Haftalık yazı sürecimin arasında, birkaç günlük zorunlu bir İstanbul yolculuğunun ardından yeniden memlekete varış ve siz sevgili okurlarla baş başa kalabilmek… Bu, gerçekten güzel oldu benim için, çünkü bu sefer içimi dökeceğim, derdimi yanacağım. Hem de yakınma, “Aşığım ben bu şehre” dediğim güzel İstanbul'dan. Ya da acaba suç dünyalar deryası İstanbul'da mı, yoksa onu bu hale getiren bizlerde mi? Bize ne canım İstanbul'dan demeyin, bu yazıyı okuyup da, gitmemişliği, gelmemişliği, gitmeyi planlamamışlığı olan var mı ? Herkesin bir şekilde, bir gün yolu mutlaka düşüyor, zaten düşmeli de. Ama elbette bu canım diyarı çığırından çıkarmamalı. Onu da başarmışız. Kalabalık zaten malum, trafik desen iş çıkışı, okul çıkışı saati falan yok, her an, her dakika arap saçı. Eğer arabalar yerinde çakılı durmayıp da, kilometreler halinde ve yığınlar şeklinde birinci viteste ve kımıldar pozisyonda hareket edebiliyorsa “İyi bugün trafik açık” diyorlar. Gerçekten sabır işi. Şöyle kafamdan kabaca hesapladım, ömrünü İstanbul'da geçiren bir insan, ister kendi arabası olsun, ister toplu taşıma araçlarını kullansın hayatının neredeyse üçte birini yollarda yaşıyor olmalı. Bir de mesleğini İstanbul trafiğinde icra edenler var, yani taksi ve otobüs şoförleri. Bu insanların ruh sağlıklarının yerinde kalması için destek almaları gerektiğine inanıyorum. Bir de İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde taksiye binen insan profilini düşünürseniz… Öyle ya, gecesi var, gündüzü var, delisi var, akıllısı var, hırsızı var, katili var, var da var. Şimdi olaya bir de müşteri açısından bakalım ki, asıl varma istediğim nokta da bu zaten. Son yıllarda İstanbul trafiği çığırından çıkalı beri, bazı taksi sürücüleri de yol seçer, güzergah beğenmez hale geldi. Çok bilirim İstanbul'da taksiye binip de “orası kısa mesafe inin lütfen” ya da “şimdi bu saatte oranın trafiğine giremem” diyeni. Elbette, bu “adam ve yol seçen” meslektaşlarını kınayan düzgün sürücüler de var, zaten onlar götürüyor da gidiyoruz, bu satırlar elbette diğerleri için. Efendim altı günlük İstanbul yolcuğum sırasında iki adet taksiden atılma vakası yaşadım, bir de bu şehirde oturuyor olsaydım ne olacaktı kimbilir. Bunları yazıyorum ki siz siz olun yolunuz düşerse işinizi baştan sağlam tutun, binmeden anlaşmanızı yapın. ** Esentepe'de bulunan Astoria alışveriş merkezinden çıkıyorum, ellerimde paketler, bir taksi durduruyorum, binmeden şoföre Gayrettepe'ye gideceğimi söylüyorum. Onayı aldıktan sonra da biniyorum. Mecidiyeköy istikametine doğru iniyoruz, oradan Gayrettepe'ye döneceğiz. Yani Depboy'dan meydana kadar bir yol katettikten sonra dönmemiz gereken noktadaki trafiği gören şoför bana dönerek: “Hanımefendi iner misiniz lütfen, şimdi ben o trafiğe giremem, girsem de çıkamam, siz inin, karşıya geçin, oradan başka taksiye binin, ayrıca buraya kadar ki ücretiniz de beş TL tuttu” diyor. Kavgacı bir yapım olmadığından ve zorla da kendimi götürtemeyeceğimden, parayı uzatarak arabadan iniyorum. Bilenler bilir, Mecidiyeköy'de elinde eşyalarla bir araca çarpılmadan karşıdan karşıya geçmek her babayiğidin harcı değil, neyse başarıyorum. O denli kızmış olmalıyım ki, ikinci bir taksi denemesine kalkışmadan, elimde onca yükle ve söylene söylene eve yürüyerek ulaşıyorum. Gelelim ikinci olaya. Yine Gayrettepe'deyim. Bu sefer deneyimliyim, taksiye binmek için durağa gidiyorum ve gideceğim yeri söyleyerek biniyorum. Ulaşmam gereken adres Taksim'e giden ana cadde üzerinde ama o ne, bizim şoför dalıyor ara sokaklara. “Herhalde trafik yüzünden böyle düşündü, biraz sonra benim istediğim yere çıkacaktır.” Diyerek sesimi çıkarmıyorum. Beşiktaş'ın, Fulya'nın ve Nişantaşı'nın bütün ara sokaklarını katettikten sonra sürücü aniden durarak: “Hanımefendi hemen inin, arkadaki araçlar beklemesin, sizin dediğiniz yer hemen ileriden sola dönün orası” diyor, parayı ödeyip acele iniyorum, araçlar beklemesin diye. Ancak yine de bir tuhaflık olduğunun farkındayım. Sonuçta ne mi oldu? Belki birçok İstanbullu'nun bile bilmediği Nişantaşı'nın en dip, en arka sokaklarında bırakmış beni. Halbuki ben Taksim'e giden anayol üzerinde, Rumeli caddesinin girişinde ineceğim. Yani benim işim Kumyalı'da adam beni Gemilerçekeği'nde bırakıyor, aynen onun gibi. Uzun sözün kısası, bir gün İstanbul'a yolunuz düşerse ve taksiye binmek zorunda kalırsanız bilin ki;bazen sizin istediğiniz değil, şoför arkadaşın tercih ettiği yere gitmek zorunda kalabilirsiniz, onun için baştan ve iyi anlaşın, benden söylemesi… ** Gelelim malum konuya. Bir Galatasaraylı olarak yazmasam olmaz. Önce BJK-GS maçı. Olaylar oldu, bir seyirci grubu sahaya atladı, bitime iki dakika kala maç tatil oldu. Olaylarla ilgili çeşitli yorumlar yapılıyor, bu konu bizim işimiz değil, ben başka bir şeye değinmek istiyorum. Siz bu yazıyı Salı günü okuyacaksınız, ben ondan önceki Cuma yazıyorum, gazeteye teslim edeceğim. Federasyon, Emniyet, çeşitli kurullar toplandı, toplantı üstüne toplantılar yapıldı. BJK kulübü dört maç seyircisiz oynama, Biliç üç maç, Melo iki maç ceza aldı. İyi de, bugün maç oynanalı beşinci gün. Maçın skoru, sonucu ne? Böyle mi tescillenecek, BJK 3-0 mağlup mu olacak, ya da ne düşünülüyor, hiçbir yerden bir ses çıkmıyor. İşin içinden mi çıkılamıyor, karar mı verilemiyor, oysa ki teamüllerin belli olduğu söyleniyor. Pazartesi günü kararın açıklanacağı söylenmişti, bugün Cuma. Siz bu yazıyı okuduğunuzda açıklanmış olsa dahi, aradan geçen bunca zaman, bu kararın kolayca alınmadığını ve üzerinde tereddüt olduğunu gösterecek. Oysa ki bu durumlarda izlenen yol belli değil midir? Ve son gündem, Fatih Hoca'nın takımdan ayrılışı. Yazılanların hepsini okudum, herkesin kendi açısından haklı noktaları olabilir ancak; Galatasaray gibi büyük bir camianın hocasına vedası bu şekilde olmamalıydı, emeği ve hakkı çoktur, bu ayrılışın ardında haklı nedenler olduğu kabul edilse dahi tarz son derece yanlış ve Fatih Terim kadar Galatasaray taraftarını da incitici olmuştur. Ünal Başkan'ın nezaket anlayışına sığdıramadım. Haftaya buluşmak üzere, sağlık ve mutluluk dileklerimle.. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.