Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramı'nızı kutlamak isterim. Ne yazık ki milletçe buruk girdiğimiz, buruk devam ettiğimiz bir süreç oldu. Önce Atatürk Hava Limanı katliamı. Birilerinin keyfi için yaşamlarından koparılan tam kırkbeş can. Geri dönüşü, telafisi olmayan bir felaket. Sonra, Alucra yakınlarında düşen askeri helikopter olayı. Yedi şehit, sekiz yaralı… Askerler, eşler, çocukları… Sevindirici tek yan- yöre halkının yaralıları kurtarma ve yaşatma çabaları. x x Bu acı olayların gölgesinde, üzüntülerimiz yüreğimizde, geleneklerimizi sürdürmeye, bayramın gereklerini yerine getirmeye çalıştık. Üzüntülerin son bulması, yaşanan acıların bir daha tekrarlanmaması dileğiyle geçmiş Ramazan Bayramınızı yürekten kutlarım. x x Her ne kadar Ramazan dönemi sona ermiş olsa da, araya Bayram girdiğinden ve gazetemiz çıkmadığından yazamadığım ancak çok önemsediğim bir konu var ve onu bu hafta paylaşacağım izin verirseniz zira fikirler yalnızca bir dönem için geçerli değildir, aslında bir olay çok şeyler anlatır, önemli olan süzebilmek ve ders çıkarabilmek. Gelelim paylaşmak için ancak şu an fırsat bulabildiğim konumuza: Bu olay basında yer aldı, Haziran ayı içinde (Ramazan dönemine rastlıyor) İstanbul Firuzağa'da Güney Kore'li Seogu Lee adlı bir vatandaşın işlettiği plakçı dükkanına yapılan saldırı ve sonrasında yaşananlar… Sizin de basından haberdar olduğunuzu tahmin ettiğim bu olayda, Koreli plakçı dükkanı sahibi Radiohead etkinliği düzenliyor ve dışarıya kapalı olan bu mekanda bir çeşit kutlama yapıldığı sırada yirmi kişilik bir grup, dükkanı basarak içeride içki içildiği gerekçesiyle misafirleri ve dükkan sahibini darp ediyor. Basında; kapatılan bir dükkan, Kore'li plakçının ağlayan görüntüleri ve harap olmuş bir işyerinin geriye kalan manzaraları… Sonuç: Gözaltına alınıp serbest bırakılan saldırganlar. Bu noktaya nasıl geldiğimize dair beynimin içinde sorular ve cevaplar birbiriyle çarpışırken, Acıbadem Üniversitesi öğretim üyesi, Emre Dorman'ın bir gazeteye yazdığı etkileyici ve aydınlatıcı bir köşe yazısı çekti dikkatimi. Düşünüp de söylemek istediklerimi tam bir bilimadamı üslubuyla kaleme almış, altına imzamı atacağım bir yorum katmış. Tam da yukarıda aktarmış olduğum olayın üzerine yazılmış olan bu güzel yazıyı, noktasına virgülüne dokunmadan sizlere aktarıyorum: Emre Dorman'ın kaleminden: “Tuttuğumuz oruç bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa, yani kötülüklere karşı bizi tutmuyorsa, sormak gerekir; oruç ne için tutulur? Ya da namaz bizi erdemli bir insan kılmıyorsa namaz ne için kılınır? Allah kullarından neden bazı ibadetleri yerine getirmelerini ister? Yerine getirilen ibadet, insana olumlu anlamda bir şeyler getirmeli ona bir şeyler katmalı değil midir? İbadetler hangi duygu ile kimin için yapılır? Allah için yapılıyorsa şayet, Allah'ı razı etmesi mümkün mü, O'nun hoşnut olmayacağı şekilde yapılan bir ibadet? Allah yapılmasını teklif ediyor ancak yapılması noktasında kimseyi zorlamıyor ve hesabını bizzat kendisinin soracağını söyleyerek insanların özgür seçimlerinin hesabını ahirete bırakıyorken, insanları ibadete zorlamak ya da onların tercihlerine müdahale etmek kabul edilebilir mi? Allah'ın peygamberlerine dahi vermemiş olduğu bir yetkiyi Allah adına kullanma cüretini göstermek ne demek? Peygamberimizin güzel örnekliğinden, hoşgörü, sevgi ve merhamet dilini kullanışından bu kadar uzak eylemler sergileyerek onun ümmetinden olma iddiasında bulunmak mümkün mü? Şayet birileri kalkıp, 'Ramazan ayında içki içmeyin ve Müslümanlara saygısızlık etmeyin' diyor ve bunu dikkate almayan insanlara saldırarak nefret ve şiddet kusuyorsa, o kişinin tuttuğunu zannettiği orucun, tutmayanın yanında ne kıymeti var? İslam, prensipleri olan bir dindir. Fanatik bir futbol taraftarının takımını tuttuğu gibi tutulamaz. Her şeyi meşru kılmaz bu sevgi. Allah'ın dediklerine aykırı davranıp Allah'ın sevgisini ummak mümkün değildir. Ramazanda oruç tutmamakla, bir şeyler yiyip içmekle ya da alkol tüketmekle Müslümanlara saygısızlık yapılmış olunmaz. Özgür bir şekilde ibadetini yerine getirmesine engel olmaktır Müslüman'a yapılacak saygısızlık. İnanma ve inancının gereklerini yerine getirme özgürlüğünün elinden alınmasıdır saygısızlık. Ramazan ayında oruç tuttuğunuz için size zorla bir şeyler yedirilip içirilmesidir saygısızlık. Bunun canlı bir örneğini Müslüman azınlıklara (bilhassa devlet memurları ve öğrencilere) oruç yasağı getiren Çin'de görüyoruz.İnanmama özgürlüğü olan birini inanmaya ya da ibadet etmeye zorlamak ve günah işlemesine engel olmak da başka bir saygısızlıktır. “Biz bu sıcakta oruç tutuyorken siz yiyip içemezsiniz” gibi bir cümle ile etrafına şiddet kusan birine tuttuğu orucu kendisine zorla mı tutturuyorlar ya da karşında su içilip yemek yendi diye nefsine hâkim olamıyorsa ne diye tutuyor o orucu diye sormak gerekir. Oruç tutmayan biri sağlık sorunları sebebiyle tutamıyor olabilir. Ya da canı tutmak istemiyordur ve tutmuyordur. Bunun hesabını sormak biz inananlar üzerine vazife değildir. Ramazanda oruç tutup ibadet etmek ya da içki içmek kişilerin tercihine kalmış bir durumdur. Ramazan ayında toplumun genelinin dini ve manevi duygularına saygı göstermek anlamında dikkat edilmesi gerektiği düşünülebilir. Eskiden İstanbul'da yaşayan gayri-müslim azınlıkların Ramazan'da oruç tutan Müslüman dostlarına ve komşularına karşı gösterdikleri hassasiyeti büyüklerimizden dinleyerek büyüdük. Elbette benzer bir hassasiyeti toplumun geri kalanından da görmek hoş olurdu. Ancak buna dikkat etmeyen kişileri düşüncesiz olarak görmekten öte bir şey yapılamaz. - İçki içip bizi tahrik etmeyin - Elimizden bir kaza çıkarmayın - Sabrımızı zorlamayın - Mekânınızı ateşe verdirmeyin türünden sözler ve zincirleme küfürler savurarak, Ramazan ayının manevi atmosferine uygun davranılmış olunmaz. Bu tür eylemleri yapan insanlar muhtemelen günlük hayatlarında birçok dini gerekliliği düzgün bir şekilde yerine getirmeyen ama lafa geldiğinde Müslümanlık adına mangalda kül bırakmayan kimselerdir. Yerine getirmedikleri nereden bellidir? Ortaya koydukları eylem ve söylemleri, anlamak isteyen için yeterli bir delildir…” …… …… Kore'li plakçının dükkanına yapılan çirkin saldırı üzerine yazılmış harika bir yazı. Bilmem ki bu satırların üzerine başka yorum eklemeye gerek var mı? Ben de sizler gibi düşünüyorum ve Emre Dorman'ın satırları ile bugünkü yazıma son noktayı koyuyorum. Haftaya yeni bir konuda buluşuncaya dek; Esen kalın, Hoşça kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.