Becerecek miyim bilemesem de, bugün biraz magazin gazeteciliği yapalım istedim. Zira bu magazin olayı nasıl bir şeyse, gazetelerde çarşaf çarşaf magazin haberleri, kanallarda magazin programları yer almakta… Aslında magazin dünyasına haber olmayı başarabilen (!) ve belli kişilerin oluşturduğu bu grubun kahramanlarını yine magazin dünyası yaratıyor. Arz-talep olayı, ilgi çekiyor ki bunlar yayınlanıyor. Zorla okuma ya da izleme mecburiyeti olmasa da, bu insanlar bir şekilde hayatımıza giriyor. “Falanca nereye gitmiş” “Filanca hanım ne giymiş” “Şununla bunun ilişkisi kısa sürmüş”, derken tanımadığımız, yaşamlarını hiç bilmediğimiz bir takım kişiler hakkında ister istemez fikir sahibi oluyoruz. Ya da olmak zorunda kalıyoruz. En kötüsü de bu ya, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, problem burada zaten. Bunca magazin görüntüleri sonunda, yaşantımıza giren bu tanımadığımız kişiler hakkında yorumlar yapıp duruyoruz. İşte şimdi ben de öyle yapacağım. Baş ilgi alanlarım “ülke gündemi” , “spor” ve “sanat” olduğundan, yalnızca bugünle sınırlı kalacak olan “magazin dünyası”na atacağım bu adım, bakalım ne kadar reyting alacak! Biliyorsunuz bir de reyting olayı var, adeta yaşantılarımız buna bağlı imiş gibi önemseniyor bu konu, neredeyse her kanal kendi programlarını reytinglerde öne çıkarıyor, öyle ki, ikincinin kim olduğunu bilen yok, çünkü herkes birinci sırada… Aslında bunun da pek bir önemi yok, insanlar tercihlerini reyting sırasına göre değil, beğenilerine göre yapıyorlar… Gelelim benim yalnızca bugünle sınırlı kalacak olan magazin yorumuma… İlk konudan başlayalım: “Cadılar bayramı” meselesi… Neymiş, bir bakalım: Her yıl 31 Ekim'de kutlanan, Pagan ve sonrasında Hristiyan kökleri olmasına rağmen günümüzde Seküler bir kutlama halini almış olan bayram, çocukların genellikle korkunç kostümler giyerek kapı kapı dolaşıp şeker, meyve ve diğer hediyeleri toplandığı bir bayrammış. Sembolü, gülen bir balkabağı. Balkabağının içi boşaltılarak gülen bir surat şeklinde oyulduktan sonra içinde bir mum yakılarak şeytani bir surat oluşturulur. Çocuklar korkunç kıyafetler giyerek kapı kapı gezerler ve ev sahiplerine “şaka mı, şeker mi” diye sorarlar. Ev sahibi “şaka” derse çeşitli muziplikler yaparlar. Büyükler çocuklara şekerleme ikram ederler veya harçlık verirler. Bu uygulamanın kökeni geçmişte Britanya'da yoksulların kapı kapı dolaşarak “ruh keki” toplaması geleneği imiş. Muhafazakar Hristiyanların ve tutucu Protestanların kutlamadığı Cadılar Bayramında, yetişkinler kıyafet baloları düzenleyerek cadı, hayalet veya korku filmi karakteri gibi korkunç kostümler giyerler. Pagan ve Şaman olan bu bayram aslında Keltlerin hasat bayramı… Hristiyanlığın etki alanı genişleyince kilise müdahil oluyor, “cadılar bayramı” bugünkü şeklini alıyor. Avustralya ve Fransa gibi bazı ülkelerde bu bayram ya hiç kutlanmıyor ya da çok az bir grup tarafından kutlanıyor. Nedeni de “cadılar bayramı” olayının ticarete döküldüğü düşüncesi. Bunlar internet bilgileri. Tam 176 yıldır ABD'de ve bazı Avrupa ülkelerinde kutlanan bu bayram, her nedense beş-altı yıldır ülkemizin “magazin” gündemlerinde yer alan belli bir takım kişilerce gayri resmi olarak “bayram kutlamaları” literatürüne dahil edilmiş bulunmakta. Yani, ülkemizin reyting yapan bazı magazinsel figürleri, artık her yıl kostüm giyip cadılar bayramı kutlaması yapmakta. Kişinin, bir diğerine zarar vermediği sürece istediği kutlamayı yapma hakkına sahip olduğu fikrinden hareketle, bu görüntüler beni çok rahatsız etmemiş olsa da, kültürümüzde yer almayan, toplumsal bir geçmişi olmayan bu kutlamaları ve kutlayanları çok anlamlı bulduğum söylenemez. 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim ve diğer dini bayramlarımız da aynı coşkuyla kutlanıyorsa, sözlerimi geri almaya razıyım. Ancak Türkiye'deki “cadılar bayramı” biraz iğreti ve özenti duruyor, zira kültürümüzde bulunmuyor. Zararı da yok, yararı da. Bu da benim naçizane görüşüm. x x Bir diğer konu sosyetik ikoncan Eda Taşpınar'ın giydiği kürk. Leopar desenli bir kürkle dolaşan Eda Taşpınar'ın görüntüsü günlerdir gündemi oyalamakta. Elbette, magazin gündemini… Eda Hanım, kendisini söyle savunuyor: -Üzerimdeki 75 yıllık gerçek bir kürk, büyükannemden kaldı. Giymekte bir sakınca görmüyorum ama şimdi olsa gerçek kürk almazdım! Biliyorsunuz bu konuda görüşleri ikiye ayrılıyor: Kürk savunucuları ve karşıtları… Savunanlar derisinin de giyilmemesini, etinin de yenmemesini, bunları yapıp da kürkü eleştirenleri ikiyüzlü olmakla suçluyor. Eleştirenler ise kürkün zevk için, diğerlerinin ise ihtiyaç nedeniyle tüketildiğini savunuyor. Görüyorsunuz ya, Eda Hanım'ın kürkü neredeyse ülkenin baş sorunu haline geldi. Kürk sahibi olmayan ben bile orada kaldım, ne düşüneceğimi şaşırdım. Galiba en doğrusu, keyif için, zevk için bu hayvancağızları katletmemek… Sevgili okurlar bu kadar magazin haberi beni baydı, şimdi gerçek gündeme dönelim ve kamu vicdanını yaralayan bir konuya geçelim. Biliyorsunuz İstanbul'da belediye otobüsüne şortlu bindiği gerekçesiyle hemşire Ayşegül Terzi'ye uçarak tekme atan Abdullah Çakıroğlu adlı bir “uçan karateci” vardı. Bu şahıs olay sonrası tutuklanmış, 26 Ekimdeki ilk duruşmasında tahliye edilmişti. 29 Ekim'de tekrar tutuklanan saldırgan, birkaç gün sonra yeniden tahliye edildi. Yargılanmasına tutuksuz olarak devam ediliyor. Tutuklanmasını anlıyorum da, bırakılma kısmına gelince kafam biraz karışıyor. Gir çık, gir çık, suçlu mu suçsuz mu, (bu olabilir mi sizce) ya da tutuksuz yargılanması toplum ya da hemşire Ayşegül Terzi için tehlike oluşturmuyor mu? Öyle ya, yarın da bir başkasının giyimini beğenmezse ne olacak…Ya da hemşireye yaptıkları yanına mı kalacak…. Herhalde bu toplumun giyimini kuşamını Abdullah Çakıroğlu dizayn etmiyor. Öyle ya da böyle, kamu vicdanı sızlayıp duruyor… Adaletin bir an önce yerini bulması dileğiyle, Şimdilik Esen Kalın Hoşça kalın sevgili okurlar… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.