Bir Nisan ayı daha geldi, Ermeni soykırımı iddiaları, “soykırımı tanımak”, “tanımamak”, “özür cümleleri” gibi kavramlar, “yüzleşmek” gibi ağır ifadeler dünyanın gündemine oturdu. Sanki Türkiye, “soykırım”ı üstlenirse, dünyanın tüm problemleri sonlacak, açlık ve savaşlar bitecek, Ermenistan da dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline gelecek… Hepimiz biliyoruz ki;ülkelerin, milletlerin ya da toplumların geçmişleri soykırım örnekleri ile dolu. Hal böyle iken, 1915 yılında “Osmanlı döneminde yaşanan tehcir'in – yani zorunlu göç-ün” soykırım durumuna indirgenmeye çalışılması, Türkiye'ye ve Türk milletine büyük haksızlık gibi geliyor.. Hem Türk, hem Ermeni vatandaşına haksızlık… Bir Türk çocuğundan, Türkiye Cumhuriyeti'nin işlemediği bir suçun utancını yaşaması bekleniyor, bir Ermeni gencine ise nefret söylemleri pompalanarak, soykırım anıtları dikilerek barışçıl ve huzur dolu bir ortamda yaşaması engellenerek kin pompalanıyor… Soykırım sözünden hareketle, 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin uğradığı kıyım, Amerika kıtasının ilk sahipleri olan Kızılderililerin yok edilişi ve buna benzer örnekler ile “tehcir” olayı bir tutulabilir mi? Acıların yaşandığı, çeşitli haksızlıkların meydana geldiği, sapla samanın birbirine karıştığı, suçlu-suçsuz ayırımı gözetilmediği “tehcir” olayında kimse şu soruyu sormak gereğini duymuyor: -Neden zorunlu göçe gerek duyulmuştur? Soykırım iddialarında bulunanlar, bu soruya yanıt arasa ve nedenini irdelese, belki de bir kez daha bu kelimeyi ağızlarına almayacaklar… Ya da bu tartışmayı siyasiler yerine tarihçiler yürütse… Zaten sorun da burada ya, “Ermeni soykırımı iddiası” siyaset malzemesi yapılmakta. Oysa bu konunun ısıtılıp ısıtılıp piyasaya sürülmesi, ne Türkiye'ye, ne Ermenistan'a yarar getirir. Ayrıca tarihte dünyada birçok soykırım olayı yaşandığı halde – ne yazık ki – ben Almanlar hariç, yaptığı soykırımı tanıyıp yüzleşen, itiraf eden başka bir ülke bilmiyorum… Oysa Türkiye'ye, Osmanlı döneminde yaşanan ve her iki taraf için de acılar yaşandığı kesin olan – zorunlu göç- olayını “soykırım” olarak kabullenmesi dayatılıyor. Kabul edilemeyecek olan, işte bu dayatmadır. Soykırımın açıklanması “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen hareketler” ise, Kurtuluş savaşı öncesi Anadolu işgali ve verilen binlerce şehit bu kapsamda değerlendirilemez mi? O zaman biz, işgale dahil olan ülkeleri soykırımı tanımaya mı davet edeceğiz? Geçmişi kaşımak ve olmayanı olmuş gibi göstermek kimseye yarar getirmez, son dünya savaşından sonra yeni bir dünya kurulmuş ve milletler bu sahnede yerini almıştır. Oysa tehcir olayı hala sürekli kaşınmakta, tehciri “soykırım” olarak tanıyan ülkelerin sayısı da gün be gün artmakta. Bu siyasiler “geçmişle yüzleşin” diyor, tarihçiler ise bunun bir soykırım değil, zorunlu göç olduğunu söylüyor. Bu konunun uluslararası bir arenada, tarihçilerce bilimsel verilerle masaya yatırılmasına ise asla yanaşılmıyor. Oysa gerçek siyasi dayatmalarla değiştirilemez. Bu dayatmaların arkasında şu nedenlerin olduğu tartışılmakta: -Türkiye'de toprak talebi -Geçmişte yönelik tazminat talebi ** Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın bir Türk gazetesine verdiği röportajda kullandığı şu cümleler dikkat çekici: -Ermenistan Cumhuriyeti bağımsızlığından bu yana asla Türkiye veya herhangi bir diğer ülkeden toprak talebinde bulunmamıştır. Devletimizin dış politika gündeminde böyle bir konu olmamıştır ve bugün de yoktur, bu nettir. Uluslararası toplumun tam ve sorumlu bir üyesiyiz. BM üyesi bir devlet olarak uluslararası toplumdaki rolümüzü anlıyor, uluslararası hukuk ilkelerine saygı duyuyoruz. Eğer fark ettiyseniz Ermenistan'ın Türkiye'ye toprak talebi sunma veya benzeri düşüncelere sahip olduğuna ilişkin Ermenistan'da değil asıl Türkiye'de konuşulmaktadır. Bunun niçin böyle olduğunu, hepimizin çıkaracağı sonucu bırakalım… … Ermenistan Cumhurbaşkanı, siyasetçi üslubuna yakışır diplomatik cümleler kullanmış. Dış politika gündemlerinde “toprak talebi” konusunun yer almadığını özellikle belirtse de, Türkiye cephesinden “soykırım”ın kabulü ile bu taleplerin ard arda ortaya döküleceği yapılan yorumlar arasında. Beklentiler bu yönde… ** Fransa, İsviçre ve Doğu Perinçek'in yargılanması olayından sonra şimdi işin içine Avusturya ve Rusya'da “soykırım söylemi”ne destek vererek karıştı… Obama ise “büyük felaket” söylemini yineledi… Konu bir süre daha dünya gündeminde kalsa da, muhtemelen 2016 Nisan'ına kadar rafa kalkacak… Oysa ki ne dört bir tarafı kapalı ve ticari açıdan Türkiye'ye bağımlı bir Ermenistan'ın, ne de bu haksız itham karşısında sürekli kendisini savunmak zorunda kalan Türkiye'nin gerilime ihtiyacı var. İnsanların “insan” olarak algılandığı, toplumlarının ve bireylerinin refahı için uğraş verilen, nefret ve öfke söylemlerinin yer almadığı, barış ve huzur dolu, eşitlik ilkesinin benimsendiği bir dünya en doğal hakkımız. Toplumlara nefret pompalamak ya da çabaya alet olmak barışı ilke edinmiş bir yirmibirinci yüzyıl dünyasının yöntemi olmamalı… Haftaya buluşuncaya dek…herşey gönlünüzce olsun… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.