Sevgili okurlarım; Bugünkü konularımız, Bir komedi, Bir dram, Finali de melodram… Önce dramdan başlayayım da sonra gülelim, hiç değilse sonu tatlıya bağlansın diyelim. ** Hani şu analarımız, babalarımız varya, hayatta ya da olmayanlar, fedakar ebeveynler, bizleri ne emeklerle, çilelerle büyütenler, artık yanımızda olmasalar bile yüreğimizin en üst köşesinde her daim yer edinenler… Gençken pek anlamasak da emeklerini, değerlerini, çoluk çocuk sahibi olunca biliriz kıymetlerini, Bizleri yetiştirmek için çektiklerini. Ya da hepimiz bilir miyiz? ** Kimilerinin yanlışları, hayatı sorgulamak için, insanları genellemek için bir gerekçe olmaya yetmese de, “insanlık” adına karamsarlığa kapılmaya yetiyor da artıyor bile. Bu uzun ve lastikli cümlenin ardındaki gerçek şu; Bazen, bir anne-baba bir sürü çocuğuna bakıyor, yetiştiriyor, ama o bir sürü çocuk bir anne-babasına bakamıyor. Hepimiz etrafımızda bu tür olaylara rastlamış, mağdur olmuş yaşlı insanlara tanık olmuşuzdur. Böyle bir haberi, gazetenin minicik bir köşesinde okuyunca, kendi yaşamımda tanık olduğum örnekler de sıralandı belleğimde. İşte o haber ve insanoğlundan bir “insanlık” manzarası: İstanbul'un Sarıyer ilçesinde yaşayan yetmiş yaşındaki Hatice Akbaba, çocukları tarafından sokağa terk edildi. Yaşlı kadına Rumeli Kavağı muhtarı ve mahalleli sahip çıktı. Sağlık durumu kötüye giden kadın için muhtar harekete geçti. Vücudunda yatak yaraları oluşan ve enfeksiyon kapan Akbaba için Sarıyer Devlet Hastanesi'nden ambulans istendi ancak hastaneden olumsuz yanıt geldi. Yaşlı kadın ardından İstinye Devlet Hastanesi 'ne götürüldü ancak burada da tedavisi yapılmadı” Haber böyle sona eriyor. Benim de aklım takılıyor. Kadıncağıza birileri sahip çıkmakla birlikte hastaneler tedavisini yapmadığına göre şimdi o insana ne oldu? Biliyorum, böyle çok insan var diyeceksiniz, zaten ben hepsi için yazıyor ve üzülüyorum. O insanlardan birisi biz de olabilirdik, ya da olabiliriz, hayatın nelere getireceğini kim bilebilir? Şimdi burada sorulacak birçok soru var: - Hastaneler bu yaşlı, yatalak hastayı neden kabul etmez? Bir soysal güvencesi ya da kimsesi olmayan insanlar sokakta mı ölecek? - Bu durumda olan insanlar için devletin himayesi ya da güvencesi yok mudur ? Varsa, bu zavallı, çaresiz kadın yararlanamayacak da , kim yararlanacak? Ve, en önemlisi: Ey bu kadının kimbilir ne zorluklarla yetiştirdiği evlatları, Nasıl bir vicdan taşıyorsunuz bilmiyorum ama, siz bugün büyüğünüze ne yapıyorsanız, bilin ki yarın çocuklarını da size aynısını yapacak, çünkü öyle görüp, öyle yetişiyorlar. Başkalarının derman olmaya çalıştığı hasta ve çaresiz annenize siz sırtınızı dönüyorsunuz, belki saçma sapan şeyleri bahane ederek, kırgınlık dargınlık uydurarak. Anneye, babaya darınılmaz, kırılınmaz. Hiçbir hakkı olmasa doğurma, büyütme, yetiştirme hakkı var. Bilmiyorum daha ne yazayım. ** Biraz da gülelim, okudum ben çok güldüm. Hani ben de biraz sakarım ama,neyse ki şimdiye kadar böyle bir hata yapmadım, siz siz olun sakın size de yapmayın! - Polonya'nın Elbağ kentinde yaşayan otuz iki yaşında bir adam, evde olduğu bir gün eşine yardımcı olmak için ütü yapmaya karar verir. Bir yandan ütü yaparken, bir yandan da televizyondaki boks maçını izlemekte olan vatandaşın o esnada cep telefonu çalar! Gözü ütü yerine boks maçında olan kişi, kulağına telefon yerine ütüyü yapıştırınca hastanelik olur. Bir anda acıyla bağırmaya başlayan dalgın kocanın sol kulağıyla sol yanağında üçüncü derecede yanıklar meydana gelir. Bu haberi okuyup da yanındaki yüzünün yarısı sargılarla kapalı sakar kocanın resmini görünce kahkahayı patlatmaktan kendimi alamadım. Ev işleri basit gibi görünüyor ama, zevke dalınca işte böyle sonuçlar oluşabiliyor! Her ne kadar beyler hanımların evde yaptığı işleri hafife alsa da her birisi ayrı bir ciddiyet ve dikkat istiyor, yoksa sonuçta istenmeyen şeyler oluşabiliyor bu olayda görüldüğü gibi. Yüzü yanan bu kocanın da artık ev işlerinden kaçmak için bir mazereti olacak sanırım. ** Haftanın son geyiği 21 Aralık olayı. Artık geyik mi, gerçek mi bilinmez, umarım sadece bizi heyecanlandırmakla kalır, bilinen tek gerçek bayağı bir korku salmış olması. Şu Maya'lara da kızıyorum doğrusu. Ne vardı takvimi 21 Aralık 2012'ye kadar yapacak? Gerçi bu konuda çeşitli söylentiler var, kimisi hesaplamalar yanlış yapıldı, o tarih çoktan geçti diyor, kimisi başka şeyler söylüyor, kimi İzmir Şirince'de yer ayırtmış. Keşke Şirince yerine “Giresun” diye bir laf atılsaydı ortaya da şu gariban memleket bari beş-on gün bir hareketlenseydi, Şirince zaten turistik bir yer. Bütün dünya yıkılacak da, Şirince'ye kaçanlar kurtulacak! Acaba bunu Maya'lar mı söylemiş? Her ne ise, yazımı sonlarken haftaya buluşmak temennisiyle bu haftaki yazıma son veriyor ve buradan Maya'lara sevgilerimi iletiyorum. Esen kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.