Gazetede bir haber okuyorum, Sonra oturup üzerine uzun uzun düşünüyorum. İnsan, dünyanın her yerinde insan da; Medeniyet farkı; Yaşam biçimi farkı; Anlayış farkı; Algılama farkı Ve daha nice etken;toplumların yaşam kalitelerini çeşitli şekillerde yönlendiriyor… Oysa ki insanoğlunun ihtiyaçları, beklentileri, istekleri, dilekleri dünyanın neresinde olursa olsun birbirinden çok da ayrı olmasa gerek. Ancak toplumların ulaşabildikleri, kavuşabildikleri ya da elde edebildikleri yaşam kalitesi ve refah düzeyinin bir diğeriyle aynı ölçüde olduğunu söyleyebilmek pek de mümkün olmasa gerek. İstekleri, ihtiyaçları ve beklentileri aslında birbirinden pek de farklı olmayan insan topluluklarının yaşam kalitelerinin bu denli çeşitlilik göstermesi ise ulaştıkları uygarlık düzeyinin farklılığından olmalı. Uygarlık düzeyi yükseldikçe, “eşitlik”, “insan hakları”, “demokrasi” gibi kavramlar daha bir önem kazanmakta, ya da farklı bir deyişle, eşitlik, insan hakları, demokrasi gibi araçları daha yerinde, daha çok uygulayabilen toplumların uygarlık düzeyi de bir o kadar yükseklere ulaşmakta. Bir de “Ben” egosundan, “biz” olayına geçen toplumlar çağ atlamakta, bugüne kadar saptayabildiklerimden çıkardığım sonuç bu. ** Kuzey Avrupa, Norveç ve Danimarka'ya yaptığım geziden edindiğim izlenimleri daha önce yazmıştım. Elbette aktarılan bu izlenimler ağaçlar kuşlar ve böcekler şeklinde değildi, belleklerimizde iz bırakan anılardı… - Danimarka parlamentosunun makam araçları olan park yerine bağlı bisikletler… - Kraliyet ailesinin talebi üzerine yalnızca bir kereye özgü kendilerine verilen ve tüm Danimarka'yı ayağa kaldıran ek ödenek. -Norveç kralının ıssız bir tarlanın ortasındaki yazlık evi ve kendisine koruma olarak tahsis edilen bir çiftçi (onun da yürüyüşlerinde kendilerini takip etmemesini, yalnız bırakmasını rica ediyorlarmış.) Ve daha niceleri… Bu izlenimlerimi daha önceleri de çeşitli konular arasında aktarmıştım. Uygar ülkelerde insanların birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri kesin çizgilerle belirlenmiş. Sade vatandaş da olsan, kral da olsan hiç fark etmiyor, zaten kraliyet olayı da sembolik. Gazetenin bir haberi götürdü beni. Danimarka'ya. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu haberde, Danimarka Başbakanı Helle Thörning Schmidt, başkent Kopenhag'daki evinin önündeki kaldırımın karlarını kürekle temizlerken görüntüleniyor. Gizlice görüntüleyen de gazeteci komşusu. Korumaları ise kaldırımın karşısından olayı izlemekle yetiniyor. Elbette bu, bayan Helle Schmidt'in kişisel marifetinden çok, uygar, insan haklarına saygılı bir toplumun mantalitesi olsa gerek: - Kimse benim kapımı süpürmek zorunda değil, benim evim, benim kapım, bu karları buradan ben atmalıyım…Kapımın önünden geçen yayaların kayıp düşmesine engel olmalıyım… ** Yazımın başında dediğim gibi; İnsan, dünyanın her yerinde aynı insan da; Medeniyet farkı; Yaşam biçimi farkı, Anlayış farkı, Algılama farkı ve daha nice etken, toplumların yaşam kalitelerini çeşitli şekillerde yönlendiriyor. kapısının önündeki buzları temizlemeye çalışan Danimarka Başbakanı ve; Talihsiz yorumlarıyla şiddete prim veren türkücü İzzet Yıldızhan. Bu da bizim toplumdan çıkma ve benzerlerinin sözcüsü. Bakınız ünlü türkücünün veciz(!) yorumlarına: “Çocuklarımın annesiyle 22 yıl geçti. Yeri geldi tokat attım. Şiddet mi bu? Tokadı eğitim için çocuğuma da atıyorum. Her ailede bir kadın tokat yemiştir. Bazen tokat sevgiyi pekiştirir.” Bir tokatla bin tokat arasında bir fark olmadığını Sayın Yıldızhan'ana anlatmaya çalışsak da anlatamayız. İnsanların dayakla terbiye edilebileceğini, kendisinin de bu işe görevli bir memur olduğunu zannetse de, olayın aslı başka. Çocukluğunda yaşadıkları, aldığı ya da alamadığı eğitim. Şu anda toplumun içinde bulunduğu durum, bunların hepsi Yıldızhan'ın sözlerini şekillendiren etkenler olmalı… Beyninde bir takım olgular oluşturmak başka, bunu tavsiye niteliğinde insanlara sunmak daha başka. Bir şeyi biliyorsun anlatırsın, yoksa dahiyane fikirlerini(!) kendine saklarsın, ya da böyle gülünç bir durumda çağdışı olarak kalırsın. Bir örnek: Kapısının önündeki karları, buzları temizleyen kadın Başbakan. Bir örnek: Tokat sevgiyi pekiştirir, çocuğuma da, karıma da tokat attım, atıyorum diyen sözüm ona bir ünlü. Birbirinden çok farklı bu iki insanın içinde yaşadıkları toplumu yaşam biçimi ve bakış açıları açısından karşılaştırmak istedim. Bu, Danimarka insanın yaşam tarzına bir hayranlık değil, insana, insan haklarına, başkalarına saygı duyan tüm yaşam tarzlarına duyulan hayranlık… Bunu da insan olarak doğan herkes hak ediyor olsa gerek. Her toplum nasıl yaşayacağını kendisi belirler. Bilimde kültürleri yargılamak anlamsızdır, bu kültür daha iyidir, şu daha kötüdür diye bir tanı konulamaz. Ancak toplumlarda önemli olan bireylerin mutluluğu, adaletin tecellisi, saygı, sevgi, hoşgörü çerçevesi içerisinde yaşamlarını ve geleneklerini devam ettirmeleri ise bunu da sağlayacak olan yine o toplumun kendisidir. ** Bugünün diğer konusu : Muğla Fethiye'de boynuna ip bağlayıp motosiklet peşinde koşturulan berber çırağı küçük çocuk. Cezanın nedeni: İşe gelmeyişi Cezayı uygulayan: Patronu Ailesinin görüşü: Patronu şaka yapmış. Çocuğun işe gitmeme nedeni: Bir gün önce dayak yediği için. Patronun görüşü: Biz ona iyilik yapmak istedik, zaten pek faydası yoktu, dersleri de hep bir, biraz gözünü korkutmak istedik. Bu köşenin yazarının görüşü: İnsan hakları, başkalarına saygı, kapısının önünü temizleyen Danimarka Başbakanı ndan neden bahsediyoruz? “Her ailede bir kadın tokat yemiştir” zihniyetini neden anlatıyoruz? Kadın, erkek, zengin, fakir, unvan, makam farkı gözetmeksizin insanın insana saygı duyduğu bir toplumda yaşayabilmek için… Haftaya buluşmak üzere esen kalın, mutlu olun sevgili okurlar. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.