Bir kaç yıl öncesine giderek bir yaşanmışlıkla başlayalım yazımıza. Kızkardeşim evleniyor, düğün öncesi, annemle İstanbul'dayız, evlilik öncesi ihtiyaçları için -çok bilindik bir adres olan- Kapalıçarşı - Tahtakale - Mısırçarşısı civarına uzandık. Malum eksik çok, epey bir dolaşıp alışveriş yaptıktan ve ihtiyaçları giderdikten sonra, yolun sonu olan Eminönü'ne iniyor ve bizi gelip alacak olan arabayı beklemek üzere boş bir banka yerleşiyoruz. Ancak yakınımızın gelip bizi almasına biraz daha vakit var, bekleyeceğiz. Yorgunuz hava çok güzel, etrafta o meşhur güvercinler, -biraz sonra başımıza geleceklerden de habersiz olduğumuzdan- keyifli bir bekleyişe geçiyoruz. Derken, elinde yazılı bir kağıtla, bir kadın beliriyor, “Açım, bana yardım edin”… İstanbul'da, kalabalık bir mekanda çanta, cüzdan açmanın tehlikesini göze alarak, cüzdanımdan bir şeyler çıkarıp, ihtiyacı olduğunu düşündüğüm kadına veriyor gönderiyorum. Sonra bir çocuk, yine aynı yöntem, arkasından yaşlı bir dede… Durum aynı, ellerde benzer içerikli yazılı talepler, birbirinin peşi sıra bir yerlerden çıkıyorlar, gelip beni buluyorlar. Ya birbirlerinden görüyorlar, ya bankta oturan bir “verici” olduğunu birbirlerine haber veriyorlar…. Artık çok yorgun olduğumuzdan, yerimizden de kalkamıyoruz, bizi alacak olan yakınımız da gelmek bilmiyor, çareyi ona telefon açmakta buluyorum. “Sen de her isteyene para dağıtma” diyeceksiniz de, bende de şöyle bir durum var: Yolda sokakta her el açıp para isteyenin yardıma muhtaç olmadığını, kimilerinin bu işi ticarete döküp meslek edindiğini bilsem de şu düşünceyi kafamdan söküp atamıyorum. “Ya bu insan yardıma muhtaçsa da ben kafamı çevirmişsem”… İşte bu nedenle bu konuya her zaman duyarlı olmaya çalışırım ancak bu size asla örnek teşkil etmesin, sizin için doğru neyse yine öyle yapmaya devam edin. Evet, bir yandan kalanları dağıtmaya devam ederken bir yandan da gelecek yakınımı aceleyle çeviriyorum. İyiki öyle yapmışım, zira onun gelmesine en az bir saat daha olduğunu öğrenmiş oluyorum. Ve anneme dönerek, “Hadi kalk, çantamda kalan son parayla taksiye binip gidelim yoksa biraz sonra biz de bunlar gibi elimize bir pankart alıp taksi parası toplamaya kalkışabiliriz zira ben sıfırı tüketmek üzereyim” şeklinde bir espri patlattıktan sonra kendimizi bir taksiye atarak oradan uzaklaşıyoruz. Aslında bu anlattıklarım komedi değil, bir dram. Ellerinde pankartla, yazılı kağıtlarla para isteyenler de yabancı uyruklu kişiler, muhtemelen Suriyeli'ler… Türkiye'ye ilk giriş yaptıkları günler. Neden'i, niçin'i, bugünlere nasıl gelindiği ayrı bir olayda, Bugünün konusu acı çeken bir millet, Suriyeli'ler…. Herkesin bu konuyla ilgili ufak bir yorumu, ilgisi, bilgisi var. Değişmeyen tek gerçek, bu insanların bir zamanlar vatanlarında doktor, mühendis, öğretmen, avukat ya da herhangi bir mesleği icra ederek ve saygı görerek yaşamlarını sürdürdükleri. Bugün ise Avrupa ülkelerinin sınır kapılarından geri püskürtülüyorlar. Bile bile ölüm botlarına binip, plastik parçalarında can veriyorlar. Geride savaş, ileride ölüm, seç seçebilirsen…… İnsanlar ölüyor, dünya tiyatrosunda bir komedi oynanıyor… Suçlu ayağa kalk! Kim kalkar ki? Silahlar satılsın, menfaatler yürüsün, karteller büyüsün…. İnsanlık mı? O nasıl bir şey ki? Dememiş mültecilerin Sophie ablası: Son günlerin insanlık adına en alkışlanası haberi olmalı. Ben yazayım siz okuyun: Bir kaç gün öncesinin gazetesinden: “İzmir'e son sekiz yılda turist olarak gelip giden, geçtiğimiz günlerde de ev alıp İzmir'e yerleşen elli bir yaşındaki Sophie Bruneau, Fransa'da tekstil ticareti işinden emekli. Şehirdeki mülteci sorunuyla insanı nedenlerle ilgilenen Bruneau, Mülteci Dayanışma Topluluğu'nun en etkili velilerinden biri oldu. İyilik meleği, Suriyeli'leri her gün ziyaret edip beslenme sağlıklı ve giyim sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Çocuklara anne, abla şefkatiyle sarılan Fransız yardım Savaşçısı sadece bununla da kalmıyor. Bruneau gerektiğinde eline aldığı çekiç ve çiviyle derme çatma evlere soğuk girmesin diye kapıları, pencereleri onarıyor. Kadınlara, kendisinin çok iyi bildiği el örgü sanatını öğreten Bruneau, Avrupa ülkelerinin mültecilere yaklaşımına ise tepki gösterdiğini söylüyor. Sophie Bruneau, önyargılardan uzak yetişmiş, hümanist öğelerle bezeli bir kişilik örneği. Alkışlanası bir davranış sergiliyor. Ancak bir olumsuz örnek, bizzat Suriyeli bir aileden: Bu da, geçtiğimiz günlerin bir haberi: “Vicdanları sızlatan haber Adana'dan geldi. Suriye'li çift, mendil satmadığı gerekçesiyle yedi yaşındaki çocuklarını öldüresiye dövdü. Ülkelerindeki iç savaştan kaçan Suriyeli Yezan M., eşi Visem H. ile çocukları Y.M ile iki ay önce Adana'ya geldi. Tek odalı bir ev tutup yaşam mücadelesine girdiler. Baba geçici tarım işçiliği yaparken, anne ile oğlu da kavşaklarda mendil satmaya başladı. Sürekli kırmızı ışıkta duran araçların arasında dolaşıp mendil satmaktan bıkan çocuk, yaşıtları gibi oyun oynamak istediğini, annesiyle birlikte işe gitmek istemediğini söyleyince dayak yedi. Aldığı darbelerle sol omuzu kırıldı. Vücudunda sigara söndürülerek işkenceye uğradı. Durumu fark eden komşuları polise haber verdi. Küçük çocuk ailesinin elinden kurtarıldı. Suriyeli çift tutuklandı. Y.M. yi ise devlet koruma altına aldı, sevgi evlerine yerleştirildi. ……. Çocuklarına uyguladıkları şiddete bir mazeret teşkil edemese de, Suriye'deki savaşın bu aileye olumsuz yansımasının sonuçları olarak değerlendirmek yanlış olmaz sanırım. *** Bir zamanlar ülkelerinde, mesleklerini icra ederek mutlu mesut yaşayan insanların bugün içine düştükleri durum insanlık adına ne kadar büyük bir haksızlıksa, bu sorunun ve ülkelerinden kaçan bu insanları problemlerinin tamamını Türkiye tarafından çözülmesini beklemek de bir o kadar haksızlık. Suriye olayından çıkarılacak en önemli ders ise, birlik ve beraberliği bozulmuş, savaşan bir milletin akıbeti olmalı. Haftaya buluşuncaya dek, Esen kalın, Hoşça kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.