Biliyorsunuz, ya da belki bilmiyorsunuz, ben emekli bankacıyım.
İnsanlarla yüz-yüze olan, çeşitli insan tiplemeleriyle sürekli karşılaşan diğer iş kollarında olduğu gibi, bankacılar da hergün yüzlerce insanla karşılaşır, doğal olarak da epeyce anı biriktirir.
22 yıllık “Bankacılıkta insan ilişkisi ve tiplemeleri” anılarımı yazsam herhalde 10 ciltlik ansiklopedi olur. Ancak bugünkü yazımız, belli bir konuyla ilgili.
1995-2000 arası bir dönem, tarihini tam hatırlayamıyorum, çalıştığım yurtdışı çek-havale servisine yaşlı bir teyze gelir.
Yurtdışından, yakınlarından gelen beş bin dolarlık bir çeki bozdurmak istemektedir.
Prosedüre göre, çek adına düzenlendiğinden, arkasına imzasını atması gerekmektedir.
Buraya kadar bir sorun yok, imzalatıp, bankalar arası kabul gören bu çeki ödeyeceğiz.
Çekte sorun yok ta, sorun teyzemde.
Okuma yazma ve dolayısıyla imza atmasını bilmeyen teyze, çekin arkasına mühür basmak istiyor. Parmak imzası kullanmaya çalışıyor. Yani, “kızım benim okumam yazmam yok, barnak basayım” diyor.
İyi de, yabancı bankalar imzadan başkasını kabul etmiyor.
Yani çek asıl düzenleme yeri olan bankaya döndüğünde parmak izi kabul görmeyecek ve ödeme yapılmayacak.
Konuyu kendisine aktarıp, durumu anlatıyor olsak da teyzem neden parmak izinin kabul görmediğini bir türlü anlayamıyor.
“Teyzeciğim dünyada imzasını atamayan birisi olabileceğini düşünemiyor herhalde onun için imzayı şart koşuyorlar” şeklindeki açıklamamdan bugün bile hatırlayınca utanıyorum.
Zira bu durum elbette onun değil, onu yetiştirenleri, okuma yazma şansı tanımayanların suçu.
Boş bir kağıt üzerine kadıncağıza yeterince imza alıştırması yaptırdıktan sonra, epri-büğrü de olsa çeki imzalatmayı başarıyor ve ödemeyi yapıyoruz.
Okuma-yazma durumu ile ilgili bir diğer anım şu:
Yine döviz servisinde çalışmaktayım, gencecik bir kız, yurt dışından gelen döviz havalesini alacak, hüviyet tespiti ile birlikte imzası gerekiyor.
Gelin görün ki o gencecik kızın okuması-yazması yok.
Ne acıklı bir durum, okul çağını henüz atlatmış bir yaşta görünen kızcağız imzasını bile atamıyor.
Havaleler hürriyet tespiti ve mühürle (o zaman için öyleydi) ödenebildiğinden, işlemi yapıp genç bayanı gönderiyoruz.
Hemen arkasından, yine yurt dışı havalesi soran yaşlı bir teyze beliriyor.
Onun da havalesi gelmiş, ödeme yapacağız.
Evrak ve hürriyet tespiti işlemini tamamlayarak teyzeye sesleniyorum:
“Teyzeciğim mühürünü ver de fişe basayım, ödemeni yapalım….”
Ve aldığım yanıt:
“Kızım sen beni böyle görüp de cahal mı sandın, sonradan mektebe gittim (açılan okuma-yazma kurslarından bahsediyor) okumayı-yazmayı öğrendim, imzamı da atıyom, hepiciğini yapıyom….”
Yaşlı kadının gururlu serzenişi beni şaşkına çeviriyor.
Biraz önce imzasını dahi atamayan gencecik kadının yarattığı üzüntü dolu duygular, yerini mutluluğa bırakıyor.
Demek ki yeterince istemek gerek.
Bendeki bu anıların canlanmasını nedeni, bir gazete haberi.
Bakın nasıl olmuş:
“Kayseri'nin Kocasinan ilçesinde yaşayan 10 torun sahibi Hatun Karaca'nın (65) içindeki eğitim aşkı alkış topladı.
Ülke genelinde başlatılan okuma-yazma seferberliği kapsamında açılan bir kursa yazılan kadın, eğitimini başarıyla tamamladı. Artık okur-yazar olan Karaca, “Okumak içimde bir uhde idi. Emeği geçenlere teşekkürler” dedi.
Okuma-yazma kursu sayesinde Karaca gibi 8 kişi daha iki ayda okumayı öğrendi…”
…
Yukarıda dediğim gibi, demek ki yeterince istemek gerek.
Asıl sorun, özellikle kız çocuklarının eğitimine yeterince önem verilmeyişi….
Bakın rakamlar bize neyi anlatıyor:
“Türkiye'de 7 milyonu aşkın kişinin okuma-yazma bilmediği belirtiliyor.
Bunların da çoğunu kız çocukları ve kadınlar oluşturuyor.
Unesco'nun verilerine göre dünyada yetişkin kadınlarda okuma-yazma oranı geçen 15 yıl içinde yüzde 77'den yüzde 83'e yükselmiş durumda.
Okuma-yazma bilen gençlerin sayısında da -okula gitme imkanların ve okula gitme yükümlülüğünün sürekli artış göstermesi nedeniyle- yükselme kaydediliyor.
Bugün gençlerde okuma-yazma oranı yüzde 91 olarak saptanıyor. Bu duruma rağmen Afrika'nın Güney Sahra bölgesinde ve Güney Asya'da hala okuma-yazma bilmeyen gençler bulunuyor.Güney Sahra bölgesinde okuma yazma bilmeyen genç kadınların oranı ise yüzde 66.
Türkiye İstatistik Kurumu'ndan (TÜİK) alınan 2015 eğitim istatistiklerine göre, Türkiye'de 6 yaş ve üzeri okuma-yazma bilmeyenler oranı yüzde 3,78 oldu.
Erkeklerde okur yazar olmayanların oranı yüzde 1,29'da kalırken, kadınlarda ise bu oran yüzde 6.28 olarak hesaplandı….”
Demek ki hala Hatun Karaca ile aynı kaderi paylaşan nice kadın bulunmakta.
Yeter ki sonuç ta, onunki gibi azim ve irade dolu olsun…
Sevgili okurlar bugünlük sonlarken, hepinize mutlu sağlıklı başarılı bir hafta diliyorum.
Esen kalın,
Hoşça kalın….
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.