Yaklaşık her hafta, ülkemizde ve dünyada yaşanan ilginç olayları bulup, çıkarıp, sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Bir çeşit “Hayatın içinden” programının yazılı versiyonu gibi diyelim. Kimi sevindirici, kimi düşündürücü, kimi ise üzücü… Kesin olan tek gerçek, yazıların “yaşanmışlıklar” oluşu. Yani hikaye değil, masal değil, yaşanmış gerçekler… Tuhaf görünse de, farklı gelse de eşine sık rastlanmasa da, birilerinin hikayeleri olduğu kesin. İşte, sonu acı ile biten bir yaşanmışlık öyküsü: “Elli yıldır evli olan yetmiş yaşındaki Altan Çetin ve yetmişbir yaşındaki Ülker Çetin, oturdukları Mersin'den geçen hafta Çeşme'ye geldi. Beş yıldızlı bir otele yerleştiler. 6 Şubat'ta da otelden çıktıktan sonra geri dönmediler. Oteldeki odalarında iki mektup bulundu. Mektuplardan biri otel yönetimine, diğeri adli mercilere yazılmıştı. Odalarını temizleyenlere de iki bin lira bahşiş bırakmışlardı. Adli merciye yazdıkları mektubun içeriği şöyle: -Hiç kimsenin etkisi ve müdahalesi olmadan hayatlarımızı sonlandırıyoruz. Bedenlerimizi 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlıyoruz. Lütfen gereğini yapınız. Çok mutlu bir yaşam sürdük, kimseyi yormadan, kırmadan, muhtaç olmadan gidiyoruz. Bu da otel yöntemine bırakılan diğer mektup: -Yaşlılık ve hastalık sorunlarımızdan kurtulamıyoruz. Bu nedenle hiç kimseye muhtaç olmadan gitmeyi seçtik. Yaptığımız her şey için güzel otelinizden ve güleryüzlü personelden özür dileriz. Kalan paramızı personele dağıtın. Diğer eşyaları ihtiyacı olanlara paylaştırmanızı rica ederiz…” Gazetenin haberine göre Altan Çetin beyaz eşya tamircisi, Ülker Çetin emekli öğretmendi. Bir oğulları olan çiftin cesetleri Çeşme'de kıyıya vurdu…. x x Eşine çok sık rastlanmayan ve bundan sonra da kimsenin yaşanmasını dilemediğim acı bir son, adeta bir “kapanış” durumu yukarıda yaşananlar… Bu tercih, rahatsızlıkların getirdiği bir bunalımın sonucu mu, yoksa yakınlarının ilgisizliği ve sevgisizliği mi? 70 ve 71 yaşındaki bu insanların, daha yaşayabilecekleri yılları varken yaşamdan kopuşlarının bir nedeni olmalı. Organlarını ve birikimlerini bağışlayabilecek kadar sağlıklı düşünebilen, bir haftalık tatil sonrası finali kendi istekleriyle yapan bu iki insanın sonu yüreğimi acıttı doğrusu. Üstelik geride bir evlat bırakarak… Belki de sorun, yukarıda yazdığım gibi sevgisizlik, ilgisizlik. Zira sevgi yokluğu, yaşanan rahatsızlıklardan bile daha katlanılamaz olmalı. Ömrünün olgunluk döneminde bu kararı alıp uygulayan bu iki insanın dramı, hiç kimseyi hedef alıp suçlama hakkına sahip olmasam da, bana bunları hatırlatıyor… İnsan yirmi yaşındayken, hayatının sonuna kadar öyle kalacağını sanır. Güçlü, sağlıklı, enerjik, her istediğini yapmaya muktedir olduğunu düşünür. Yıllar geçip te yıpranma izleri başlayınca, gerçek döngünün yirmili yaşlarda düşündüğünden farklı olduğunun bilincine ulaşır. Ancak bu sefer de onun yerini, hiç yaşlanmayacağını düşünüp, her şeye muktedir olduğunu sanan başka gençler almıştır. Bu kısır döngü, böylece sürüp gider, beden yaşlanır, gençlikteki “kanılar” “zannetmeler” uçar, gider. Bu durumu en güzel anlatan cümle şu olmalı: “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse….” Henüz daha gençken, bunun ilerisini de düşünüp, ebeveynleri ihmal etmemeli, yaş almışlara (yaşlı demiyorum) hakettikleri saygı, sevgi ve ilgi gösterilmeli… İnsani duygularım bana bunu söylüyor… x x Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız ve basına yansıyan iki ayrı olay, tabanca-silah merakının nelere malolabileceğinin iki acı örneği olmalı. “Adana'da 36 yaşındaki Ahmet Esen, beş yaşındaki oğlu M.E. ile balkonda hırsız-polis oynuyordu. Çocuk oyuncak tabancayı bırakıp koşarak içeri gitti. Elinde babasının pompalı tüfeği ile döndü, -Hırsız, teslim ol diye bağırdı. Silahın boş olduğunu düşünen baba, ellerini kaldırarak: -Teslim oluyorum Dedi. Çocuk tetiğe basınca tüfek ateş aldı ve baba öldü. …. Şaka gibi olsa da, ne yazık ki şaka değil, gerçek, yaşanmış bir olay. Beş yaşındaki çocuk, bu olaydan sorumlu tutulabilir mi? Elbette hayır… Ancak bu çocuk, istemeden de olsa “Baba katili” olmanın acısını ömür boyu taşıyacak. Baba canından, çocuk babasından, kadın kocasından oldu. Nedeni, evdeki pompalı tüfek. Neden evde böyle bir silah var ya da neden ulaşılabilecek bir yerde duruyor, bilinmez… Bilinen gerçek, yaşanan bu dram… x x Bir başka olay, bir başka yer. Bu sefer mekan Antalya. Olay da söyle gelişiyor: “Antalya'da geçen cumartesi av dönüşü H.Gündoğdu'nun omuzundaki tüfek kazara ateş almış, arkasında yürüyen kardeşi Hakan Gündoğdu (13) vurulup ölmüştü. Gözaltına alınan H. Gündoğdu dün tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı…” x x Anlaşıldığına göre yargılama süreci devam edecek, kasıt olmadığı belirlenirse bu duruma uygun bir karara varılacak. Adalet görevini yapacak, olay bir şekilde çözülecek ancak giden geri gelmeyecek… Avcılar bana kızmasın da, bu avcılık durumu beni hep düşündürmüştür. Daldaki bir kuşa, çalılıklar arasında koşuşturan bir tavşana silah doğrultabileceğimi (zaten silahım yok, olmasın da) hiç düşünemiyorum. Ancak insanların da hayvan etiyle beslendiğini de unutmuyorum. Ya da hayvanların başka hayvanlar tarafından avlandığı diyelim. Yani bu doğanın döngüsü olsa da, ben de et yiyor olsam da, tetiği çeken, cana son veren asla olamam. Elbette benim bu düşüncelerim avcılığı ve av sektörünü bağlamasa da, sizlerle paylaşmak istedim. İncinen varsa özür diliyorum. Gelelim, kuş avlamak niyetiyle ava çıkan ancak kazaen kardeşini avlayan talihsiz gencin durumuna. Yargılama sonucu özgür kalsa da, belki de ruhu hiçbir zaman özgür olamayacak yaşadıkları nedeniyle. Sonuç olarak, ilgilileri ve görevlileri dışında silah taşımanın ya da bulundurmanın çok büyük bir sorumluluk olduğu kanısındayım. Bu sorumluluk yeterince taşınmadığında ve gerekli önlemler alınmadığında, yukarıdaki iki örnek gibi istem dışı ve önü alınamaz acılarla karşılaşmak olasılığı hep var olacak… Haftaya buluşuncaya dek, Esen kalın hoşça kalın sevgili okullar….. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.