Değerli Okuyucularım ve Sevgili gençler,
Sizlere, çoğunluğu anılarımdan oluşan “nasıl pilot oldum” konusunu ve bazı bölümlerde ise faydalı bilgiler içeren konularda yazılar yazdım. Eğer bu şekilde yazılarıma devam etmem halinde monotonluğa, yani Türkçe kullanımıyla tekdüzeliğe dönüşmesini önlemek için arada bir konu değiştirmek hem siz okuyucularıma hem de bana iyi gelecektir. Ben sizlere yazılarımı daha motive olmuş olarak yazacağım ve sizlerde monotonluk boyutuna varmadan yazılarımı keyifle okuyacaksınız.
Bu nedenle bugün sizlere, sevdiğimiz bir devre arkadaşımızı tanıtıp daha sonra da sizleri, yaşadığı çok ilginç bir olayı kendi kaleminden yazdığı anısıyla baş başa bırakacağım.
Arkadaşımız İsmail Alış Safranbolu'dan 1975 senesinde Hava Harp Okulu'nda aramıza katılmıştır. Daha önce sizlere bahsettiğim Hava Harp Okulu 3'üncü sınıfın sonunda Yalova Askeri Eğitim Kampı'na kısa süre katılıp, daha sonra Bursa Hava Ulaştırma Okul Komutanlığı'nda ehliyet almak için önce 3'üncü bölük daha sonra da 4'üncü bölük olarak Bursa'ya gitmiştik. Hatırladığım kadarıyla yaklaşık 3 hafta teorik ve uygulamalı eğitim gördük, her türlü büyüklükte (küçük pikap, minibüs, büyük yolcu otobüsü hatta kamyon bile vs.) araçlar da eğitim aldık. Hafta içi eğitim yapıyor ve hafta sonları Bursa'da geziyorduk. İsmail arkadaşımız bu hafta sonlarından birinde şu an 43 senedir evli olduğu Emine kardeşimizle tanışmışlar ve Hava Harp Okulu mezuniyetinden sonra uçuş okulunun da bitmesiyle 20/09/1980 tarihinde evlenmişlerdi.
KOLTUK ALTI TABANCA
KILIFIMIZ ALIŞ'TAN
Bilindiği üzere harp okullarından mezun olan her subaya o zamanlar 9mm çapında Kırıkkale marka beylik tabanca veriliyordu. İsmail arkadaşımızın babası Mehmet amca (rahmetli) Safranbolu'da her türlü deri üretim (kemer, terlik, semer, tabanca kılıfı, cüzdan vs.) işleri yapıyordu, yani saraç tı. Günümüzde olduğu gibi 45 sene önce de Safranbolu turistik bir yermiş ve Mehmet amca ürettiği deri ürünleri dükkanında turistlere satıyormuş. İsmail Lise yıllarında ve Hava Harp Okulu yaz tatillerinde (1-30 Eylül arası) Safranbolu'ya gittiğinde babasının yanında çalışmış ve esnaflığı öğrenmiş bir arkadaşımızdı.
Hava Harp Okulu son sınıf da (4'üncü sınıf) iken İsmail, babasının deri işleri yapan dükkânı olduğunu ve bize koltuk altı tabanca kılıfı dikebileceklerini söyledi. Büyük bir çoğunluk, 155 kişi bu öneriyi kabul etmiştik. Nihayet mezuniyetten önce kılıflarımız elimize geçmişti. Biz tabii ki hiçbirimiz mezun olmanın heyecanıyla tabanca kılıfının ederinin ne olduğunu merak edip öğrenmemiştik ve arkadaşımıza elbette güvenmiştik. Daha sonraki günlerde öğrendiğimize göre İsmail bize sattığı tabanca kılıflarından kazandığı paralarla düğün masrafına katkı sağlamıştır.
Bu işin iyi tarafı da şu oldu benim için; uzun süre evimde sakladığım ve ne zamanki İsmail'in yaptığı tabanca kılıfını gördüğümde sevgili arkadaşım İsmail aklıma geliyordu. Zaman zaman beraber olup bu konu açıldığında İsmail bize şunları söylerdi” O kılıfların parası siz devre arkadaşlarımın düğün hediyesiydi, siz 1 ay gezerken ben sabahlara kadar çalışmıştım” Ne diyebiliriz ki, helal olsun.
112'NCİ FİLO KOMUTANLIĞI
Hava Harp Okulu mezuniyeti, İzmir/Çiğli Uçuş Okulu, pilot brövesine kavuşmamız, Konya Harbe Hazırlık eğitimi derken Haziran 1981 tarihinde kendimizi, Eskişehir 1'inci Ana Jet Üs Komutanlığı 112'nci Av Önleme Filosunda bulduk. 112'nci Av Önleme Filosunun amblemi Şeytan figürüydü ve F-4E Phantom uçakları uçuruluyordu. 112'nci filoda ben ve İsmail arkadaşımın haricinde 1979 mezunu 4 devremiz daha vardı yani toplam 6 devre arkadaşı aynı filoda göreve başlamıştık. Ben, İsmail evliydik ve Teğmen rütbesinde olduğumuz için lojmana girebilecek kadar puanımız yoktu. Bu yüzden 2 sene lojman dışında şehir merkezinde evlerde kirada oturduk. 1983 senesinde Yıldıztepe Lojmanlarında yeni yapılan binalardan lojman tahsis edildi ve 1985 temmuz ayına kadar orada oturmuştuk.
O yıllarda uçuş tazminatımız olmasına rağmen maaşımız enflasyonun altında bir oranda zamlandığından her ay gelirimiz azalmakta bu yüzden Filo Yardım Kasasının devamlı müdavimleri olmuştuk. Biz de çare olarak evden sefer tasında öğlen yemeği getirmeye başlamıştık. Fakat getirdiğimiz yemekleri bizim devrelerden bekar arkadaşların yediklerini sonradan öğrenmiştik. Hele bir defasında sanki tasların dibi ekmekle sıyırılmış (halk arasında kullanılan söylemle sünnetlenmiş) şeklindeydi ve taslarda hiç yemek kalmamıştı.
Yıldıztepe lojmanlarının hemen bitişiğinde gününü hatırlayamadığım bir gün Halk Pazarı kurulurdu. İsmail arkadaşım bu pazardan haftalık pazar alışverişini yapar ve büyük boyda beyaz lahana alırdı. İsmail'de Filoya yemek getirirdi ama çoğunlukla kapuska getirdiği için onun yemeğine pek dokunmazlardı. Ben de genellikle köfte, pilav ve salata ağırlıklı yemek getiriyordum. İsmail 3 sene boyunca zaman zaman getirdiği kapuskasını hiç aksatmadı, daha sonraki yıllarda bu olayı arkadaşlarla konuştuğumuzda İsmail sayesinde çok arkadaşım kapuska yemeyi bıraktıklarını söylemişlerdi.
Değerli arkadaşlarım, şimdi sizleri İsmail Alış arkadaşımızın kaleminden çıkmış yaşanmış bir olay ile baş başa bırakacağım. Keşke keyifli okumalar diyebilseydim, ama siz yine de çok endişelenmeyin, olay mutlu sonla bitti.
Em. Hv. Plt. Kur. Yb. İsmail Alış'ın siz değerli okurlarımız için kaleme aldığı ve yaşadığı olayın tam metin yazısını sizlerle paylaşıyorum.
BİR SAVAŞ PİLOTUNUN YAŞANMIŞ ANISI
Tarih 5 Nisan 1985, Eskişehir 112'nci Filo, Üsteğmen rütbesiyle F-4E Phantom uçaklarıyla uçmaktayım. 5 gün önce Hava Kuvvetlerini temsilen 2'nci İnönü Zaferini kutlama törenlerine katıldım. O törende günün mana ve önemini anlatan bir konuşma yaptım. Daha önceki yıllarda da kutlamalara katılmış ve bu görevi zevkle yapmıştım. O zaman hayatta olan Annem ve Babam torunlarını görmek ve bizimle birlikte olmak için Eskişehir'e geldiler. Babamla sohbet ederken bana, “oğlum kaç yıldır uçuyorsun hiç beni üssünüze götürmedin, uçtuğun uçağını göstermedin” dedi. Ben de Babama, istiyorsa kendisinin gelmesi gerektiğini, yarın 2 uçuş görevim olduğunu söyledim.
Aynı tarihte Annemle Babamın 30'uncu evlilik yıldönümleriydi. Eşimle konuşarak o günün akşamına kutlama yapmak için anlaştık. Sabah Filo brifinglerini tamamladık, görevlendirmeler yapıldı. Hava çok güzeldi. İkili kol olarak ilk sorti uçuşumuzu icra ederek Filoya döndük. Devre arkadaşlarıma Babamın Filoya geleceğini, şayet ben uçuşta olursam ilgilenmelerini söyledim. İkinci uçuş görev saatim geldiğinde Babamdan haber alamamıştım ve herhalde gelmekten vazgeçti diye düşündüm (o tarihlerde mobil telefon yoktu).
2 uçakla kalkış yaptık ve hava yer atışları için atış sahası bölgesine geldik. Yaklaşık 6 dalış yaptıktan sonra son atış için dalışa geçtik, çıkışta arıza ikaz lambamız yandı. Hidrolik arızamız olmuştu. Uygun yüksekliğe çıkarak derhal acil durum listesini uygulamaya başladık. Bu işlemlerin sonunda iniş takımlarının açılması gerekiyordu. Fakat bizim uçağın sol ana dikmesi açılmış, sağ ana dikme ve burun dikmesi (iniş takımı) açılmamıştı.
Durumumuzu Uçuş Kulesi'ne bildirerek meydan üzerine geldik. İniş takımlarımızı çıkarabilmek için çeşitli manevralar yaptık. Heyhat iniş takımları inatla açılmıyorlardı. Telsizden sürekli talimatlar alıyorduk, bunlardan birisi de açılan iniş takımını piste temas ettirmemizdi. Bunun ne kadar tehlikeli ve riskli olduğunu bilmemize rağmen 2 kez piste yaklaşmayı denedik. Uçağın aerodinamik yapısı bozulduğu için kanatta aşırı sapma oluyordu. Bundan dolayı yaklaşmaktan vazgeçtik. Tüm bu işlemleri yaparken artık yakıtımızda bitmek üzereydi. Paraşütle atlayarak uçağı terk etmemiz zorunlu hale gelmişti. Uçağı terk etmek için uygun bölge aramaya başladık. Kurtarma helikopteri de kalkmış ve havada dolaşıyordu. 4 yıldır uçtuğum bu sahada daha önce hiç görmediğim köy ve mezralar olduğunu fark etmiştim. İşin ilginç tarafı, 3 gün önce Balıkesir'de bir uçak düşmüş ve yerde hayatını kaybedenler olmuştu. Tüm bunlar olurken kendi kendime, iyi ki babam filoya gelmedi yoksa atladığımı görecekti diye düşünüyordum.
Ben 2'nci göreve çıktıktan sonra Üs Nizamiyesinden filoyu arayarak babamın geldiğini bildirmişler, devre arkadaşlarım da babamı alarak önce filo binasına daha sonra da uçakları göstermek ve iniş, kalkış seyrettirmek için pist başına getirmişler. Tam da o esnada benim içinde olduğum uçağın arıza raporunu duyduklarında babamı hemen oradan uzaklaştırıp filoya geri getirmişler.
Bundan sonrasını babamdan dinledim. Babam: “Filoda bir anda etrafımda kimse kalmadı. Pencereden baktığımda bütün pilotlar dışarıda havaya bakıyorlardı ve ben de dışarıya çıktım. O sırada bir uçaktan 2 tane paraşüt çıktığını gördüm. Bütün pilotlar bana sarılıp Mehmet amca geçmiş olsun, oğlun salimen atladı ve kurtuldu” dediler. Daha sonraki yıllarda babam ve annem ne zaman bize gelseler babam bana “oğlum izin alsana” derdi. Bir daha hiç” beni üssüne götür uçakları göreyim” demedi. Mekanları cennet olsun.
38 sene önce yaşanmış ve mutlu sonla biten bu olay ilk defa Yeşilgiresun gazetesinde siz değerli okuyucularım için yayımlanmıştır. İlk defa yayımlanan bu olayı paylaşmama izin veren ve yazıyı hazırlayan sevgili arkadaşım İsmail Alış ve tüm ailesine teşekkür eder torunlarıyla mutlu, huzurlu emeklilikler dilerim. Ayrıca İsmail ve eşi Emine'ye abartılmış anlatımlarıma karşı gösterdikleri hoşgörü ve anlayışları için de ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgiyle kalınız.
Makale Yazısı-
KAPTANIN KÖŞESİ/ BÖLÜM-21
Yazar Kamil Güngör - Mesaj Gönder --- Okunma
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Ali Karaçoban - Kamilciğim ne güzel anlatmışsın. Gönlüne yüreğine kalemine sağlık. Seninde İsmail’inde yanaklarınızdan öpüyor, sağlıklı mutlu uzun ömürler diliyorum.
Kamil Güngör - Değerli hocam bu güzel sözleriniz beni ziyadesiyle mutlu etti. Çok teşekkür ederim.
İçimden gelenleri, zorlanmadan yazmaya çalışıyorum.
Her yazımdan sonra daha iyiye gittiğini hissediyorum.
Sizin yazdıklarınızı ben de keyifle okuyorum, bazı yazdığınız şeyler bana referans oluyor.
İyi ki varsınız, iyiki de benim hocam olmuşsunuz.
Selamlar, saygılar.
Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.