Sevgili okurlar;bugün biraz insanlığı ilgilendiren konular çerçevesinde sohbetleşelim isterseniz. Hani aylar önce Hindistan'da tüm dünyanın başını önüne eğecek bir insanlık suçu işlenmişti hatırlarsanız, başkent Yeni Delhi'de aralık ayında şöyle bir olay gelişmişti: Bir otobüste bir genç kız var onyedi yaşında ve birçok da erkek var, işte nasıl oluyorsa, o birçok erkek çıldırıyor mu, akıl tutulmasına mı uğruyor, içlerinde bir aklı selim, mantık sahibi kimse mi çıkmıyor artık bilemiyorum, işte diğer yolcular olan o altı erkek birleşiyor,zavallı kızcağıza toplu tecavüz ediyor ve bir de öldüresiye dövüyor. Şimdi gelelim konuya. Geçtiğimiz günlerde saldırganlardan birisi olan ve olay sırasında onyedi yaşında olan olay zanlılarından birisi, tecavüz ve cinayetten suçlu bulunarak reşit olmayanlara verilen maksimum ceza olan üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bir genç kızın en ağır ve hakaret dolu bir işkenceyle hayatını sonlarken gayet yaşı yerinde hareket ediyorsun, ancak iş ceza yemeye gelince “yaş durumu”ndan yararlanabiliyorsun! Bizdeki “Münevver cinayeti” gibi… Diğer saldırganlar ise idam cezası alabilecekmiş gazetelerin haberine göre… Şimdi bana kimse “idam insanlık suçudur” demesin ve bir genç kıza bu hakareti yaparak öldürenlerin yaşam hakkını savunmasın. ** Gelelim üç yıl cezayla durumu kurtaran cinayet ve tecavüz sanığına. Ne yazık ki ülkemizde ve dünyada bu tür kanun boşlukları olduğundan, o da bir anlamda ve kaba bir tabirle yakın bir zamanda “paçayı sıyırmış” olacak. Olay sırasında yaşı küçük (!) olduğundan, kanun nazarında tam olarak ceza-i ehliyeti var sayılmıyor. Ancak gördüğünüz gibi her türlü kötülüğü, işkenceyi yapabilme kapasitesine sahip! Kendisi her ne kadar hakkındaki suçlamaları kabul etmese de, mahkemeye getirilirken tanınmamak üzere yüzüne sardığı bez gerçekleri açıklar nitelikte… Belki de bu maskeyi ömür boyu taşımak zorunda kalacak! İnsan hayatta hata yapabilir diyebilirsiniz, ancak hata var, hata var. Bu öyle bir şey ki, ne unutulabilir, ne affedilebilir. Komşu ağacından mandalina çalmaya benzemiyor, unutulur, affedilir bir gençlik hatası değil. bundan sonra yaşamı boyu vicdanıyla başbaşa yaşayacak. Okuduğum bu satırlar beni üniversite yıllarıma götürdü. Daha önce de yazmıştım ya, okumayanlar için yine yazayım; çok sevdiğim bir dersimiz vardı, “Sosyal psikoloji.” Bu dersi de, hocasını da çok sever ve dersi hiç kaçırmazdım, doğal olarak en yüksek notlarımda bu bölümdeydi. Bu dersin, “Kitleler Psikoloji” diye ayrı bir bölümü ve ona ait de kitabı vardı. Yani kitle, toplum ya da kalabalık diyelim, ve onu yöneten ya da lider öyle önemli ki, baştaki kişi ne hareket yaparsa yapsın, o kitle hiç düşünmeden, sorgulamadan, eğrisine doğrusuna bakmadan aynısını uyguluyor. İş o toplumu yöneten liderde bitiyor. İnsanlar birikip bir kitle haline gelince ve başlarına da birisi geçince işin rengi öyle değişiyor ki;o toplumdaki insanların yalnız başına asla gerçekleştirmeyecekleri olaylar ortaya çıkabiliyor. Belki de insanların içlerinde zaten var olan canavar, kalabalığın verdiği cesaretle ortaya çıkıyor. Elbette bunu, sonucu böyle felaketle biten olaylar için yazıyorum, örneğin tarihimizdeki Madımak olayı gibi, yoksa her kalabalığın ardından böyle bir şey çıkacak diye bir olgu yok. Bir kitleyi ya da kalabalığı yöneten, isterse o toplumu pekala çok yanlış yönlere sevkedebiliyor, anlatmak istediğim bu. Çünkü kitleler psikolojisinde bize öğretilen, insan kalabalığın içinde, kendi benliğinden sıyrılıp, kalabalığın benliğine bürünüyor. Bu olayla ilgisi ne? Muhtemelen otobüste bir kişi bunu başlattı ve diğerleri ona ayak uydurdu. İşlerinde geldi, canavarlık duyguları kabardı, insanlıkları yok oldu, “kitleler psikolojisi”ne uydular vs. vs….ne olduysa oldu, her ne kadar “kitle hareketinin” bilimsel bir adı ve yeri olsa da, böyle bir ağır suçu mazur gösterme gerekçesi elbette olamaz. Hindistan yasalarının vereceği en ağır cezayı almaları dileğiyle… ** Gelelim bir diğer insanlık suçuna… “Laz” kelimesini hep hafif tebessümle anar ve yazarız. Her ne kadar Doğu Karadeniz'in belli bir kesimine aitse de, tüm Karadeniz halkı için kullanılır ve yakıştırılır. Ancak ABD'li fotoğrafçı Sarai Sierra'yı Sarayburnu'ndaki surlarda öldüren Ziya Tasalı'nın isminin yanındaki “Laz Ziya” lakabı inanın kanımı donduruyor. Ben çoğu zaman bu satırlarda ABD'nin dış politikalarını eleştiren yazılar yazarım, ancak dikkat edin yazılarım insanlarla, kişilerle ilgili değildir, insan her yerde insandır, insanın ABD'lisi, Uganda'lısı, Türk'ü, Yeni Zelanda'lısı fark etmez, yalnızca insan olduğu için bile sevgiye ve saygıya layıktır, bu sevgi ve saygıyı hak ettiği sürece. Bu insan ne yapmış, ülkesinden kalkmış, fotoğraf makinesini almış, Türkiye'nin, surların resimlerini çekmeye gelmiş. Suçu yalnızca bu. Zaten mesleği de bu. Bir ailesi var, eşi, çocukları, bir hayatı var. Güvenilir olarak düşünmüş, gelmiş, mesleğini yapmaya çalışıyor ve hayatı resmini çekmeye çalıştığı surların dibinde en acı şekilde sonlanıyor. Elbette bu ne ülkemin, ne de başka birisinin, yalnızca bu vahşeti gerçekleştirenin suçu. Ancak benim bir türlü anlayamadığım şeyler var; Sarai Sierra'nın ailesi, Ziya Tasalı'yı vicdanen affettiklerine dair bir mektup göndererek, bunun duruşmada okunmasını talep ettiler ve bu mektup sanığın lehine delil oluşturmak üzere dosyasına konuldu bile. Ancak “Vicdanen affediyor olmak” ne derece geçerli olur, o da hakimlerin vidanına kalmış! Cinayet şüphelisinin hakkındaki suçlamalar ve savcının talebi ise şöyle: “Canavarca hisle öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, “Cinsel saldırı ve nitelikli hırsızlık” suçlarından ise 5 yıldan 14 yıla kadar hapis cezası… Gelelim benim anlayamadığım konulara… Birincisi;ailenin cinayet zanlısını affediyor olmasının, bu kişi hakkında nasıl bir “lehte delil” oluşturacağı ya da oluşturup oluşturmayacağı, İkincisi;bu aile nasıl bir yüce gönüle sahip ki;böyle bir kişiyi bile affedebiliyor… Affetmek erdemlerin en büyüğü olsa gerek, ancak böyle bir davada ve bu kişinin belki de lehine bir gelişme kabul edilebilecek bu durumu inanın dışarıdan bir insan olarak ben bile hazmedemiyorum. Önce insan, sonra kadın olarak. Zira insanlığın vatanı yok sevgili okurlar… Bugün de iyi şeyler yazamadım değil mi sizlere… Söz veriyorum iyi bir şeyler görürsem, kesin esirgemeyip paylaşacağım… Haftaya kadar esen kalın, mutlu olun, hayat yine de güzelliklerle dolu, unutmayın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.