Cep telefonu yaşantımızda girdi gireli, her şey bir başka türlü oldu. Sohbetin, muhabbetin yerini karşılıklı cep telefonu kullanma olayı aldı. Şöyle bir lokantaya ya da kafeye gitseniz, karşılıklı oturdukları, aynı masada oldukları halde birbirleriyle hiç konuşmayıp, ellerindeki telefonu karıştıran bir sürü insana rastlarsınız. O zaman insanın içinden sormak geliyor, kardeşim siz zahmet edip niye bir araya geldiniz diye.
Otur evinde, telefonu istediğin kadar tıkla.
Avrupa'da, Amerika'da insanlar otobüslerde, metrolarda kitap okur, biz habire telefon karıştırırız.
Haa, bu akıllı telefonların içinde her türlü bilgi hazinesi var, zaman zaman ben de kullanıyorum da elbette okumakla aynı şey olmadığını da biliyorum.
Gazetedeki başlık bu telefon olayına girmeme neden oldu.
Efendim Avrupa'nın iki katı konuşuyormuşuz.
“Ankara Analitik Araştırma Merkezi, 33 Avrupa ülkesini kapsayan cep telefonu kullanımıyla ilgili hazırladığı raporu açıkladı. Buna göre, Türkiye'de ayda ortalama 442 dakika (7.5 saat ) telefonla konuşuluyor. Bu oran Avrupa'da 231 dakika (yaklaşık 3,5 saat). Türkiye'de mobil kullanıcıların yüzde 78'i gün içinde çalmasa bile telefonunu kontrol etme ihtiyacı hissediyor.
Bu oran:
Norveç'te yüzde 64
İspanya'da yüzde 52
Hollanda'da yüzde 47
İtalya'da yüzde 42
Almanya'da yüzde 38 seviyesinde.”
Haberde ayrıca milli gelirin düşük olduğu ülkelerde telefonla daha çok konuşulduğu belirtiliyor.
Medeniyetin icatlarına karşı gelecek, akıllı telefonun nimetlerini inkar edecek halimiz yok.
Konu, akıllı telefon kullanımı değil, lüzumsuz yere hayatımızın bu kadar içine girmiş olması, zamanımızın çoğunu tüketmesi.
Yıllarca geriye dönüp yatılı okuduğum yıllara bakıyorum da, bu konuda şimdiki gençlerin çok şanslı olduğunu düşünüyorum.
Belli saatler arası ailemizin bizleri arama şansı vardı, bu süre içinde de yazdırmalı telefona sıra gelmez, biz etüde girince bağlanırdı. Tabi, görüştürmezlerdi.
“Bugün de aramadılar” diye boynumuz bükük yatağa girerdik, oysa ki gerçek başkaydı.
Aslında ailemizin bizi aradığından ancak serbest zaman saati dolduğu için görüştürülmediğimizden haberimiz bile olmazdı.
Şimdi artık böyle bir sorun yok, yazdırmalı, bağlatmalı telefonlar tarihe karıştı, yerine önce otomatik, sonra da cep telefonları aldı.
Böylece uzaktakiler birbirleriyle haberleşebilir oldu.
Ayrıca akıllı telefonlar bir dünya barındırıyor, istediğin bilgiyi elde edip, istediğin Rotayı tayin edebiliyorsun. Tabi iyi amaçlarla kullanıldığı sürece.
Sosyal medya hesapları ise bir alem, bazen amacı dışında kullanılıp kişisel sohbetlere dönüşüyor.
Bunun ne zararı var diyeceksiniz.
Zararı, boş amaçlarla kullanıp, tükettiğimiz zamanımız.
Uzun sözün kısası, Avrupa'da cep telefonu kullanımında birinci olmuşuz.
Bu olumlu bir durum mu, olumsuzluk mu kararı siz verin.
x x
Bir insanlık ayıbını paylaşmak istiyorum sizlerle.
Haber, 1 Ekim tarihli:
“Edirne Jandarma Komutanlığı ekipleri Yunanistan sınırındaki Bosnaköy'de bir grup kaçak olduğu bilgisi üzerine harekete geçti. Meriç Nehri üzerinden Türkiye'ye geldikleri belirlenen biri ayağı kırık 13 Kaçağın birçoğu yarı çıplak halde bulundu. Sağlık kontrolünün ardından kaçaklar işlemleri için Edirne Göç İdare Müdürlüğü'ne götürüldü.
Yeni elbiseler verilen kaçaklar Yunanistan polisinin kendilerini dövüp, üzerlerindeki kıyafetleri aldıktan sonra botla Türkiye tarafına gönderdiğini öne sürdü.
Daha önce de çoğunluğu Pakistan'lı ve aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 80 kaçak “geri itme” (push back) yöntemiyle Türkiye'ye gönderilmişti.
Yunanistan'ın Türkiye ile kara sınırını tel örgü ile kapatması, sonrası doğal sınır Meriç Nehri kaçaklar tarafından daha çok kullanılmaya başlandı.
Botlarla Meriç'i aşan düzensiz göçmenler Yunanistan'a geçiyor. Ancak son yıllarda uluslararası anlaşmalara göre sınırı geçebilen kaçakların durumunu incelemekle yükümlü olmasına rağmen Yunanistan, Avrupa Birliği mevzuatına da aykırı olarak toplu sınır dışı işlemleri yapıyor…”
x x
Bir ülkenin göçmen politikası kendini ilgilendirir. Sınırından içeri göçmen alıp almayacağına elbet biz karar veremeyiz (ki AB mevzuatına aykırıymış yaptıkları) bu onların sorunu.
Sorgulanacak olan insana insan gibi muamele yapılmadığı, sonbahar günü üzerlerini soyup yarı çıplak Türkiye sınırına gönderildiği.
Bu insanlar hırsız değil, uğursuz değil, almayabilirsin de insanlık onurunu aykırı davranamazsın.
Ancak ne yazık ki bu sahnelere şahit oluyor ve insanlığımızdan utanıyoruz.
Sevgili okurlar bugünlük bu kadar, hafta yeni konularda buluşabilmek dileğiyle
Şimdilik,
Esen kalın
Hoşça kalın….
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.