Öncelikle geçmiş kurban bayramınızı kutlayarak başlayalım satırlarımıza. Kesebilen için kurban, bu bayramın bir özelliği, gerekliliği… Ancak onun da önemli bir bütçesi, kendine göre de kuralları var. Bu senenin “kesilen kurban”lara ait en çarpıcı haberi, piyasaya sürülen ya da başka bir deyişle alıcısına satılan “veremli kurbanlıklar” idi… Pişirildiğinde bile mikroplarından arınmadığı haberi yapıldı. Düşüncesi bile korkunç. Kim aldı, kim yedi, tehlike nerelere uzandı bilen yok. Satanın vicdanına kalmış. Zaten bile bile yapılıyorsa yazıklar olsun… Hani satış öncesi, ağırlık artsın diye tuz yedirip su içirmeleri duyduk da, bu hepten başka bir şey. Hastalıklı hayvanı bile bile satmak… Alanın kurbanlığı hastaneye götürüp check-up yaptıracak hali yok ya, etine, buduna, kilosuna bakıyor, cüzdanının gücüne bakıyor, pazarlığı bastırıp alıyor. Satıcı ile alıcı arasında gerçekleşen bir durum. Bu “veremli kurbanlıklar” olayı inanın beni şoke etti. Dini bir vecibe yerine getirilirken sahtekarlık yapılır mı? Sahtekarlık her zaman suçtur da, böyle manevi değer taşıyan bir durumda yapılması, olayın vahametini ikiye katlıyor. x x Gelelim Kurban Bayramı'nın vazgeçilmezi “Acemi Kasap” vukuatlarına… Hepinizin bildiği gibi kurban genellikle bayramın ilk günü kesiliyor. Dolayısıyla da ambulanslar ve hastanelerin acil servisleri o gün diğer günlere oranla biraz daha yoğun çalışıyor. Nedeni, kendilerini kesen acemi kasaplar… Yaraların nedeni: -Satır -Bıçak - Kurbanlıkların boynuzu ya da tekmesi… Kimi tam koçu keserken, hayvanın ayağa kalktığını, böylece kendini, kimi beş kişinin tuttuğu dananın bıçağı görünce kendisini tekmelediğini, kimi derisini yüzerken kendi kolunu yaraladığını anlatıyor…. Bu yılki kurban kesme icraatının bilançosu üçbin beşyüz yaralanma, iki kalp krizinden ölüm… Nedeni acemilik, heyecan, her yıl yaşanan bildiğimiz durumlar…. x x Bir de yıllardır önüne geçilemeyen, ceza uygulansa da her yıl değişmeyen bir manzara yaşanmakta. Kurban kesim yerleri dışında, yolda, sokakta, evlerin bahçesinde, boş arazilerde ilkel ve sağlıksız koşullarda yapılan yasak kesimler. 196 TL cezası ve denetimi var, ancak yine de yapılıyor. Çocukların gözü önünde, yollar sokaklar kan gölü şeklinde, hayvanlar zincirlere asılı, görüntü içler acısı, Avrupalı da bunu çekiyor, “vahşet” diye yayınlıyor. Oysa ki Avrupalı et, yemiyor mu, elbette yiyor, ancak bunu göstere göstere yapmıyor, ortalığı kan gölüne bulamıyor, acı çeken hayvan görüntülerini teşhir etmiyor… x x Şimdi yazdığım bu satırlardan farklı anlamlar çıkmasın. Kurban olayına da saygılıyım, vejetaryan falan değilim et de yiyorum, kurban eti dağıtılmasını da (kesebilen için) güzel bir paylaşım olarak görüyorum. Saygı duymadığım şey, acemi kasaplar elinde acı çeken hayvanlar ve kan gölüne dönmüş meydanlar… Oysa ki bu işlemin usulünce yapılması için bir düzen kurulmuş. x x Şimdi yeri gelmişken, bu konu ile ilgili eleştiri yapmışken, “hayvanlar, acı çekmek, kan görüntüleri”ni çağrıştıran bir başka konudan da bahsetmem gerek. Evet, her Kurban Bayramı'nda Türkiye'nin bazı bölgelerinden, yerlerinde, sokaklarından hiç de hoş olmayan manzaralar kaydediliyor, Avrupalı da kendi basınında yayınlıyor da; Siz hiç İspanya'da bir boğa güreşine gittiniz mi? Bunu daha önce de yazmış olmama rağmen, yeri geldi bir kez daha yazacağım. Yıllar önce İspanya Madrid'de tur gezisindeyiz. Yaklaşık 35 kişilik bir grubuz. Madrid sokaklarında dolaşıyoruz. Boğa güreşlerinin yapıldığı arenanın önüne geldik. Amaç, arenayı dışarıdan gözlemleyip tura devam etmek. Aksilik, tam da o gün boğa güreşi varmış, rehberimiz “isterseniz bilet alıp girelim” dedi. Ben “yok, istemem” diyorum, 34 kişi “girelim” diyor. Tek kaldım, boğa güreşi seyrine karar verildi. Yine de biraz sonra olacakları tahmin edebilsem, saatlerce kapıda oturup bekler, içeri girmezdim.. Neyse, grup olarak girdik. Hayatımın en büyük pişmanlıklarından birisidir önce onu söyleyeyim. Özetle anlatacağım. Ortada yuvarlak büyük bir pist, etrafı Aspendos gibi tribünler, tıklım tıklım dolu, önce bir bando takımı, marşlar, gösteri, falan filan, ortada henüz boğa falan yok, İspanyollar habire bağırıyor, galeyana geliyor. Derken atlılar belirdi. At üzerinde öncüleri diyeyim, ellerinde ucu sivri ok gibi uzun mızraklar, atların da gözleri kapalı. (Herhalde boğayı görüp korkmasın diye) Bir sürü atlı süvari, mızrak ellerinde ortada dönüyorlar. Derken bir kapı açıldı, dev gibi bir boğa, o kapıdan pistin ortasına fırladı, sarhoş gibi bir o yana, bir bu yana savruluyor, atların üzerindeki süvariler de ellerindeki mızrakları bir yandan boğaya saplıyor. Zavallı boğanın her bir yanından kanlar fışkırmaya, benim de gözlerimden yaşlar boşanmaya başladı. Arkamdaki, önümdeki İspanyollar ise, boğa her bir mızrak yediğinde “Oley” diye havaya zıplıyorlar. Öyle ki, hayvan her acıyla savruluşunda havaya sıçrayan önümdeki iki İspanyol'un kafasını birbirine çarpmamak için kendimi zor tutuyorum. Daha henüz boğa güreşi başlamadı. Bunlar, atlıların boğayı yorma, yaralama turları. Boğa güçten düşecek ki matador güreşi kazanacak… Ne adil değil mi (!) Derken, yaralar içindeki boğa, bilinçsiz bir şekilde bir oraya, bir buraya saldırırken atlılar çekiliyor ve matador efendi buyuruyor… Alkış, kıyamet… Boğacık, matadora doğru bir hamle yapmasıyla, keskin bıçağı sırtından aşağıya doğru yiyor… Karnının bir bölümünün kopup aşağıya doğru sarktığını ve ayağa fırladığımı hatırlıyorum. Bu vahşete daha fazla alet olamazdım. Eşim ve ben, arenayı terkediyoruz. Akşama kadar hiç susmadan ağladığımı ve Madrid gezisinin bana zehir olduğunu hatırlıyorum. O gün üç boğa güreşi varmış, biz ilkinin yarısında arenayı terkettik. Ertesi sabah kaldığımız otele gelen İspanyol gazetelerinden, o günkü boğa güreşinde son çıkan (assolist) matadorun, rakibi boğa tarafından feci halde yaralandığın, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını öğreniyoruz. İnsanları da çok sevsem de, ne yalan söyleyeyim o hayvanlara yapılan bu işkenceyi gördükten sonra bu sonuca çok üzülmedim. Gelelim bu olayın Avrupa – Türkiye ve Kurban görüntüleri ilişkisine… Bizim de gözümüze hoş gelmeyen kanlı kurban kesimi görüntüleri, her bayram Avrupa basınında “Türkiye'de vahşet” adı altında yayınlanıyor. Ama biliyor musunuz, İspanya, boğa güreşlerinin finansmanı, boğaların yetiştirilmesi, boğa çiftliklerinin bakımı için her yıl Avrupa Birliği'nden maddi destek alıyor. Oysa ki boğa güreşi denen şey, güçten düşürülmüş, şişlenmiş, paralanmış, mahvedilmiş bir boğanın matador tarafından öldürülmesi demek… İşte, Avrupa Birliği'nin maddi destek sağladığı olay bu. Barbar ise biz oluyoruz. Son not: İspanya'daki hayvanseverlerin baskısı nedeniyle boğa güreşi kuzey, Katalon bölgesinde yasaklandı, Madrid'de devam ediyor, gelenekleriymiş (!)… Kurban da bizim geleneğimiz de, yeter ki kuralına göre yapabilsek!.. Haftaya buluşuncaya dek, Esen kalın, Hoşça kalın sevgili okurlar…. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.