Gidip canım babamın mezar taşına bir kez daha sıkı sıkı sarılıp, kucakladım.
Yıllardır kendisine sarılamadığım için.
Dualar okudum başında,
Sevgi sözcükleri fısıldadım,
Her daim yüreğimde hissettiğim minnetimi bir kez daha anlatmaya çalıştım ona,
Yaşadığım her gün sevgimi nasıl anladıysa,
Şimdi de hissettiğini biliyorum…
**
Annem ve babam, benim canlarım.
Çok şükür biri yanımda, biriyse öbür alemden bizi izliyor, buna inanıyorum.
Ve siz tüm anne ve babalar, sizlere sesleniyorum,
Evladınızın bir yeri acısa, bir yeri ağrısa, onun yerine bu acıları çekmeye razı olmaz mısınız?
Hepimiz hem evladız, hem anne-babayız. Kaç yaşında olursak olalım, çocuklarımız için ne hissediyorsak, büyüklerimiz de bizler için aynısını hissediyor.
Üstelik yalnızca biz insanlar için değil, tüm canlılar için de geçerli bu kural.
Kediler, köpekler büyütene kadar yavrularını kuytu yerlerde saklıyor, kuşlar avlanıp, yem getirip gagalarıyla besliyor, yavrusu olan her canlı onu bir şekilde büyütebilmek için yaşamını riske atıyor.
Belki de hayvanlar insanoğlundan daha vicdanlı.
Onların dövüşü, kavgası, birbirini yemesi, tüm dalaşması, sadece karın tokluğu için. Sadece aç hayvan yiyeceği için diğerine saldırır, dikkat edin hayvanlar tokken yiyecek stoku yapmaz. Belgesellerde Afrika'daki aslan sürülerine bakın, tokken geyiklerin, bufaloların arasında dolaşırlar, saldırmazlar, ne zaman aç kalırlar, karınlarını doyurmak için harekete geçerler.
Diyeceğim şu ki, canlılar aleminin bir parçası olan hayvan neslinde açgözlük diye bir şey yok, onlarda her şey boğaz tokluğunadır.
Ama biz insanoğlunda öyle mi?
Bu uğurda her şeyini, hatta onurunu, kişiliğini yitiren dolu.
Çok çirkin bir olay olduğundan lafı geveleyip duruyorum ancak getireceğim nokta, bir babanın bundan altı yıl önce oniki yaşındaki kız evladını sözleşme ile satma olayı.
Belki basında okumayanlar vardır diye yazayım, Antalya'da altı yıl önce oniki yaşında bir çocuk olan bir kızcağız, (ismini yazmaya gerek yok) babası tarafından ellidört yaşında bir adama beş milyon TL'ye (şimdi beşbin TL) satılıyor. Satın alan şahıs da kargacık burgacık bir el yazısıyla hem babaya, hem de kızına bu utanç sözleşmesini imzalatıyor. (Bu küçük kıza imzanın hangi koşullarda attırıldığını artık varın siz tahmin edin, ayrıca böyle bir sözleşmenin geçerli olması zaten mümkün değil.)
Neden bu olayın altı yıl sonra ortaya çıktığına gelince;
Bir süre önce kızın okuduğu okulda öğretmeni herkesin unutamadığı bir anıyı aktarmasını ister, kız ağlayarak sınıftan çıkar, öğretmenin gayretleri ve sıkıştırmaları sonucu iş ortaya çıkar.
Şu andaki sonuç= Bir sözleşme ve ödediği para sonucu küçük kızın sahibi olduğu zannına kapılan “alıcı” (!) şu anda tecavüzden tutuklu ve yargılanmakta.
Eee? Yetti mi şimdi, tamam oldu mu? Tek suçlu bu adam mı?
Benim vicdanım der ki;
1) Bir insanı, dahası küçücük bir çocuğu, para ile satın aldığını sanan ve onu pis güdülerine alet eden, bir de utanmadan bunun için belge düzenleyen bu şahıs en ağır cezaya çarptırılmalı, üstelik bu öyle bir ceza olmalı ki bir daha küçük bir kızın yanından bile geçmeye cesaret edememeli.
2) İkinci ve en ağır suçlu = Baba. Onun için ne yazılır, ne ceza uygun görülür bilemiyorum.
Sevgili babacığım tatil dönüşlerinde bizleri yatılı okula uğurlarken üzüntüden, karşılarken ise sevinçten ağlamaktan gözleri kan çanağına dönerdi. Şimdi artık aramızda değil ve ben onunla ilgili tek bir kötü anı hatırlamıyorum.
Ne bir bağırtı, ne bir kötü söz.
Onun için gidip mezar taşını bir kez daha sıkı sıkı kucakladım.
**
Ya bu günahsız çocuk ileride nasıl hatırlayacak babasını? Ya da bu anılarla başladığı bir hayatı nasıl toparlayıp, devam ettirecek?
Şimdi bu baba, kızını satın alan adamdan daha mı az suçlu?
Bence çok ama çok daha fazla suçlu...
Ya aynı evde bu duruma göz yumanlar?
**
İşin bir de başka yönü var. Zor durumda kalan insanların evlerinin eşyalarını sattıkları, bunu kısa süreli finans sıkıntılarına çare yaptıkları görülmüş bir şey, acı bir durum ancak utanılacak, ayıplanacak, yargılanacak bir şey değil elbette.
Ama satış işi şahıslara indirgenince (özür dilerim) durum değişiyor, bu kabul edilemez, çalış, limon sat, hamallık yap, hiçbiri ayıp değil, ancak dünyaya getirdiği evladının hayatını karartarak o parayı yiyemezsin.
Ayrıca ne malum bu “satış” işleminin sınırlarını genişletmediğin?
**
Bunca çirkin şeyi yazmak zorunda kaldığım için çok rahatsızım ancak bunları yazmak gerek, çocuğu kazanmak marifet değil, o kendi rızasıyla dünyaya gelmiyor, bakabileceksen, ihtiyaçlarını karşılayabileceksen, sevebileceksen, maddi ve manevi anlamda her fedakarlığı yapabileceksen bu adımı atacaksın.
**
Kimisi çocuk sahibi olabilmek için yıllarca uğraşıyor, doktor doktor dolaşıyor, kimisi bakamayacağı kadar doğuruyor, kimisi de cami-karakol kapılarına bırakıyor.
Kimisi de evladını işte böyle ne yazık ki “rant kapısı” olarak görüyor.
Korkunç bir şey.
Bu babaya “hayvan” desem, ne yapıp edip dünyaya getirdikleri yavrularını zor koşullarda besleyip büyüten hayvanlara çok haksızlık olur.
Devletin bu çocuğu bu ailenin elinden almasını ve suçlu olan tüm bireyleri en ağır cezaya çarptırmasını diliyorum.
**
Toplumdaki tek örneğin de bu olduğunu sanmıyorum elbette. Daha bilmediğimiz nice yazılı-yazısız sözleşmeler ve bir köşede usul usul acı çeken bedenler var.
Zaten giderek azalsa da ne yazık ki henüz tam anlamıyla yok edilmemiş olan başlık parası da bir çeşit “yazısız sözleşme” değil mi?
**
Doğuştan gelen bir duygu olan “evlat sevgisi” bile, bazı insanlarda mevcut olamıyorsa eğer, işte sonuçta böyle hastalıklı durumlar ortaya çıkabiliyor.
Tüm aileyi bu adamdan korumak ve bu zavallı kıza yeni bir hayat kurmak gerek.
**
Bu yazının konusu nedeniyle,
Ömrümün kırksekiz yılını birlikte geçirdiğim, sevgi dolu yüreğini, şefkat dolu bakışlarını, sevecen sözlerini ve o güzel gönlünü hep yanımda hissettiğim ve bundan sonra da hissedeceğim canım babamı ömrüm boyunca bana sunduğu güzellikler için sevgi ve rahmetle anıyorum.
**
Haftaya buluşmak üzere esen kalın mutlu olun…
Not: Bu yazı kaleme alındıktan sonra, genç kız ifadesini değiştirip babasının boş kağıda imza attığını ve para almadığını savunmaya başladı. Gerçek her ne olursa olsun bu yazı, evlatlarına acı çektirenler, onları rızaları dışında evliliğe zorlayanlar, bundan çıkar sağlayan ebebeynler için yazıldı. Ne yazık ki insanların toplumumuzda olmadığını söyleyemeyiz.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.