındayım
Yukarıda yazmaya çabaladığım ''ciddi'' şeyleri yazamam tabii, nasıl yazayım?
Makale Yazısı-
CİDDİ
Yazar Gürsel Ekmekçi - Mesaj Gönder --- Okunma
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.