Herkes Türkiye-Brezilya özel maçının yorumunu yaptı ya, ben yapmasam olmaz! Kimine göre üç milyon Euro, kimine göre iki milyon Dolar karşılığı getirilen Brezilya milli takımına yenilmemiz şaşılası bir durum değildi kuşkusuz, sonuçta defalarca dünya kupasını kaldırmış, kaç kez de final oynamış bir takımdan söz ediyoruz. Bir de bu yıldızları sahada canlı izleyebilme imkanı olanları düşünün… Ancak bu ünlü milli takımın rakibi kendi milli takımımız olunca, goller de yağmur gibi peşpeşe gelince zevk ister istemez işkenceye dönüşüveriyor. Futbolun içinde her türlü sonucun olması doğal, yenilmek de bunlardan birisi, doğal olmayan, bir o yana, bir bu yana savrulan futbolcular, çabalar gol atmak adına değil, daha fazla yememek adına olunca-biz izleyicilerin doksan dakikayı zorla tamamlaması, bitiş düdüğü dört gözle beklemesi doğal hale geliyor! Ve finalde alkışlanan Brezilya milli takımı… Belki de bu maçın en kayda değer dakikası. Hak edene hakkını vereceksin. ** Gazetelerde bu maçın yorumlarını okuyorum, milli futbolcularımızdan Yıldıray Baştürk’ün sözlerine takılıyorum: -Türk seyircisi takıma olan reaksiyonunda kesinlikle haksız. Bana göre protestonun olmaması lazım, elbette karşı takım iyi futbolundan ötürü alkışlanabilir ama kendi futbolcunuzu yuhaladığınızda o oyuncudan yüzde yüz performans alamazsınız. Zaten motivasyon, özgüven dipte olduğu takımı yuhalarsanız bir dahaki maçta çok daha büyük sorun yaşarsınız… ** Bir bakıma haklı buluyorum Yıldıray'ı, bir bakıma haksız. Futbolcu bakışıyla baktığı için haklı, ancak seyirci gözüyle baksa belki şöyle diyecek: “Bu milli takımımızın kaçıncı maçı, hepsine bir mazeret bulmaktan bıktık, ortada savunulacak bir durum kalmadı!” … Gazetelerin spor sayfalarındaki milli takım haberleri, televizyonların dedikodu programlarına dönmüş durumda. Kavgalar, silahlar, tehditler, bunları ben yazmıyorum, ben de sizler gibi bu sayfalardan okuyorum. Hal böyle olunca, sonuç da böyle oluyor ister istemez. Oysa ki milli takım ve onunla ilgili gündem yalnızca futbol ve spor olmalıydı. Ve en son işin mali kısmına gelelim ve Brezilya milli takımı futbolcularının, teknik heyetinin, görevlilerinin kazancının dört gol attıkları bizim takımın-kinden çok çok az olduğunu ekleyelim. Elbette bu da basının bilgilerinden… Miktarını, bedelini belirlemek bizlere düşmez, orası kesin, ancak bir başka kesin olan şey de, bunların karşılığında beklenen başarı… O da olmuyorsa, Brezilya milli takımını alkışlayan seyirciye darılmaya kimsenin hakkı olmasa gerek!... ** Haftalık yazı yazdığım için gazeteleri çok karıştırırım ve konularımı böyle belirlerim. Yazımı okuyor olduğunuza göre biliyorsunuzdur, en hassas olduğum ve sık sık işlediğim konular insanlık öğeleri işleyen olaylar, kadın cinayetleri ve dünya barışı gibi geneli kapsayan meselelerdir. Bugün ise sağlığımızı ilgilendiren, çok önemli bir konuyu ele almak istiyorum. Bildiğimiz, duyduğumuz, belki de yaşadığımız ancak yine de görmezden geldiğimiz diyabet olayı. Bir gazete bu konuyla ilgili yazısının içinde şöyle bir başlık kullanmış: “YENİ KUŞAK ERKEN ÖLECEK” Bu korkunç başlığın nedeni, Dünya Sağlık Örgütü'nün uyarısı. Dünya Sağlık Örgütü, Dünya tarihinde ilk kez bir sonraki kuşağın ömrünün, bir önceki kuşaktan daha kısa olacağı tahminini yapıyor ve insanlığı uyarıyor. Nedenini de yeni kuşağın kötü beslenmesine karşılık hareketsiz bir yaşam sürmesine bağlıyor. Bunun doğurduğu sonuç ise: diyabet. Diyabetin yirmibirinci yüzyıl hastalığı olduğundan ve bulaşıcı olmadığı halde tüm dünyada hızla yayılan tek hastalık olduğundan bahsediliyor. Nedeni giderek artan hareket azlığı, yani uygarlığın bize sundukları nedeniyle bedenimizi çalıştırmayışımız. Hayatımıza kattıklarımız: Önce otomobiller, sonra televizyon, sonra bilgisayar, televizyon karşısında sağlıksız atıştırma. Aslında bunların hepsini biliyoruz, biliyoruz da yine de kan şekerimizi yükseltiyoruz. Oysaki uzmanların ifadesine göre günde otuz dakika yürüyüş bile diyabetin yüzde ellialtı oranında azaltılması için yeterli olabilirmiş. Obezite ve diyabet ömrümüzden çalmak üzere kapımızı tıklatan iki kardeş olduğuna göre, onları kapıdan içeri uğratmamak gerek, yoksa karşımıza çıkması olası durumlar şunlar: -Diyabetli hastaların yaklaşık yüzde ellisinde kalp ve damar hastalıkları gelişiyor. -Diyalize girenlerin yüzde ellisi diyabetli. -Trafik kazaları dışında ayak ampütasyonlarının ve yirmi yaş üstü körlüklerin bir numaralı nedeni. -Diyabetli hastalarda depresyon sıklığı diğer hastalara göre iki kat fazla. -Bunama diğerlerine göre üç kat artıyor. Dünya Diyabet Günü nedeniyle basında yer alan bu bilgiler elbette uzmanların ilgi alanına girer ancak giderek kilolu, hatta obez, kötü beslenen, az hareket eden, hatta hiç etmeyen bireylere dönüştüğümüz kesin. Sadece biz değil, tüm dünyada aynı durum söz konusu olsa da, Türkiye'deki artışın çok daha hızlı boyutta olduğundan bahsediliyor. Her ne kadar teknolojik gelişim ve vakit azlığı insanları zamandan tasarruf edip daha az hareket eder duruma getirmiş olsa da, bunun dezavantajlarından haberdar etme olanağı da sağlamış durumda aynı zamanda. Öyleyse uygar ve sağlığını düşünen insan, beslenmesine ve sporuna, yürüyüşüne dikkat eden kişi olmalı… Üstelik kimse için değil, yalnızca kendisi için… ** Ve son konu… Zeytinler! Çok sevdiğim Giresun-Göreleli büyük şair Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun “Sitem” şiirini hatırlattı bana… Önde zeytin ağaçları, Arkasında yar, Sene 1946 Mevsim Sonbahar! … Termik santral uğruna katledilen altı bin zeytin ağacını ve sonrasında gelişen olayları hepimiz izledik. Ve Danıştay'ın kararını. Aşağıdakiler de, Kolin'in yöneticisi Murat Zekeriya Aydın'ın olay ve sonrası ile ilgili yorumları: -Bu süreci nasıl yönettik, nerede hata yapmış olabiliriz, muhasebesini yapıyoruz. Güvenlik görevlilerine böyle bir talimat verilmesi söz konusu olamaz. Yaşananları biz de dehşet ve şok içinde izledik. Bıçakla saldıranlara kelepçe taktık dediler. Bunun savunulacak tarafı yok. Teyzelere dayak atılmasına üzülmez olur muyum? ** Şirket yetkilisinin ifadesine göre, güvenlik görevlilerine böyle bir talimat verilmediyse, sanırım zeytin ağaçları intihar etmiştir, zira başka bir seçenek kalmadı! Haftaya buluşuncaya dek esen kalın… Not:Bu yazı hazırlandıktan sonraki Türkiye-Kazakistan maçı milli takımın 3-1'lik galibiyeti ile sonuçlandı. Kazakistan bir Brezilya olmasa da galibiyet insanı mutlu ediyor, darısı Hollanda maçına diyerek yukarıda eleştirdiğimiz futbolcularımızı bu kez kutlayarak başarılarının devamını yürekten dileyelim... Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.