Fransa'da oynanan Avrupa Şampiyona'sı, Türk Milli Takımı için geçtiğimiz gece itibarıyla sona erdi. (Geçen Çarşamba gecesi) İtalya'yı son anlarda attığı tek golle 1-0 yenen İrlanda, en iyi üçüncü olma şansımızı sonlandırarak ikinci tur kapısını araladı ve millilerimizi eve yolladı. Bu, arzuladığımız değil ancak olası sonuçlardan birisiydi ve gerçekleşti. İtalya, ikinci turu garantilediği için yedek takımla çıkmıştı, bu maç onlar için formaliteydi, yedek oyuncularına forma şansı tanıdılar doğal olarak oysa ki İrlanda –gitmek ya da kalmak- maçına çıkıyordu, son ana kadar şansını zorladı ve ikinci tur vizesini kaptı. Muhtemelen İrlanda takımı Euro 2016 Kupasını alamayacak ancak taraftarlarına en az bir tur daha bu coşkuyu yaşatacak. Gerçeği söylemek gerekirse Milli Takımımız turu ilk iki maçta kaybetmişti diyelim zira Hırvatistan ve İspanya maçlarının birisinden tek puan çıkarabilseydi şimdi bunları konuşmuyor ve yazmıyor olacak, başlayacak olan ikinci turun hesaplarını yapıyor olacaktık. Futbol bu, sonuçta her türlü sonuca açık olsa da, üzüldük, millet olarak hayal kırıklığı yaşadık. Elbette futbol dışında şeyler de yazılıyor-çiziliyor. Bir kısmına da İspanya maçı sırasında televizyon ekranlarında şahit olduk. Bunları biraz yorumlayalım isterseniz: Biz Türkler, biraz fazla duygusal bir milletiz –ki itiraf ediyorum yapı olarak ben de öyleyim- ancak olayları bir de mantık süzgecinden geçirmek gerek, doğru adımlar ve kararlar duyguların mantıkla yoğrulması sonucu elde edilir, yani her ikisi de dengede olacak. Ancak bizler fevri davranırız, önce harekete geçer, sonra düşünürüz genelde, ama bu arada olan olmuştur. Oysa ki önce düşünüp sonra uygulamaya geçmek gerek. Bunu şunun için anlatıyorum. İspanya maçındaki taraftarlarımızı hatırlayın, bağıran, yuhalayan, ıslıklayan, aynı taraftar Çek Cumhuriyeti maçında bu sefer tamamen olumlu bir tavır takınarak neredeyse Milli takımımızın onikinci adamı olmuştu, hani Çek maçında iyi oynadık da öyle oldu desem o da değil, daha maç başlamadan muhteşem taraftar, bayraklar, Arda'yı ve millileri tribünlere çağırıp destek vermeler… İşte, görmek istediğimiz görüntü bu, ihtiyacımız olan da bu. Sonuçta başarı da geliyor böylece. Maç 2-0 Türkiye lehine bitti. Gelelim ondan bir önceki İspanya maçına. Evet, Hırvatistan ve İspanya maçında milliler iyi oynayanamadı, rakipler oynatmadı daha doğrusu, sen bir de tribünden bağırırsan, ıslıklarsan, yuhalarsan maç boyunca, adamlar nasıl topa vuracak? Vuramadılar zaten… Arda Barcelona'da oynuyor, bu maçta birçok takım arkadaşına karşı mücadele ediyor, kendi taraftarları neredeyse otuz dakika boyunca yuhalıyor, rakip takımdan İspanyol takım arkadaşları ağlamak üzere olan Arda'yı başını okşayarak teselli ediyor… Üstelik bir de İspanya seyircisi önünde. Sizce Arda, bu maçta başarılı olmak, gol atmak, attırmak istemez mi? Ama İspanya, kupanın favorilerinden biri. Aynı Arda'yı, aynı futbolcuları, bir sonraki maçta tribüne çağırıp alkışlıyor, tezahürat yapıyorsunuz. Peki, iki günde ne değişti? Bir şeyi yıkmak çok kolay, ancak düzeltmek zor. Bu sonuç Milli Takıma yakışmadı, ancak spordur, olabilir, ondan daha önemlisi bu tavır Türk seyircisine hiç ama hiç yakışmadı, alınan sonuçtan daha fazla İspanya maçındaki seyircimizin yaşattıklarından üzüntü duydum, utandım. Oysa ki, aynı Mili Takım Avrupa Kupası Elemelerinde Hollanda'yı eleyip kupa dışına ittiğinden, Hollanda Avrupa Kupasından yer alamıyor. Başarıları da, başarısızlıkları da aynı ölçüde sindirebilmemiz gerek. İyiyken alkış, kötüyken yuhala mantığı- olmuyor. Fırsat buldukça Avrupa Kupası maçlarını izlemeye çalışıyorum. Koskoca Rus Milli Takımı üç tane gol yedi, seyircisi sessiz sessiz maçı izledi, “en iyi üçüncü” olma ihtimali bile olmadan ilk turda elendi, gitti. Elbette, başarı için biz iyi oynayan takımları örnek almalıyız ancak işler yolunda gitmeyince de fevri davranışlara girmeye, hele hele sırasında tekmeye kafasını uzatan futbolcuların onurunu kırmaya , milli duygularını sorgulamaya kimsenin hakkı yok. Gelelim işin bir başka boyutuna. Bunu da yine gazetelerde yazılıp-çizilenlere bakarak değerlendiriyorum. Teknik heyetin aldığı ücret – millilere ödendiği iddia edilen primler yazılıp çiziliyor, diğer milli takımlara kıyaslamalar yapılıyor. Millilerin prim talep ettiği yazılıyor, sonra bu yalanlanıyor. Ortalarda bol sıfırlı rakamlar dolaşıyor. Eğrisi ne, doğrusu ne bilemiyorum. İnandığım, turnuvanın bu noktasına kadar teknik heyetin ve futbolcuların iyi niyetli bir gayret içerisinde başarı için ter döktürdükleri. Bundan sonra aynı heyecanı duyamasak da, EURO 2016'yı izlemeye devam edeceğiz. Avrupa Futbol Şampiyona'sının Türk Milli Takımına en büyük kazanımı ise gurbetçi genç yetenek EMRE MOR olmalı. Öyle ki, bu yıl Danimarka'dan Almaya'nın Borissia Dortmund takımına transfer olan henüz onsekiz yaşındaki EMRE MOR için kendi kanalına maç anlatan yabancı bir yorumcu “Bu çocuğa çok dikkat edin” uyarısında bulundu. Milli Takımımıza uzun yıllar başarıyla hizmet edeceğinin nice zaferlere imza atacağının sinyallerini şimdiden veren genç oyuncu, aynı zamanda Milli Takımın da gözbebeği. Artısıyla eksisiyle erken final yaşadığımız kupa bizim için bitti. Umarım yaşananlardan ders çıkarır, olumsuzlukların bir kez daha bizi esir almasına izin vermeyiz… *** Çoktandır yazmamıştım, ancak ben ne kadar görmemeye çalışsam da kadın cinayetleri devam ediyor. Aslında bir kadın olarak hep farkındayım da, aynı konu ile sizleri sıkmayayım diyorum. Ancak erkekler kadınları öldürmekten hiç sıkılmıyor, bıkmıyor. Bu kez, cinayet değil, vahşet. Zaten bütün cinayetler vahşet değil midir? Yer-Manisa, Demirci'ye altmış kilometre uzaklıktaki kırsal Hüdük Mahallesi. Nurhayat ve Mehmet B. çifti, kızları için kayıp başvurusu yapar. Sosyal medyadan fotoğrafını paylaşıp vatandaşlardan yardım isterler. Zira onyedi yaşındaki kızları Cansel, 15 Haziran günü ortadan kaybolmuştur. Kayıp ihbarından üç gün sonra genç kızın dere kenarında cesedi bulunur. Boğazı kesilmiş, vücudu bıçaklanmıştır. Şüpheler Cansel'in çiftçilik yapan babası ve ağabeyi üzerinde yoğunlaşır. Önce gözaltına alınır, sonra tutuklanır baba-oğul… *** Olay henüz yargı aşamasında, yani tutuklular hüküm giymiş değil ancak şüpheli konumundalar, onun için yorumumuzu varsayım üzerinden yapıyoruz: Eğer baba ve abi ise katil…. Bir başka canlının canına kastetmeyi zaten aklım almıyorken, bir de kendi öz kanına, canına, evladına, kardeşine kastedebilmek, Hem de böyle vahşice, boğazını kesmek yetmemiş, bıçakla delik deşik de ederek… Üstelik kimbilir hangi eften-püften nedenle? Cansel artık yok, bunlarsa pişkin pişkin yaşayacak…. Yeter artık, yeter, Yeter…. *** Haftaya buluşuncaya dek, Esen kalın, Hoşça kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.