2011 yılından bu yana takip ettiğimiz Suriye politikasının millî menfaatlerimize uygun olduğunu kim iddia edebilir? Bu konuda onlarca yazı yazdık. Yazılarımıza en küçük bir itiraz bile gelmedi. Çünkü yazdıklarımız gerçeğin ta kendisiydi. Aradan tam on bir yıl geçti. Suriye politikamızda herhangi bir değişiklik yok! İktidar kanlı bıçaklı olduğu Birleşik Arap Emirlikleri ile barıştı. Bizzat sayın Cumhurbaşkanı gitti bu minik ülkeye. Kanlı bıçaklı olduğumuz İsrail'le barıştık. Suudilerle de barıştık. Mısır'la alttan alta görüşmeler devam ediyor. Fakat, Suriye'ye gelince, söylem yıllardır hep aynı söylem: 'Katil Esed'!
İktidarın bu eksiğini Meclis'teki sayın muhalefetimizin kıyasıya eleştirmesi gerekmez mi? Onlar başka şeylerle meşguller. Şu günlerde en önemli meseleleri Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu! Onlar tartışadursunlar, Zafer Partisi Genel Başkanı, Prof. sayın Ümit Özdağ, adayının Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Mansur Yavaş olduğunu açıkladı. Bize göre de, en uygun isim sayın Yavaş'tır. Bu ülke gerginlikten çok çekti. Yeter artık. Biraz sakinleşelim ve kendi meselelerimize sağduyu ile eğilelim. Örneğin, 1947'den bu yana, yaklaşık 2 trilyon dolar dış ticaret açığı vermişiz. Bizi Batı'nın Açık Pazarı durumuna getiren bu, borçla ekonomiyi döndürmeye dayalı, sözde Serbest Piyasayı önceleyen. Fakat özde, tekellere çanak tutan, “Plânlama” diye bir kavramdan habersiz iktisat siyasetine alternatif, İktidarın ve sayın muhalefetin projeleri olduğunu duyan var mı?
Sayın Özdağ, bu birinci bombanın peşinden, Suriyeli göçmenlerin memleketlerine gönderilmeleri gerektiği çıkışını, lafı eveleyip gevelemeden açıkça ve yüksek sesle dillendirince, ortalık karıştı. Bu ikinci bomba ile sayın Özdağ aslında “Kral Çıplak” diyerek, iktidarın Suriye politikasının millî menfaatlerimizle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin bulunmadığını ortaya koydu. Bunun üzerine sayın Cumhurbaşkanı, 1 milyonun üzerinde Suriyeli göçmenin ülkelerine gönderileceğini. Fakat bunların, Esad yönetiminin hâkim olduğu topraklara değil de, bizim kontrolümüzde bulunan Suriye topraklarına yerleştirileceğini açıklamak zorunda kaldı. Bize göre, bu sadece, halkın gözünü boyamaktan başka bir değildir. Bu göçmenler yine Türkiye Cumhuriyeti Devletinin himayesi altında varlıklarını sürdürecekler! Ayrıca, sayın Doğu Perinçek'in iddia ettiğine göre, bunların tâbi olacakları Yerel Meclisler de pek güvenilir unsurlar değil!
Peki, doğru olan nedir? Doğru olan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Suudi Arabistan'la yeniden sıcak ilişkiler başlatılırken, bin küsur yıl Türk devletlerinin yönetiminde kalan kardeş Suriye ile de ilişkileri düzeltmek ve ülkemizdeki Suriyelileri, Başkan Esad'la anlaşarak ülkelerine göndermektir. Bu başarıldığı takdirde nelerin olacağını düşünebiliyor musunuz?
1. Suriye ile ticaretimiz canlanacak. Harabeye dönen Suriye şehirlerinin imarında Suriye ile birlikte hareket etmek imkânı doğacak. Suriye'ye komşu olan şehirler halkı bir an önce Suriye ile masaya oturulmasını talep ediyorlar. Bu şehirlerin nerede ise yarısı Suriyeli göçmenlerden oluşmakta; bu da büyük huzursuzluklara neden olmaktadır. Yarın daha büyük sorunlarla karşılaşacağımız muhakkaktır. 'Muhacirun' ve 'Ensar' polemiği bu gerçeği örtememektedir. Çünkü, hayatın gerçekleri acıdır. Ayrıca, ne Suriyeli göçmenler 'Muhacirun'; ne de biz Ensar olabiliriz! Bilindiği gibi, yüce Peygamberimiz Müslümanlarla birlikte “Muhacir” olarak Medine'ye sığındıklarında, kendilerini evlerinde misafir eden Medine halkına “Ensar” denilmişti. Suriyeli göçmenler bu kategoride mütalâa edilemezler. Çünkü, elleri kolları sapasağlam olan bu insanlar kendi devletlerinin yanında yer alarak dış destekli ayaklanmaya karşı durmuş olsalardı, Suriye'deki olaylar bu boyutlara gelemezdi.
2. Suriye ile anlaştığımızda, Suriye'deki PKK olayı da son bulur. Amerika da tasını tarağını toplayıp bu kardeş ülkenin mübarek topraklarını terk etmek zorunda kalır. Neden? Çünkü, Türkiye-Suriye anlaşması, Suriye'de gayr-i meşru olarak bulunan Amerika'nın işini bitirir.
3. Ondan sonra biz, Irak'taki PKK'yı da tamamen temizleriz ve bu iş artık son bulur.
Yoksa bu işin son bulması istenmiyor mu?
Aşağıda Suriye olaylarının 1. Yılında yazdığımız bir yazıyı özet olarak tekrar hatırlatıyoruz:
Suriye'deki dış destekli ayaklanmanın üzerinden bir buçuk yıl geçti; Beşar Esad hâlâ görevinin başında! Hâlbuki, ayaklanmanın ilk günlerinde, bizim 'Derin Stratejistler' Esad'a birkaç haftalık ömür biçiyorlardı!
Televizyonlarımızda Suriye hakkındaki programlarda insanın midesini bulandıracak düzeyde çok basit bir dezenformasyon politikası sürdürülüyor. Nagehan Alçı, Mustafa Akyol gibi ekran bülbüllerinin savaş kışkırtıcısı söylemlerini dinlemek işkenceden beter. Rahmetli Attilâ İlhan, emperyalizmin sözcülüğüne soyunmuş 'aydınlar' için, “Nasıl oldu da Cumhuriyet, o bilinçli inkılâp aydınlarının yerine, bu Soğuk Harp aydınlarını üretebildi?” derdi.
Ne kadar da çoklar! Dezenformasyonun ölçüsünü iyice kaçırdılar. 'İsrail Esad'ın gitmesini istemiyormuş!' haberleri de belirli aralıklarla basında yer alıyor! Türk halkının İsrail karşıtlığını biliyorlar ya! El Arabiya televizyonu, Akçakale'ye düşen top mermisi ile 5 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinden birkaç gün önce tuhaf bir yayın başlatmıştı. Efendim, güya Suriye, düşürülen uçağımızın pilotlarını canlı yakaladıktan sonra öldürüp denizin dibine bırakmış! Akılları sıra, bunca yalan habere rağmen, bir türlü Suriye aleyhtarı yapamadıkları Türk Kamuoyunu etkileyecekler! Ne yapsalar, kamuoyunun kahir ekseriyeti hükümetin Suriye politikasını desteklemiyor. Anjelina Joli'yi ikinci kez getirdiler; o da tutmadı!
Konunun uzmanları, 'pek kulak asan olmasa da' Suriye'nin başında meşrû bir yönetim bulunduğunu, bu yönetimine karşı sözde 'Özgürlük' diye ayaklanan, masûm insanların kanına giren silâhlı güçlere destek verilmesinin, bunların ülkemizi üs olarak kullanmalarına göz yumulmasının Uluslararası Hukuka aykırı olduğu gibi, ahlâkî de olmadığını ısrarla vurguluyorlar. Yani, 'sevsek de, sevmesek de' Suriye'de meşrû bir yönetim var! Peki, biz ne yapıyoruz? 'Hoşumuza gitmeyen' Suriye yönetimine karşı silâhlı bir ayaklanma içinde olanları destekliyoruz!
“Suriye de o kadar masûm değil, bu yönetim yıllarca Apo'yu topraklarında barındırmadı mı?” diyenler var.
Evet, doğrudur, Suriye bu densizliği yapmıştır. Fakat, Orgeneral Attilâ Ateş'in 1998 yılında, Suriye sınırında yaptığı o ünlü konuşmadan sonraki süreçte, Suriye ile ilişkilerimiz gelişmiş, hattâ AKP iktidarı bu ülke ile “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması” imzalamış, vizeler kaldırılmış; iki ülke arasındaki ticaret ve turizm ikiye katlanmıştı! Dahası Avrupa Birliği'nin Şengen'ine nazire olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin katılacağı bir Şamgen anlaşması bile imzalanmıştı! ./…
Makale Yazısı-
ÜMİT ÖZDAĞ “KRAL ÇIPLAK” DEDİ! (1)
Yazar İsmail Şefik Aydın - Mesaj Gönder --- Okunma
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.