Nedense komşu Yunanistan'daki ekonomik çalkantılara fena halde takılmış durumdayım sevgili okurlarım. Bu nedenle ne zaman komşunun kriz durumu ile ilgili bir haber çıksa hemen durumdan vazife çıkarıp detayların üzerine eğilmeye başlıyorum. İkidebirde Yunanistan'ın ekonomik durumu ile ilgili yazılar yazışım da bu nedenden, zira her şey yıllar öncesinden ve aşama aşama oluştu. Önce Yunanistan'ın Avrupa Birliği'ne kabul edilişi, sonra üretimden tüketim ekonomisine geçilişi, dışarıdan gelen hazır ve sıcak para, zamanla kaynakların erimesi, vergiler, kemer sıkmalar, küçük esnafın aradan çıkması, orta direğin yok oluşu, grevler, isyanlar… Sonuç belli = iflasa giden bir ülke! Önceden törenle Avrupa Birliğine kabul ediliş, sonra aynı Birliğin üye ülkeleri tarafından komşunun adalarının satışa çıkarılması önerisi… Yani kısacası, “Battıysanız, malınız mülkünüz var, satın da biraz rahatlayın” uyanıklığı… Oysa ki miras bir gün yenir, iki gün yenir, sonra o da yok… Yunanistan henüz topraklarını, adalarını elden çıkarma aşamasına gelmedi ancak daha önce de yazdığım ve sizin de basından izlediğiniz gibi halkı yoksulluk ve krizden inim inim inlemekte, durum her gün, bir gün öncesinden daha kötüye gitmekte. Ve komşu ile ilgili son günlerin beni en çok etkileyen haberi: (Bir gazeteden) “Ekonomik kriz nedeniyle vatandaşların büyük bölümünün geçim sıkıntısı çektiği Yunanistan'da, marketlerde son kullanım tarihi sona eren yiyecek ve içeceklerin düşük fiyatlarla yeniden tüketicilerin tercihine sunulması kararlaştırıldı. Başkent Atina'nın da içerisinde bulunduğu ve ülke nüfusunun yarısına yakın bölümünün yaşadığı Attiki bölgesinde Atina Esnaflar Odası'nın kararıyla 1 Eylül'den itibaren başlayacak uygulama kapsamında, market ve bakkallarda ayrı bölümlerde üzerinde “Saklanabilirliği sona ermiş mamul” etiketiyle raflarda yerini alacak kullanım tarihi sona ermiş yiyeceklerin sağlığa zarar vermeyecek şekilde korunma ve tüketilme sorumluluğu satıcıya ait olacak. ” Haberden anlaşıldığına göre bu uygulama şu anda yalnızca belli bir bölgede yürürlüğe konacak ve belki de emsal teşkil edip, yaygınlaşacak. Bildiğim kadarıyla, eğer atlamadıysam, bu dünyada “Son kullanma tarihi geçmiş” bir mamulün ilk izinli satışı olacak. Genelde “son kullanma tarihi” durumu, gıda ürünleri ile birlikte anıldığından, bu elbette son derece riskli bir durum, ancak alım gücü sıfıra inen Yunan halkı için düşük fiyatlı “saklanabilirliği sona ermiş mamul” satışı geçici bir çözüm, bir seçenek olarak düşünülmüş olmalı, handikapları olsa da. Tabi bu işin sorumluluğunu satıcıya yüklemek ne kadar doğru, orası tartışılır çünkü alan bunu bilerek alıyor. Belki doğru korunma kısmı satıcının sorumluğu olabilir ancak tüketici de kullanma tarihi geçmiş bir ürünü ucuz fiyatla aldığının farkında,ürünün bozuk çıkmasının sorumluluğu neden satıcının olsun ki? Neyse, bırakalım da “son kullanma tarihi geçmiş ürünü” rafta doğru saklama sorunu Attiki bölgesi satıcılarının olsun, biz asıl konuya gelelim; Yunan halkı öyle bir darboğazda ki;miadı geçmiş ucuz ürün yeme aşamasına geldi ne yazık ki. Düşünün markete giriyorsunuz, bir ürün alırken (gıda maddeleri özellikle) son kullanma tarihine bakıyorsunuz, yakınsa bırakıp son kullanma tarihi daha ileri olanı tercih ediyorsunuz. İnsana sanki diğeri bayatmış gibi geliyor, oysaki son kullanma tarihine kadar kullanılabilir. Ve Yunan halkının şu anda içine düştüğü duruma bakınız, gerçekten üzüntü verici. Tüm bunlar uygulanan yanlış politikaların, cepten yemelerin, üretimi teşvik etmememin, hazır ve sıcak paraya kanmanın doğal sonucu. Neden mi hep Yunanistan'ı anlatıyorum? Neden acaba? ** Ve gelelim ABD'ye… Dünyanın süper gücü deniyor. Dünyanın iplerini elinde oynatıyor. Gücünü, ne yapmak isterse yapacağını ve yaptığını hepimiz biliyoruz. Ancak halkı mutlu mu, sosyal adalet var mı, insanlar nasıl yaşıyor, hayat kolay mı, işte oraları biraz soru işareti… Onbeşgün kadar ABD'de kalmak gibi bir şansım oldu, birkaç şehri, eyaleti gezmek gibi. Tanımak için yeter mi, elbette yetmez, biraz gözlemlemek diyelim… Gitmeden, görmeden önce sanırdım ki her şey güllük gülistanlık Amerika'da. İnsanlar çalışıyor, kazanıyor, yaşıyor, mutlu oluyor. Oysa ki gerçek hiç de öyle değil. Son derece yaşlı, elleri, ayakları titreyen insanlar bile çalışıyor ve çalışmak zorunda, çünkü emekli maaşları yetmiyor, tüm alışveriş merkezleri şehirlerin dışında, ayrıca bahçeni, evin dışını pis tutamazsın, ceza var, herkes hafta sonları oturup bahçe düzenlemesi yapıyor. Yani birtakım zorunlulukları var, kurallara uymazsan büyük cezalar ödüyorsun, hem hep çalışmak zorundasın ,hem toplum düzenine uymak. Şöyle bir bakınca evler, bahçeler, her yer çok güzel ancak bunun da insanlara getirdiği bedel var. Tüketime alışık bir toplum olduğu için tüm yeme içme yerlerinin kapısında kuyruk var. Zaten onlar da fast food şeklinde. Bunu sıradan halk için söylüyorum. Biz filmlerde-dizilerde lüks yaşam görüyoruz. Herkes çalışıyor ve ancak karnını doyuruyor. Şimdi gelelim bir gazetenin ABD ile ilgili son haberine : “Dünyanın en büyük ekonomisi toparlanma sinyalleri verirken, aslında ülke nüfusunun yüzde doksanbeşinin halen ekonomik zorluk içinde yaşadığı öne sürüldü. Dünyanın en iyi yedinci alternatif finans sitesi seçilen “Of Two Minds” blogunun yazarı Charles Hugh Smith ise, yayımladığı bir makalede, ABD nüfusunun sadece yüzde beş'lik kısmının iyileşmeden yararlandığını iddia etti. Smith, - Yüzde beş'lik kesimin gelirlerindeki ve varlığındaki devasa artış, geriye kalan yüzde doksanbeş'in fakirleştiği gerçeğini maskeledi” dedi. ** İşte size iki ülke görüntüsü. Yorumlar benden ancak haberler gazetelerden. Nedense içimi “Dünyada belli bir elit tabaka varlığına varlık katarken, diğer kesim gittikçe darboğaza saplanıyor” gibi bir his kaplıyor. Bu, dünya genelinde de böyle, ülkeler bazında da. Oysa ki asıl hedef, gelirlerin eşit dağılımı olmalı, elbette daha çok çalışan ve hak eden, daha çok kazanmalı… Haftaya daha iç açıcı bir konuda buluşmayı umarak mutlu ve güzel günler diliyorum sevgili okurlar. Sağlıkla ve esen kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.