Sevgili okurlar; Seyahatim dolayısıyla kısa bir süre birlikte olamadık. Biraz dinlendik diyelim. Dinlendik dediysek, kafamız, beynimiz de bizimle birlikte gittiğinden, memleket meselelerinden, ülke sorunlarından hiç uzaklaşmadık. Bu süreç zarfında okudum, okudum epeyce malzeme biriktirdim. Biriktirdim de, hangi birini yazayım, kime öncelik vereyim, şaşırdım. Şimdi şu “Kadınlar süslenip süslenip sokağa çıkıyor, erkeklerin bir takım duygularını ayağa kaldırıyor” (tabi bu sözü biraz kibarlaştırarak yazıyorum) diyen zata karşılık verip, bir kadın olarak içimdekileri dökmeye kalksam, yazacağım kelimeler bana yakışmayacak. Ama içimde kaldı, en kibarından, yumuşatarak cevap hakkımı kullanayım da, (hemcinslerim adına), bari biraz içim rahatlasın!... Efendim oya-boya ve makyaj malzemeleri bugün icat edilmeyip İlkçağdan beri kadının kullandığı süslenme yöntemidir. O günlerde doğal-bitkisel kök boyalarıydı, bugün adına kozmetik deniyor. Bakınız tarih kitaplarına, Kleopatra'nın gözleri rastıklı, dudakları boyalıdır. Kullanılan malzeme değişse de kadın her zaman kadındır. Süslenmekse doğası ve ihtiyacı, aynı zamanda da en doğal hakkıdır. Ayrıca kadınlar erkekler için değil, kendileri için süslenir. Eğer bu zatın dedikleri doğru olsaydı, birbirlerine ziyarete giden hanımlar, değil makyaj yapmaya, kılık kıyafetlerine dikkat etmeye bile gerek duymazlardı. Oysa ki Türk kadını bakımlıdır. Bunun da erkeklerle değil, kendisine olan saygısıyla ilgisi vardır.. …. Bu vatandaşa birşeyler kanıtlamaya gerek olmasa da, kadın olmayan birisinin kadınların bakış açısıyla yorum yapmasına dayanamadığımdan yazdım bu satırları… Biraz saygı istiyoruz ve bunu hakediyoruz. Gerisi kişilerin bilgi, kültür ve uygarlık düzeyiyle orantılı… *** Gelelim rüyasında Feto'yu görerek semaya havalanan hakime… Yirmibirinci yüzyıl dünyasında Amerikalı bir şirket ileri tarihlerdeki bir yolculuk için Mars gezegenine bilet satıyor, hukuk eğitimi almış, insanların gelecekleri için karar veren bir Türk hakim ise bakın neye göre hareket ediyor, hayatını neye göre yönlendiriyor: Basından: “HSYK tarafından meslekten ihraç edilen hakim O.D., savcılık ve mah-kemedeki ifadesinde, Fethullah Gülen cemaati mensubu olduğunu itiraf ederek Fetö elebaşını gördüğü rüyayı şöyle anlattı: -Bir gün sabaha karşı evimin ortasında halı üzerinde otuyorum. Birden yanıma Fetullah Gülen Hocaefendi geldi. Sırtıma vurup “Peygamber efendimize komşu olacaksın” dedi. Bu sözlerinden sonra semaya doğru havalandım…. …. Yani herhalde Fetö'cü olmasını gördüğü bu rüyayla açıklıyor, ben böyle anladım. İyi de, bir hukukçunun, bir hakimin dayanağı nedir. Rüyalar mı? Hayır, belgeler, kanıtlar… Kararlarını neye göre verir, belgelere, evraklara kanıtlara göre… Yani bunun üzerine daha ben ne yazayım, ne diyeyim… *** Bir de Facebook'tan imam paylaşımı olayı var. Çanakkele'nin Bayramiç İlçesi Gedik Köyü imamı A. Y. Paylaşım yapmış. Kendisi paylaştığı için ben de yazıyorum rahatça. Facebook paylaşımı şöyle: “Hayırlı Cumalar Cuma'mız mübarek olsun. Cumaya gitmeyen erkekler bacımsınız” Hoppala! Böyle Cuma Namazına davet olur mu? Cumaya gitmeyen erkeğin fizyolojisi mi değişecek? Üstelik yine kadın kısmına sataşma. Yahu kardeşim ne istiyorsunuz bu kadın milletinden? Toplumu sürekli kadın-erkek diye niye ayırıyorsunuz? Kadını aşağılayıcı sıfatlarla anıyorsunuz? Elbette sözüm bu tip insanlara ve yorumlara. Beyefendilere değil. Ben bunları yazmaktan çoktan bıktım da, görüyorsunuz her an yeni bir şey çıkıyor. Düşünün burası bir amazon toplumu olsaydı (efsanevi kadın savaşçılar) erkek milleti hor görülüp itilip kakılsaydı, ister miydiniz? Ben de istemezdim, çünkü ben cinsiyet ayrımcılığından değil, İNSAN dan yanayım… Bu arada saygı değer din görevlilerimiz var, görevlerini layıkıyla yerine getiren, geçmişimize ve değerlerimize bağlı, yürekleri insan sevgisiyle dolu, dürüst ve güzel ahlaklı bu insanları elbette bu satırlardan tenzih ediyorum. *** Bir diğer konu Rüzgar Çetin olayı. Yönetmen Sinan Çetin'in oğlu olduğundan kamuoyunda fazla ses getirdi, ben de birkaç kez yazdım. Rüzgar Çetin tahliye edildi. Savcı'nın itirazı sonucu yurt dışı çıkış yasağı konuldu, şu anda serbest. Biliyorsunuz alkollü araç kullandığı için kaza yapmış, karşı yönden gelen polis ekip aracına çarpmıştı. Sonuç bir polis öldü, diğeri yaralandı. Rüzgar Çetin sekiz ay yattı, çıktı. Şehit polisin eşi şikayetini geri çekti, para aldı, almadı, oraya hatırlılar girdi mi, çeşitli şeyler yazılıp çiziliyor. Net bir şey bilmiyoruz diyelim. Kesin olan Rüzgar Çetin'in serbest olduğu. Şikayetin geri alınması, meseleyi çözdü mü, o da ayrı bir konu. Hukukçu olmadığımdan bir şey diyemeyeceğim. Ancak diyeceğim başka bir şey var. Ben de dahil olmak üzere direksiyon başındaki tüm sürücüler kaza yapabilir, bu ne yazık ki her zaman ihtimal dahilinde. Ancak bir de halk deyişiyle “bile bile lades”ler var: -Alkollü araç kullanmak. -Kırmızı ışıkta geçmek. -Trafik kurallarına uymamak vs… gibi. Bunlar, başka canlara da mal olabilecek önemli hatalar. Ve Rüzgar Çetin işte bu hatalardan birini yaptı. Üstelik savunması, ölen polisin emniyet kemeri takmaması idi. Oysa ki aynı Rüzgar Çetin'in daha önce emniyet kemeri takmama cezası vardı, döndü dolaştı, emniyet kemeri olayı onun savunması oldu… Ne tuhaf değil mi? Avukat, savcı yargıç değiliz. Ancak kamu vicdanı denen bir şey var. İşte böyle seslenip duruyor… *** Son konu güzel olsun. Bir de iyi bir şey olsun… Bazen çocuklarımızı kahvelere, sokaklara terk etmeyelim, spor, oyun sahaları açalım diye yazıyorum ya işte bu da öyle bir şey… Zeytinburnu Belediyesi 2010 yılında bir proje başlatmış, madde bağımlısı, tinerci sokak çocuklarını toplayıp buz hokeyi takımı kurmuş. Bu takım 2010 yılındaki ilk maçında rakibine sadece bir sayı atıp, otuz sayı fark yemiş. Bugün, yani kuruluşundan altı yıl sonra önce Türkiye Şampiyonu, sonra Sofya'da Avrupa Grup Şampiyonu… oldu. Üstelik bu başarı otuzbeşyıllık Türkiye Buz Hokeyi liginde bir ilk. Bugün ilk kurulan yirmi kişilik takımdan kalan dört isim başarıda başrol oynadılar. Biri, otuzdört kardeşli Özcan, uyuşturucu bağımlısıydı. Diğeri Beşir, on kardeşli, parkta kalıyordu. Öbürü onüç kardeşli, Şırnaklı Mehmet, sokaklarda yatıyordu. Bir diğeri Batman doğumlu, dokuz kardeşli, madde bağımlısıydı. Bu gençlerin hepsi madde bağımlılığından kurtuldular, spor sayesinde hayata tutundular, bir ilke de imza atarak Avrupa Buz Hokeyi Şampiyonlar Ligi'nde namağlup Avrupa Grup Şampiyonu oldular.İspanya'da gerçekleştirilecek olan ikinci grup elemelerinde yine ülkemizi temsil edecekler. Çocuklarımızı topluma kazandırarak bağımlılıklarından kurtaran üstelik ülkemize de madalya kazandıran Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın'ı bu çok anlamlı sosyal sorumluluk projesi için yürekten alkışlıyorum. Başka belediyelerden nice güzel örnekler duyabilmek dileğiyle. Haftaya buluşuncaya dek, Esen kalın, Hoşça kalın sevgili okurlar. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.