Onu üç kez yakından izleme, konuşmasını dinleme fırsatını yakalamış olsaydım, ben de kendisini yalnızca basından izleyen tüm vatandaşlar gibi, “Büyük bir dava insanı, ömrünü yavru vatana adamış, güzel Kıbrıs'ın babası öldü” diyerek üzülecektim. Ama bu sözler onu, yani Rauf Denktaş'ı tanımlamaya yetmiyor…
Üç kez dinlemiş olmak bile onu tanımaya yetmiyor aslında.
Kimbilir çok daha iyi tanıyan neler, neler söyleyecek. Küçücük bir bedenin içine sıkışmış dev gibi bir beyin, inanılmaz bir hafıza, dinleyeni ağzı açık bırakan bir ifade yeteneği.
Anlattıkları mı?
Tecrübe, bilgi, akıl ile yoğrulmuş yılların birikimleri.
Sağlığında Kıbrıs davası için çok uğraştı, tüm ömrünü buna adadı, Kuzey Kıbrıs'ı resmi olarak tanımayan tüm dünya, bu çabası nedeniyle Denktaş'ı çok iyi tanıdı.
Gittiği her mecliste kabul gördü, sayıldı.
**
Çocukluğu acılar içinde ve mücadelelerle geçen Denktaş, seksensekiz yaşında, arkasında elliye yakın eser bırakarak aramızdan ayrıldı.
Eserleri yalnızca bıraktığı kitaplardan ibaret değildi elbette. Bugün “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” diye bir yerden bahsediyorsak eğer, Denktaş'ın bu davadaki katkı payı en su götürmez gerçektir.
Peki neden hiçbir ülke resmi olarak tanımadı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini diyebilirsiniz. Öyle ya, o, bu işe ömrünü verdi, Türkiye yıllardır uğraşıyor, dost, kardeş dediğimiz ülkeler bile bizi bu konuda desteklemiyor.
İşte, dünya siyaseti böyle bir şey. İngiltere kalkar, dünyanın öbür ucundaki Falkland adalarında hak iddia eder, ABD tehdit var diye körfeze gemiler yığar, Afrika kabilelerindeki savaşlara müdahale eder ya da o savaşları bizzat kendisi çıkarır, Türkiye burnunun dibinde, kendi vatandaşlarının yaşadığı adada Rumlar katliam yapınca uluslar arası anlaşmalara göre müdahale hakkını kullanır, ama her nasılsa işgalci olarak vasıflandırılır. Bir türlü dış dünyaya haklılığımızı anlatamıyoruz, ben de bunu anlayamıyorum.
**
1974 Barış Harekatından çok önceleri iki toplum bir arada yaşıyordu. Sonra toplu Türk mezarları, katliamlar ortaya çıktı. Kardeşlik sona erdi, Rum tarafından işlenen cinayetlerin sayıları giderek artmaya başladı. Ve sonuçta Barış Harekatı oldu. Bu, kaçınılmaz sondu. İşlerin bu noktaya gelmesinden Güney Kıbrıs siyasetçileri sorumludur.
Başvurusundan hemen sonra, incelemeye, reforma, hiçbir detaya tabi tutulmadan kabul edilen Güney Kıbrıs, şu anda Avrupa Birliği'nin kamburları arasında. Önüne sonuna bakmadan, sırf siyasi amaçla kabul edilen birkaç ülke yüzünden Avrupa Birliği mali açıdan epey sıkıştı. Bunlara para akıtan zengin ülkeler ise feryat etmekte. Örneğin Yunanistan'a adalarını satmasını bile teklif ediyorlar. Yunanistan'da Mesut Yılmaz'ın sarfettiği bir orman yangını sözünü fırsat bilip tazminatlarla güya ekonomisini düzeltecek.
İlahi, on milyon Yunanlı'nın batırdığı ekonomiyi, Mesut Bey'in sözleri mi kurtaracak? AB babanız arkanızda, bizden esirgediklerini sizlere dağıttı, daha ne istiyorsunuz?
Aslında bizim hiçbir birliğe, kuruma ihtiyacımız yok, paralarını değil, uygar yönlerini alalım, yoksa bizim geniş arazilerimiz, verimli topraklarımız, engin denizlerimiz, akarsularımız var.
Yeter ki ekelim, işletelim, çalıştıralım.
**
Bugün Sayın Rauf Denktaş'ın günü.
Onunla ilgili anılarımı yazmalıyım.
**
1974 Kıbrıs Barış Harekatının hemen sonrası.
Babacığım bizi ailecek Kıbrıs'a geziye götürdü.
Savaş yeni bitmiş, Kıbrıs perişan, her tarafta savaşın izleri, insanlar yeni evlerine taşınıyorlar, (Güney Kıbrıs'tan gelen Türkler) Magosa'daki ünlü Maraş Bölgesi (En güzel otellerin olduğu bölge) uluslar arası bir kararla kullanıma kapatılmış, biz de bir otelde kalıyoruz. Ve o otelde “Uluslararası İslam Gençlik Konferansı” düzenlenmiş.
Ben de böyle şeylere (konferanslara) meraklı olduğumdan, dışarıdan izleyici de katılabileceğini öğrenerek salona dahil oluyorum. Gençlik konferansı olduğundan izleyiciler çeşitli ülkelerden üniversite öğrencileri. Konuşmacılar konuşmalarını yapıyorlar İngilizce olarak, benim de İngilizcem çok iyi, konferansı gayet iyi izleyebiliyorum. Öğrencilerin konuşmaları sona erince Rauf Denktaş anons ediliyor. Ben en ön sıradayım, zaten bir şeyi kaçırmamak için hep böyle otururum. Sayın Denktaş belki yarım metre ilerimde. Önce Türkçe olarak konuşmasına başlıyor, çünkü benden başka Türk izleyiciler var, basın var. Baştan “Şimdi nereden çıktı bu konuşma diye düşünürken yavaş yavaş kulaklarımın pası açılmaya başlıyor. Kıbrıs'ı anlatıyor uzun uzun, neden Barış Harekatı yapılması gerektiğini , bu noktaya nasıl gelindiğini, davadaki haklılığımızı, öyle güzel, öyle tane tane konuşuyor ki, insan konuşması bitmesin istiyor,sonra aynı konuşmayı bir de İngilizce olarak yapıyor, yabancı öğrenciler anlasın diye. Çünkü gelenlerin hepsi son derece iyi İngilizce bilen çocuklar. Ve konuşmasının sonunda şöyle sesleniyor:
”Gidin, ülkelerinize gidin ve bizim davamızın haklılığını anlatın. Ülkelerinizin bize destek vermesini sağlayın. Gidin, anlatın.”
Konuşması çılgınca alkışlar arasında sona eriyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımak, eğer o gün o salonda bulunan öğrencilerin yetkisinde olsaydı, eminim bu sonuç çıkardı.
Ama dedim ya, dünya siyaseti başka bir şey ne yazık ki.
**
Denktaş'ı ikinci dinleyişim Giresun eski Sami Oytun Kültür Sitesi'nde oldu. İki günlük bir sempozyumun ikinci gününün konuşmacısıydı. Neredeyse bütün Giresun oradaydı, ayakta dinleyenler bile oldu.
**
Üçüncü dinleyişim ise Giresun Üniversitesi'nin düzenlediği bir etkinlikte, Denktaş'ın ilimizi ziyareti nedeniyleydi. Konuşmasının akıcılığından, zeka, bilgi ve hafızasından aradan geçen onca zamana karşın hiçbir şey yitirmemişti. Tıklım tıklım dolu olan koca salonda onu ön sıralardan izleme şansını yakalayabilmiştim. Yine aynı etkileyici konuşma tarzı, yine kendini nefessiz dinleten Denktaş.
Zamanın çarkları işledi, vade bitti, seksensekiz dolu dolu yıl sona erdi.
O şimdi yıllar önce bu dünyadan uğurlandığı üç evladının yanında olmalı.
Bu dünyada yaşadığı yılların, hukukçuluğunun, fotoğrafçılığının, yazarlığının, devlet adamlığının, iyi bir baba ve iyi bir eş olmanın ve daha bir sürü vasfının verdiği huzurla, görevini yapmış olmanın inancıyla rahat uyuyacağından hiç kuşkum yok.
Seni tanımak bir onurdu Sayın Denktaş.
Haftaya buluşmak üzere esen kalın mutlu olun.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.