Sevgili okurlar, gündem yine çok yoğun olduğundan, birkaç ayrı konuyu paylaşacağız sizlerle izin verirseniz. Zaten her detayı kaleme almaya kalksak, günler, haftalar, aylar yetmez. Daha çok vatan ve milletle alakalı, toplumu ilgilendiren, duygularımızı tetikleyen konuları paylaşmak isteriz, milli ve insani duygularımızı yaşatmak adına.
**
Daha önce de yazmıştım, ne yazık ki öngördüğüm gibi oldu, Fransa'da soykırım yasa tasarısı senatodan geçti. Yine Mecliste olduğu gibi, az sayıda katılımla ve vekaleten verilen oylarla, bazı senatörlerin aleyhte görüşlerine rağmen işi bağladılar. Basınımızda “şöyle olursa, böyle olursa….” Diye cılız umutlara rağmen kısa bir süre sonra Sarkozy'nin önüne gelecek olan tasarı, kendisi tarafından imzalanacak ve resmileşecek.
Tarihi gerçeklerin ilimle, bilimle, tarihçilerle değil de parmak hesabıyla saptandığı bu gibi durumlarda gerçek gerçeklikten çıkıyor, komediye dönüşüyor.
Osmanlı'yı arkadan vurarak Rus ordusuna katılan isyancı Ermeni uyruklu Osmanlı askerlerine uygulanan tehcir (zorunlu göç) olayı, döndü dolaştı, soykırıma dönüştü. Üstelik sadece Fransızlar tarafından değil, Avrupa'nın birçok ülkesince de böyle.
Bu soykırımsa, bugünkü zengin, üçüncü dünya ülkelerine zamanında uyguladıkları ne? Bu gerçekleri Sarkozy'de oy avcısı bazı Fransız parlamenterler de iyi biliyorlar aslında.
Biliyorlar da, onur dolu bir geçmişe sahip, azınlıklarıyla kardeşçe yaşamış bir millete bu sıfatı yakıştırmaktan hiç ama hiç utanmıyorlar.
Elbette sözüm siyasetçilere.
Sarkozy efendinin sarfettiği cümlelere lütfen dikkat edelim:
“Yasa herhangi bir ülkeyi hedef almıyor. Türkiye ortak çıkarlarımızı dikkate alsın.”
Ortak çıkarlar şimdi mi aklına geldi Sayın Sarkozy?
Bu arada Fransa basını da Türkiye tarafından “kalıcı misilleme önlemleri” uygulanacağının altını çizmekte.
Le Monde= Fransa, stratejik ortaklığını kaybetmek üzere. Senatörler arasındaki bölünmeler açıktı. Türk yaptırımları kaçınılmaz.
Le Figaro= Türkiye Fransa'yı kalıcı etkilerle tehdit ediyor.
Liberation= Acı verici misilleme önlemleri geliyor.
**
Çıkan sonuç elbette yalnızca Sarkozy'ye ihale edilemez. Taraftar buldu, ikna etti, ne yaptı etti, bu yasayı kabul ettirdi, sonuca ulaştı. Her ne kadar Türkiye'yi hedef almadığını, dünyadaki soykırımları kastettiğini söylese de ben kapı önünde zafer işareti yapan Fransız Ermenilerini görüyorum. Demek ki kimse kimseyi kandıramıyor.
Kendi çıkardığı soykırım yasasının zamanında en büyük uygulayıcılarından biri olan Fransa, Sakozy'ye destek vererek bu suça ortak olmuştur. Şimdi de sonuçlarına katlanmak durumundadır.
Koca bir ülkeyi karalamanın, aşağılamanın, insanları rencide etmenin bir bedeli olmalı. Ticari, siyasi, her ne ise insanların bire birde bir suçu olmasa bile aklı selim galip gelip bu haksızlık önlenebilirdi.
Sıradan bir Fransız: “Türkiye'yi soykırımcı ilan etmişiz, aman ne önemi var, bana ne” diyebilir,
Ben de : “Şimdiye kadar gidip görmediğim Fransa'yı, Paris'i, bundan sonra da görmem derim…”
Bu da benim protestom olsun.
Herşey düzelinceye kadar. Tabi düzelirse.
**
Şimdi, ulusça bu haksızlığa tepki vermek için ortak bir zemin oluştu. İktidar ve muhalefet sanırım bu konuda hemfikirler. Ulusumuzun çıkarlarına zarar vermeden, akılcı, sağduyulu ve karşı tarafı acıtıcı bir tepki bekliyoruz.
Çünkü alınan bu karar bu milleti gerçekten fazlasıyla incitti.
Zira soykırım bir yana, Ortaçağ'da Avrupa'da, Fransa'da insanlar cadı oldukları gerekçesiyle yakılırken, Anadolu'da hoşgörü ve barış içinde yaşıyordu.
Sarkozy'ye biraz tarih okumasını ve bizi Türk Ermenisi kardeşlerimizle rahat bırakmasını tavsiye ederim.
**
Diğer konumuz, sanıyorum hepimiz izliyoruz, heyecanla. Akdeniz Üniversitesinde gerçekleştirilen yüz ve kol-bacak nakilleri olayı.
Öncelikle yüz naklinden başlayayım. Sanıyorum dünyada dördüncüymüş. Tıp açısından gerçekten bir mucize olmalı. Öncelikle bu ameliyat için bir ölünün bütünüyle tüm bedenini bağışlayan aileyi yürekten kutlamak gerek, son derece büyük bir fedakarlık örneği, aynı zamanda birçok kişiye önder oldular, bu kişiler için söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Gelelim ameliyata ve nakil yapılan hastaya. Ameliyata ve ekibine ne yazayım, bizler normal insanlar olarak zaten aklımız almıyor, ekip başı olan doktorun söylediği gibi:
“Olduğu gibi alıp, aynı o face/off'daki gibi koyuyorsunuz oraya…”
Tabi o böyle anlatıyor ama, çok stresli, uzun emekli, riskli, zahmetli, hüner isteyen bir iş olduğu kesin. Yoksa dünyada dördüncü yüz nakli olmaz, tüm hekimler yapardı.
Dedim ya, biz normal insanların anlayacağı bir şey değil.
Ben hasta açısından baktım olaya. Bir başka yüzle gözünü kapadı, bir başka yüzle açtı. Gerçi aynalarla tanışması uzun sürecekmiş ama, yeni yüzünü kabul etmesi de hayli zaman alacakmış. Televizyonda “Çocuklar benden korkuyor” diyordu şanssız çocuk.
Ameliyattan önceki yüzünü hepiniz görmüşsünüzdür. Ne kadar yadırgasa da, yabancılasa da, normal yaşamına döndüğünde artık çocuklar ondan korkmayacak.
İşte organ bağışı bu. Bir kişinin mutsuzluğu, hayatının sonu, kaç kişinin gülmesine neden oluyor.
Kol ve bacak nakli yapılan diğer hastanın bacağı sonradan geri alınmak zorunda kaldıysa da, kolları vücuduna uyum sağladı. Eşi ve çocukları bunca yıl sonra ilk defa elini tutabilecek, kendi ihtiyaçlarını görebilecek.
Organ naklinin önemi ve Türk doktorlarının başarısı ne gurur verici bir tablo.
**
Bu haber ise bu gururun bir kısmını alıp, götürüyor.
Hangi kriterlere sokulur bilemiyorum.
İhmal, umursamazlık, insan hayatının ucuzluğu, ne yazarsan yaz.
Çaresiz bir aile, göz göre göre bir ölüm.
Ve babanın feryadı:
“Keşke oğlumu hastaneye kabul etseydilerde hastanede ölseydi. O zaman oğluma müdahale ettiler ama kurtaramadılar diyebilseydim. ”
Şırnak'tan Diyabakır'a sevkedilen ve orada da “oda yok” denerek kapı önünde ambulansta can veren iki yaşındaki Muhammet Erşek'ten bahsediyorum elbette.
Bu haberle de gururlanabilir miyiz?
Bu çocuk hepimizin evladı olabilirdi,
Ya da hepimizin evladı sayılır.
Gururlanabiliriz.
Dünyada dördüncü yüz naklini gerçekleştirdiğimiz için.
Bu konuyla mutlaka hiçbir ilgisi yok.
Ancak ne zaman ki Muhammet'ler hastane kapısında canını teslim etmeyecek,
İşte o zaman bu gurur tam olacak.
Babasının dediği gibi:
“Müdahale edildi ama kurtarılamadı”
Diyebilme hakkı olmalı en azından…
Haftaya buluşmak üzere esen kalın, mutlu olun.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.