Bu yazıyı geçtiğimiz hafta yazmalıydım. Ancak bir hafta bekledim, konuya verilen önemi, basını, köşe yazarlarını, bu konuyu hatırlayanları ve hatırlamayanları… Ananları ve anmayanları…görmek için. 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Bundan seksendokuz yıl önce. 24 Ağustos 1923'te ise TBMM'de oybirliği ile onaylandı. Lozan Barış Antlaşması Türkiye'nin gerçek bir siyasal zaferi olup, deyim yerindeyse adeta ikinci kurtuluş savaşıydı. 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde imzalanan bu antlaşma ile dünya, İstiklal Savaşından zaferle çıkan Türkiye'yi tam bağımsız bir ülke olarak tanıdığını kabul ve ilan etmiş oldu. Ancak ülkemizi tam bağımsızlığına kavuşturan bu büyük antlaşmayı iki satırla geçiştirmek, önce bu topraklar için kanlarını dökenlere, sonra bu antlaşmanın sonuca ulaşabilmesi için aylarca geceli-gündüzlü yüreklerini ortaya koyan kahramanlara büyük haksızlık olur. Öyleyse, şöyle bir geçmişe uzanalım ve tarihin ışığından yararlanalım; İstiklal Savaşı sonucunda İtilaf Devletleri Türkiye'yi barış görüşmelerine davet etmek zorunda kalmıştı. Bu görüşmeler İsviçre'nin Lozan şehrinde yapılacaktı. Ancak davet hem İstanbul'daki hükümete, hem de yeni kurulan TBMM hükümetine yapılmıştı. Elbette bunun kabul edilmesi mümkün değildi. TBMM, Mustafa Kemal'in öncülüğünde 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatı kaldırarak Türkiye'nin tek temsilcisini TBMM ilan etti. Şimdi sıra, delegasyona kimin başkanlık edeceği konusuna gelmişti. Buna da Başbakan olan Rauf Orbay talipti. Ancak Mustafa Kemal, zekasına ve Mudanya Ateşkes görüşmelerindeki başarısına çok güvendiği İsmet İnönü'nün gitmesinden yanaydı. Sonuçta Lozan'a İnönü başkanlığında bir heyet gönderildi. Lozan sürecini en iyi anlatan eserlerden birisi Turgut Özakman'ın “Cumhuriyet” kitabıdır. O dönemi layıkıyla aktarmak ne bu satırlara, ne de sayfalara sığar. Ancak ünlü tarihçi Lozan'ın ne denli taşlı dikenli hatta mayınlı bir yol olduğunu eserinde çok güzel anlatıyor, tabi belgelere dayalı olarak. Eline, yüreğine sağlık. Yine aynı kitaptan edindiğimiz bilgilere göre İnönü ve ekibi her gün çetin görüşmelere ve pazarlıklara çıkar, gece durumu Ankara'da telgrafın ucunda bekleyen Mustafa Kemal'e bildirirlermiş. Onun görüşleri alındıktan sonra ertesi günün çalışmalarına başlanır, o gün izlenecek yol hakkında fikir birliğine varıldıktan sonra da kalan birkaç saat dinlenme ile geçirilir ve tekrar mücadele dolu, yorucu bir güne başlanırmış. Lozan Konferansı, taraflar arasındaki tartışmaların çok çetin geçmesi ve anlaşmaya varılamaması nedeniyle kesintiye uğramıştır. 20 Kasım 1922'de başlayan birinci dönem, 4 Şubat 1923 yılında uyuşmazlıkla sona ermiş, İsmet İnönü ve ekibi yurda geri dönmüştür. Elbette bu uyuşmazlığın nedeni, İtilaf Devletlerinin ve İngiliz heyeti başkanı Lord Curzon'un, yeni kurulacak bu devletin egemenlik dahil her isteğine karşı çıkması, savaşta kaybettiğini masada kurtarma çabası idi. Bu nedenle 23 Nisan -24 Temmuz 1923 tarihleri arasında yapılan ikinci dönem Lozan görüşmelerinde Lord Curzon bulunmayacak, İsmet İnönü'nün zekası, inadı ve direnci karşısında yenilgiyi peşinen kabul etmiş olacaktı. Mustafa Kemal'in her zamanki olağanüstü öngörüsüyle Lozan'a İsmet İnönü'yü göndermiş olması da onun ne derece vizyonu olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Burada çok ince bir nokta var. O da, Lozan antlaşma sürecinin kesintiye uğradığı ve ekibin Türkiye'ye döndüğü zaman. İlk dönem görüşmeleri, karşılıklı münazaralar, itilaf devletlerinin, özellikle Lord Curzon ve ekibinin laf oyunları, egemenliği tanıma yolunda işi zora sokmaları, taleplerin sonunun gelmemesi vs. gibi konular nedeniyle çıkmaza girer. İnönü ve ekibi - Türkiye'den de aldıkları destekle Lozan'ı terk ederek yurda dönerler. Bu, şu anlama gelmektedir aslında; “Ya dediğimizi kabul eder, tam bağımsızlığımızı ve taleplerimizi tanırsınız, ya da önceden olduğu gibi sizi denize dökmeye hazırız.” İstiklal Savasında Türkiye'nin zaferi, itilaf devletlerinde hükümetlerin yıkılmasına, anlı şanlı komutanların gözden düşmesine neden olmuştur. Gözde siyasetçiler, bir daha görünmemek üzere siyaset sahnesinden yok olup gitmişlerdir. Kimse Türkiye ile yeni bir savaşı göze alamamaktadır. Varını yoğunu, malını canını ortaya koyarak istiklallini kurtarmış olan Anadolu ise yakılıp yıkılmış topraklar üzerinde çaresiz ikinci bir savaşın hazırlıklarına başlamıştır bile. Bu sırada ikinci Lozan görüşmeleri başlar. Tarih 23 Nisan 1923. Artık sahnede Lord Curzon yoktur. Yenilmiş ve çekilmiştir. 24 Temmuz 1923'te ise antlaşma imzalanır. 24.8 1923 tarihinde de TBMM tarafından onanır. Ünlü bir aydınımızın deyişiyle “Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusudur.” Antlaşmanın önsözünde dünya barışının önemine değinilerek devletlerin bağımsızlık ve egemenliklerine saygı gösterilmesi ilkesi vurgulanmıştır. Türkiye 1. Dünya Savaşını kazananlarla eşit koşullarda masaya oturmuştur. Lozan antlaşmasıyla birlikte adli, mali ve idari konularda yabancılara tanınan ayrıcalıklar için uygulanan kapitülasyonlar tümüyle kaldırılmıştır. 1. Dünya Savaşı sonuna kadar yapılan Osmanlı borçları altın yerine daha düşük paralarla çizelgeye bağlanmıştır. Ermenilerin Türkiye'den toprak talepleri Atatürk'ün deyimiyle “bertaraf edilmiştir.” Sonuç olarak imzalanan 143 madde ile, hasta adamdan yepyeni genç, tam bağımsız bir ülke doğmuştur. Yine ünlü aydınımızın dediği gibi Lozan, hakkında yerli ve yabancı birçok bilim insanının yazılar yazıp kitaplar yayımladığı bir antlaşmadır. Üstelik “Yalnız Cumhuriyet tarihinin değil, Türk tarihinin en önemli başarılarından birisi” saptamasında bulunuyor. Katılmamak ne mümkün. Bu onurlu tapuyu bize kazandıranları anmak ve o günleri sizlere hatırlatmak istedim. Çünkü bu öykü kitaplarda iki satırla geçiştirilmeyecek kadar büyük ve gerçek… Esen kalın. Kaynak Cumhuriyet (Turgut Özakman) Lozan Siyasal Anıt 1-2 (Y. Güngör Özden) Lozan Barış Ant. 89 Yaşında (Prof. Dr. Vural F. Savaş) Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.