2012 yılına büyük beklenti ve hayaller ile girerken ne yazık ki bazı şeylerin yokluğu ve yitirilen değerler de umutların eksi hanesine yazılıyor bir taraftan.
Beklenti ve hayaller derken; bunun bir sınırı yok, engeli yok, freni yok, koy içine ne koyabilirsen, hiç değilse o anlarda olsun bulutlarda yaşa, mutluluk denizlerinde yüz, ancak önemli olan;hayallerden arınıp gerçek dünyaya geçerken tepe üstü düşmemek, yani yumuşak iniş yapmak.
Hayallerin dozunu fazla kaçırıp da sanal alemden gerçek aleme dönememe riski de var işin içinde. Yine de yeni yıl umutlar getirir derler, biz de yazımıza iyi başlayalım, iyi olsun, her ne kadar birçoğunun umutları saat 12:00'deki milli piyango çekilişi ile sona erdiyse de, tüm Türkiye'ye piyango vuracak hali yok ya, birkaç kişi sevindi, hatta kalp krizi bile geçirdi, gerideki umut emekçileri de bulutlardan aşağı iniverdi!
Artık bu iniş yumuşak mı oldu, tepetaklak mı orasını ben bilemem.
Eskiyen eski yıl gitti, yeni yıl koşarak geldi, hayatımıza girdi, yani nüfus kağıtlarımızda yeni bir sayfa açılmış oldu anlayacağınız.
Bu uzun girişin ardından herkese sağlık, mutluluk, huzur, başarı, bol para dolu günler diliyorum.
Özellikle de ülkemize…
Ülkede huzur, vatandaşa huzur demek zaten. Yeni yıl kutlanırdı, kutlanmazdı polemiklerine hiç girmeyeceğim, herkes ne biliyorsa onu yapsın, başkasına da saygılı olsun.
Ben zaten söyleyeceğimi söyledim, herkese de güzellikler diledim, bu iyi dileklere kimin ne itirazı olabilir ki?
**
İşlemek istediğim konu, yeni yılda meydana gelmiş olmakla birlikte yeni yıl ile ilgili değil. Zamanlaması yalnızca bir rastlantıdan ibaret olmalı.
Asker oğlumun yemin töreni dolayısıyla malum günlerde il dışında olduğumdan, Erikliman'daki gelin-kayın valide olayını geldikten sonra öğrendim. Bu gazeteyi okuduğunuza göre herhalde sizler de biliyor olmalısınız. Yine de az çok aktarayım: Giresun Erikliman'da oturan karı-koca, evlerinde eğlendikten sonra kocanın annesinin evine, yeni yılını kutlamaya gidiyorlar. Bu arda bir tartışma yaşıyorlar, içkili olduğu iddia edilen gelin, elindeki bıçağı kocasına saplamak isterken kaynanasını yaralıyor, bununla da yetinmiyor, evi ateşe veriyor, yaşlı kadıncağız ise evin dışında bir yerlerde kan kaybından ölüyor. Gelin tutuklanıyor, bu arada pişmanlığını belirtiyor.
Gazetemizin haberi böyle, dışarıda ise bu konu ile ilgili çeşitli hikayeler anlatılıyor, farklı farklı yorumlar katılıyor, hangisi gerçek belli değil.
Ancak belli olan tek gerçek şu:
Kaynana, gelinin bıçak darbesi sonucu ve kan kaybından hayatını kaybetti.
O sırada alkollü olan genç kadın, daha sonra çok pişman olduğunu beyan etti.
Bundan gerisi meçhul, o sırada eşi neredeydi, annesini neden kurtaramadı, acaba orada değil miydi, diyorum ya hikayeler türlü türlü.
Benim yargılamak istediğim elbette bu aile değil. Ölen öldü, kalan belki hergün ölecek. Suçlu ya da suçluların cezasını yargı, Türk adaleti verir, bu konuda ne etkiliyiz, ne de yetkili.
Zaten şahısları tanımam, bilmem, yorum da yapmam.
Yargılamak istediğim şey, “Sevgisizlik”.
Yüreği sevgi dolu, kapısından geçeni içeri buyur eden, bir lokma aşını paylaşan Anadolu insanına ne oldu?
Herkeste korkunç bir öfke, sinir, sabırsızlık, hoşgörüsüzlük, yollar sokaklar ağızlardan galiz küfürler saçan gençlerle dolu. Muhtemelen bu eğitimi evlerinde alıyorlar.
Erkek işinden geliyor, belki kızdı bir şeye, sabahtan beri kendisini evde bekleyen karısına ters davranıp bağırıyor çağırıyor öfkesini alamadı ya, evdekini ezecek, ya da kadın bir şey istedi alamadı belki, akşam kocasına surat ediyor, çocuklar bunu görüp böyle yetişiyor.
Televizyon dizilerinde kimse merhameti, şefkati, gerçek sevgiyi, vermeyi öğretmiyor, varsa yoksa yalan dolan, başkasının kuyusunu kazma, hile, hurda, entrika.
Eskiden biz çocukken büyüklerimiz, babam, amcalarımız, onların akranları, Gazi caddesinden Kont gibi inerlerdi, takım elbise, kravat, kolalı, mendil, boru gibi ütülü pantolonlar…
Çok mu zengindiler…?
Çok mu kıyafetleri vardı?
Hayır, belki de yalnızca bir, iki takım elbiseleri vardı, ama aynı zamanda başkalarına sevgileri saygıları da vardı, tanıdık bir hanım görünce yakalarını iliklerler öyle konuşurlardı. O beyefendileri çok özlüyorum.
**
Toplumda insanların birbirine sevgi ve saygısı azaldıkça, dayanışma da azalıyor, şiddet olayları da buna paralel olarak çoğalıyor. Şimdi bu Erikliman köyündeki olaya gelelim, işin içinde alkolün etkisi de olmakla birlikte, alkolün fazlasının insanların iç duygularını dışa yansıttığı varsayımını doğru kabul edersek, bu bayan bıçağı kaynanasına saplamasaydı, kocasına saplayacaktı, yani asıl hedefi eşiydi.
Bu varsayımları gazetemizin haberine dayanarak yazıyorum elbette, ama ortada “adam öldürmeye sebebiyet veren bıçakla yaralama” ve “kasten ev yakma” gibi fiiller var. Üstelik ortada “meşru müdafa” gibi zorunlu kendini savunma durumu söz konusu değilken. İnsan eşiyle tartışabilir, bunu herkes yapar, ama neden eline o bıçağı alırsın, şimdi “Alkollüydüm, farkında değildim, çok pişmanım” demenin bir yararı var mı?
Sevgi bitmiş, hoşgörü bitmiş, her şey bitmiş, yerini dağ gibi bir öfke doldurmuş olmalı ki bu noktaya gelinmiş.
Olan günahsız, zavallı kayınvalideye olmuş.
**
Geçen sabah Çınarlar'da bir şey alıyordum, gözüme çok güzel bir sokak köpeği çarptı. Karşıdaki bir dükkanın kapısından içeri bakarak kuyruk sallıyordu. Ben hem insanları, hem hayvanları çok severim ve sokak hayvanlarına çok acırım. Hep aç ve susuzdurlar onlar. Şimdi çöpler poşetlere konduğundan, çöplerden de bir şey bulup yiyemezler, su bulup içemezler, sokak hayvanlarına dikkat edin, hepsi bir deri bir kemiktir, çoğu da açlıktan ölür zaten. Bazen evden kap içinde su ve kalmış yiyecekleri sokağa indiririm, sizlerin de öyle yapmanızı öneririm.
Neyse, ben o güzel köpeğe bakıyorum, o da dükkandan içeriye doğru dikkatle bakıp, yine kuyruğunu sallamaya devam ediyor.
Bir yandan da sesleniyorum:
- Ah canım benim, karnın aç da yemek mi istiyorsun, yanımda da bir şey yok ki sana versem, acaba şu dükkanda sana göre bir şey var mı alıp da yedirsem…
- Ben vardığım dükkanın kapısında sevimli köpeğe bu dilleri dökerken içerden bir hanım çıkıyor ve bana sesleniyor:
- Merak etmeyin onun karnı tok, demin yedirdim, ben onu her zaman yediriyorum, bana teşekküre ve selam vermeye geldi, yemek için gelmedi…diyor.
Her ikimiz de bu vefalı sokak köpeğini onun hoşlanacağı şekilde sevip, okşuyoruz.
Bunun adı sevgi.
Ve bizim bu canlılardan öğreneceğimiz öyle çok şey var ki.
Bir insanın hayatta birçok şeyi, ya da her şeyi olabilir.
Ama merhamet ve sevgi dolu bir yüreği varsa.
İşte ondan zengini yok, o yoksa zaten, hiçbir zenginliği yok.
Ne demiş Yunus Emre;
“Bir kez gönül kırdın ise,
Bu kıldığın namaz değil”
Ya da ünlü şair Can Akengin:
“Fakat niçin sevgiyi
Senden büyük yarattın”
Haftaya buluşmak üzere SEVGİYLE kalın.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.