Sevgili okurlar, bir süredir içinde bulunduğumuz olağandışı süreç nedeniyle konularımız da Türkiye'nin bu çok önemli gündemiyle ilgili oldu, olmaya da devam edecek. Ancak beni en çok toplumun eğilimleri, davranışların “neden ve niçin”leri, insan ve toplum psikolojisinin değişkenliği etkiler, düşünmeye sevk eder. Yazılarımın çoğunun “insana ve insanlığı dair” oluşunun nedeni budur. Yaşamlardan kesitler, neden'ler, niçin'ler, yorumlar, analizler… Elbette sade, sıradan vatandaş gözüyle. x x Yine insana dair bir yorum yapabilmek adına, aslında hiç de hoş olmayan bir haberi seçtim bu hafta köşeme. Malum, gazeteciliğin en eski tabiriyle, “Bir köpek bir insanı ısırırsa haber olmuyor da, bir insan bir köpeği ısırırsa haber oluyor ya”, işte can sıkıcı konular genelde haber olup dikkat çektiğinden, bunlar üzerinde yorum yapmak gerekiyor… İşte, günümüz toplumundan kan donduran, mantıklara sığmayan bir yaşanmışlık örneği: Önce haberi aktarayım, sonra yorumlayacağım. Geçtiğimiz günlerin bir gazetesinden: “Adana'da Çağ Üniversitesi öğrencisi Diyarbakırlı Gülşen Yüksel (27), saçını kestirmek için gittiği dükkandaki kuaför Oğuzhan Ekinci'ye (23) aşık oldu. İki genç bir süre sonra evlenmeye karar verdi. Oğuzhan, Gülşen'i ailesinden istetti. Yüksel ailesi, evliliğe izin vermedi. Ağabeyleri Cengiz, Bülent ve Mehmet Ali Yüksel kardeşleri Gülşen'i “Bir daha görüşürsen o çocuğu öldürürüz” diye tehdit etti. Gülşen bir süre aşkından uzak durdu, ancak iki genç gizli gizli görüşmeye başladı. Bunu duyan ağabeyleri genç kızı dövdü. Ancak genç kız aşkından vazgeçmedi. Ağabeyleri bunu duyunca Gülşen'e “Çocukla bir görüşelim” diyerek tuzak kurdu. Gülşen, Oğuzhan'ı da yanına alıp ağabeylerinin söylediği lokantaya geldi. Üç ağabey ve arkadaşları toplam yedi kişi Oğuzhan'ı alıp bir araca bindirip götürdü. Üç ağabey, Oğuzhan'a götürdükleri evde işkence yaptı. İşkencenin ikinci gününde Oğuzhan fenalaşınca eve doktor getirildi. Tedavisi yapıldıktan sonra işkenceye devam edildi. Dört gün süren işkencenin sonunda Oğuzhan'ı boğarak öldürdüler. Cesedi Mersin Silifke'de gömüp üzerine beton döktüler. Genç kız sevgilisinden haber alamayınca ağabeylerine: “Onu öldürdünüz, hepinizi şikayet edeceğim.” dedi. O günden sonra genç kızdan da bir haber alınamadı. Oğuzhan'ın annesi Fatma Ekinci, Yüksel ailesinin evine oğlunu sormaya geldiğinde ölümle tehdit edildi. Fatma Ekinci, kayıp başvurusunda bile bulunmadan Adana'yı terk edip Antalya'ya yerleşti. Ancak oğlundan bir yıl boyunca haber alamayınca, polise gitti. Geçen haftaya kadar olayla ilgili hiçbir şey bilinmiyordu. Polis Oğuzhan'ın lokantadan kaçırılmasına tanık olan bir kişiyi buldu. Şahıs gördüklerini anlatınca korkunç cinayet çözüldü. Oğuzhan'ın Silifke'de bir arazide üzerine beton dökülmüş mezarı bulundu. İki ağabey başka suçtan hapisteydi. Küçük ağabey Mehmet Ali Yüksel ile onbir kişi gözaltında. Öldürülmüş olma ihtimali yüksek Gülşen'i bulmak için alarma geçildi.” …. Haber, iki gencin resimleri ve işkenceyle yaşamına son verilen Oğuzhan'ın kemiklerinin görüntüleriyle son buluyor. Bu bir cinayet romanı olsa ve bu şekilde son bulsa, “iyi ki gerçek değilmiş” diyerek belki de yazarına, bu işkence sahneleri için epeyce bir saydırırdım. Ancak bu bir cinayet romanı değil… İçine onbir kişinin karıştığı bir çete, bir genci günler süren işkenceyle öldürdü, gömdü. Delikanlının suçu: sevmek, sevdiği kızı Allah'ın emriyle ailesinden istemek, aldatıp bırakmamış, terk etmemiş, kaçırmamış, adam gibi ailesinden istemiş… O, adam gibi istemiş ama, belli ki kızı istedikleri kişiler adam değil! Birbirini seven iki genç, ikisi de reşit üstelik, kaçmamışlar, göçmemişler, ailelerinin rızasıyla evlenmek istemişler. Şimdi ikisi de ortada yok. Birinin acı sonu belirlendi de, diğerinin de aynı olmasından korkuluyor… Yani ben anlayamıyorum, bu olaya karışan onbir kişiden birinde de mi akıl yok, bu nasıl bir şeydir, nasıl bir insanlıktır, nasıl bir vicdandır, bunları öldürüyorsun, yetmedi yakınlarını da öldürüyorsun (ailesinin çektiği acıyı kastediyorum) yeter ki evlenmesinler. Evlenmelerine izin vermek, iki kişiyi yok etmekten daha mı zordu? Bu üç erkek kardeş, kendi ilişki ve evliliklerinde, hayatını böyle mahvettikleri kız kardeşleri Gülşen'e, aynı karışma hakkını tanımışlar mıydı acaba? Fikrini sormuşlar mıydı? Bunlara bu hakkı, bu yetkiyi kim veriyor, kim? x x Yasalar önünde herkes eşittir. Namus yalnızca bedensel bir kavram olmadığı gibi, cinsiyet de seçmez. Kadını da kapsar erkeği de. Gülşen Yüksel'in kardeşleri ve onlar gibiler de elbet birgün bu gerçeği öğrenecek. Yeter ki ödenen bedel bu kadar acı olmasın!... x x Gelelim bir diğer toplumsal yaraya… Elbette normal bir durum, kabul görecek bir davranış tarzı değil. Ancak aklı başında herkesin lanetleyeceği kesin. Okuyun, bana hak vereceksiniz… İşte o haber: “Yozgat, Curali köyünde, akli dengesi yerinde olmayan kırk yaşlarında kadına üç yıldan bu yana çok sayıda kişi tarafından tecavüz edildiği ortaya çıktı. Kadının altı aylık hamile olduğunun öğrenilmesi ve çocuğu kimsenin sahiplenmemesi üzerine olay mahkemeye yansıyınca korkunç gerçekler ortaya çıktı. Bu dehşet olayla ilgili, olarak mahkeme gizlilik kararı aldı. Yıllardır tecavüze uğrayan kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na ait Engelli İlk Kabul Birimi'ne yerleştirildi…” Olayın vahametine bakar mısınız? Bir kadının, akli durumunun yerinde olmamasını fırsat bilerek ondan çok sayıda kişinin yıllar boyunca yararlanması… Yani, yardıma ihtiyacı varken, yardım görmemişken, bir de kullanılıyor olması… Ben, yazmaya utanıyorum. Kadınlığımdan değil, insanlığımdan utanıyorum. Bunlar, bunu yapmaya üstelik yıllardır devam ettirmeye utanmıyorlar… x x Benim adaletim, suçluların tespiti ve cezalandırılması, bebeğin babasının DNA ile saptanıp nüfusuna geçirilmesi, ömür boyu sorumluluğunun verilmesi. Mantığım böyle söylüyor. Ancak en doğru kararı elbette adalet verecek. x x Eksiğimiz eğitim, Yeterince okumamak, başkalarını anlamaya çalışmamak… Ufuk, vizyon, pencere… En değerlisi de; Yerine yenisi konamayacak olan, Yedeği olmayan Zaman… Kendi adımıza verimli kullandığımız her dakika, eminim ki bizi toplum olarak ileri götürmeye yetecektir. Yeter ki en değerlimiz olan “zaman”ımızı olumlu kullanmayı bilelim ve isteyelim. Haftaya buluşuncaya dek; Esen kalın, Hoşça kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.