Bunca sıkıntı, üzüntü, şehit acıları ve olayların içinde ben bugünkü konuya Türkiye- İzlanda maçıyla başlamak istiyorum. 2-0 yenilgiyle biten son milli maç. Sonuçta spor, bir maçtır, yenilgidir, hep yazarım, yine de sözümün arkasındayım da; hani yukarıda yazdım ya, bunca sıkıntı, üzüntü, şehit acısının ardından (elbette bu acılara çare olamasa da), belki toplumun yüzünü güldürecek bir ışık olacaktı bu galibiyet, Dünya Kupası Grup Elemeleri yolunda alınacak bir galibiyet… Dertlere çare olmasa da, yaraları sarmasa da, bir nefes, bir güzellik olacaktı diyelim. Olmadı, olamadı… Üç maçta iki puan, zor dostum zor. Hani bizim bir sloganımız vardı, “Biz bitti demeden bitmez” diye. Belki yine gerçekten bitmedi, öyle ya da böyle elemeleri geçeceğiz, bakalım, bekleyelim, umalım. Ne yazık ki futbol dışı konular futbolun önüne geçti. Şimdi deniyor ki “futbolcuların kafası karıştı!” E o zaman karıştırmayın kafaları kardeşim! Basın toplantıları düzenleyip, yetmişyedi milyonun önüne çıkıp: “Türk halkından özür dilemeliler” “Bu forma onu şerefle taşıyacak olanlara açıktır” deyip, bu çocukları halkın önüne atıyorsunuz. Yani ben bu sözleri çok ağır buldum, yadırgadım. Yarın-bugün bu adamları tekrar Milli Takım'a çağırırsanız ne olacak? Milli formayı tüm futbolcuların gururla taşıdığından asla kuşku duymam, duyanı da yadırgarım. Teknik sorumlular olsun, futbolcular olsun, elbette başarılı olmak isterler, bunun için çabalarlar, ancak diğeri senden daha iyidir, gelir yener, daha iyi olmak için çareler arayacaksın, sistemine bakacaksın, oyununa bakacaksın, iyi bulmak için çabalayacaksın. Onu-bunu suçlamakla bir yere varılmıyor, işte gelinen nokta bu. Bu yazı kimsenin aleyhine ya da lehine yazılmadı. Canımı sıkan, futbol dışındaki konuların futbolun önüne geçmesi. Yenilgi gelince de “çocukların kafası karıştı” bahanesi. İyi değildik, yenildik, hepsi bu. Bundan sonra önemli olan, yanlışlardan dönmek. Benim için o yanlışlardan birisi de, dünyanın en önemli takımı sayılan Barcelona'nın onbirinde oynayan, bu seneye çok formda giren Arda Turan'ın Milli Takımda olmayışı. Elbette, Milli Takımlar Teknik Direktörü'nün tercihi de, hani takım tıkır tıkır oynasa, başarılarına başarı eklese bir şey demeye hakkımız olmayacak. Belki Arda ile de bu sonuç alınmayacak ancak sen en iyi kadroyu yaparsın, değerlerini kullanırsın, taktiğini verirsin, olmazsa olmadı dersin. Görüyorsunuz, ben de futbol otoritesi oluverdim bir anda. Üzülüyorum, futbola bu kadar önem verilen, bunca para dökülen bir ülkede alınan böyle sonuçlara. Bir prim meselesi, büyüdü dev oldu, üstelik futbolcunun kendi alacağı primle ilgili de değil. Ben olsam ne büyütürdüm, ne basına yansıtırdım, ne de bu takımı bu futbolcudan, bu futbolcuyu da bu takımdan mahrum ederdim. Ben olmadığımdan, işte böyle kendi kendime yazıp çizip duruyorum. Ancak gazetelerdeki eleştiriler çok aşırı boyutlarda. Bu kadarına da üzülmüyor değilim. Bu iş böyledir zaten, ayağın bir tökezledi mi arkanda kimseyi bulamazsın. x x 2018 Dünya Kupası için umutlar henüz tükenmiş sayılmaz. Önümüzde Kosava maçı var. Tüm Türk Milletinin de, Mili Takımlar Teknik Heyetinin de, milli futbolcuların da elemleri geçmeyi yürekten arzuladığını biliyorum. Önemli olan tercihleri doğru yapabilmek, futbol dışına kayan ilgi ve konsantrasyonu tekrar futbola yönlendirebilmek. Bu konuyu meşhur sloganla kapatalım: “Biz bitti demeden bitmez!” x x Milli Takım'la ilgili naçizane görüşlerimi açıkladıktan sonra gelelim dünya işlerine. Bir gazetenin küçücük bir köşesinde yer alıyordu bu haber. Bakın ne yazıyor: “Ankara'da, eşini yirmi yıl önce trafik kazasında kaybeden, üç çocuğunun da sahip çıkmadığı Emine Baştuğ (51), Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sığındı. Baştuğ, parası olmadığı için kalan yemeklerle karnını doyuruyor. Bir ay öncesine kadar çocuklarının yanında torunlarına baktığını belirten Baştuğ, -Gelinlerle anlaşamayınca kovuldum. Babamdan kalan 490 TL. yetim maaşı alıyorum. Onu da oğluma verdim. Parasız pulsuz sokaklarda kalınca buraya sığındım. On gündür yaşam mücadelesi veriyorum. Yetkililerden yardım istiyorum” dedi. …. Bu haberi köşeme almanın birkaç nedeni var. İlki; Bir anne üç çocuğuna bakıyor, büyütüyor, üç çocuk bir anneye bakamıyor, onu hastanenin artık yemeklerini yemeye mahkum ediyor. - Muhtemelen torunlar büyüdü, bakıma ihtiyaç kalmadı, iş bitti, evlerde huzursuzluk çıktı, anne fazla geldi. Üstelik aldığı maaşı da oğullarından birine vermiş, ne kadar acı değil mi? Oysa ki hayatta annenin yerini ne tutabilir? - Diğer konu kadınların okutulup topluma kazandırılmaması. Bu kadıncağız okutulsaydı, bir işi olsaydı, emekliliği olsaydı, şimdi bu duruma düşer miydi? Elbette hayır, bu, onun suçu mu, o da değil. Evlatları da böyle hayırsız çıkınca, kadıncağız işte bu duruma düşmüş. İşte bu nedenle, kadın erkek ayrımı olmaksızın herkesin bir işi, kendi kişisel geliri olmalı. Zira toplum ne yazık ki Emine Baştuğ gibi örneklerle dolu… x x Son konu Hindistan'dan. İlginç buldum, paylaşmak istedim. Habere göre Hindistan'da Jainizm inancına mensup Anadhana Samdariya (13) adlı kız, altmışsekiz gün boyunca oruç tuttu. Sadece gündüzleri su içmesine izin verilen Samdariya, orucunu tamamladığı gün kalp ve böbrek yetmezliğinden öldü. Bölgedeki Çocuk Hakları Derneği, aileye “kızı oruca zorladıkları” gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Aile ise bu iddiaları reddetti. (Jainizm – Güney Asya kökenli, Hindistan'da var olan ve öteki dinleri de etkileyen bir inanış. Hinduizm'den ayrılan dini cereyanlardan birisi olarak kabul ediliyor. Hiçbir canlıya zarar vermemeyi ilke edinirler, vejetaryen yaşam sürdürürler, Budizm'e çok benzer.) Konuyu ilginç bulduğum için aktardım, gördüğünüz gibi herşeyin fazlası zarar. Ailesi zorladı mı bilemem ancak engel de olmamışlar öyle anlaşılıyor. Bu arada Hindistan'da sekizyüz tane din var ve dünyanın en laik ülkelerinden birisinin Hindistan olduğu söyleniyor çünkü bu dinlerin hiç birisi devle işlerine karıştırılmıyormuş… Haftaya yeni konularda buluşabilmek dileğiyle bugünlük benden bu kadar sevgili okurlar. Yeniden buluşuncaya dek; Esen kalın, Hoşça kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.