Geçtiğimiz hafta son gezimiz İtalya-İspanya-Fas-Kanarya adaları hattından gezi notları aktarmaya başlamıştım sizlere. Başlangıcını okumayanlar için tekrar yazayım, MSC Divina gemisi ile bir Akdeniz turu idi. Onbir günlük süre içinde gemimiz hem otel, hem ev, hem restaurant görevini görüyor, geceleri yol alıyor, gündüzleri ise limanlara uğruyorduk. Yani eziyetsiz bir yolculuk, bavul taşıma, indirme-bindirme yok. Bir kere gemiye biniyor, yolculuk bitince iniyorsun. Gündüzleri de uğradığın limanları ve ülkeleri geziyor, oraların yerel rehberlerinden yöre ile ilgili bilgiler alıyorsun. İspanya'nın Barcelona şehrinde kalmıştık, anlatmaya oradan devam edelim. Bu Barcelona çok düzenli bir şehir, bütün cadde ve sokaklar zamanında büyük düşünülerek yapılmış, öyle ki sanırım yan yana beş-altı araba rahatlıkla yolda seyredebilir, yollar o kadar geniş yani. İspanya'nın meşhur bir mimarı var,adı Gaudi. Bizim rehber ona İspanya'nın Mimar Sinan'ı diyor. Bu Gaudi, ikiyüze yakın eser bırakmış, eserlerinde dinsel tema ağırlıkta, nedeni de sevdiği kızı alamadığından sonradan kendini dine vermiş. Sevdiği kızı alamama nedeni de çok ilginç. Mahcubiyetinden ve red cevabı alma korkusundan,bu kızcağıza hiçbir zaman açılamamış. Kız da Gaudi'nin bu derin aşkından habersiz bir gün adamın biriyle evlenivermiş. Gaudi de hayata küsmüş, acayip binalar yapmış. Ama ben çok sevdim, bir binanın Gaudi'nin eseri olduğu bir bakışta anlaşılıyor. Öyle böyle değil yani, insanın hayal gücünü zorluyor. İçinde oturulma durumu nasıl olur bilemem ama sıkıcı sıkıcı binalar arasında Gaudi yapıtları son derece sevimli. Gaudi konusunu kapatmadan son ve en önemli not: Barcelona'ya gelen herkesi Gaudi'nin bitmemiş kilisesine götürüyorlar, çok da iyi ediyorlar. Hikayesi ise şöyle: Barcelona'lı çok varlıklı bir aile muhteşem bir kilise yaptırmaya karar verir ve o zamanlar ünlenen Gaudi'yi çağırırlar. Gaudi'de oturur, plan yapar, çizer, çiziştirir ve adamın karşısına şu teklifle gelir: "Size öyle bir kilise yapacağım ki, ancak ikiyüz yılda biter, ama eşi benzeri de olmaz." Artık o aile nasıl bir ömür hesabı yapıyorsa bu teklifi kabul eder. İşte o kilisenin bugün dahi inşası devam etmekte. Ön kısmının Gaudi bitirmiş, muhteşem ötesi bir yapıt, üzerinde olmayan yok, tasvirler, gravürler, İsa, Meryem, şeytan,ne ararsan var.Tabi Gaudi bu uğurda tüm servetini kaybetmiş, hatta kilise yapımına para bulabilmek için sokaklarda bile dilenmiş. Neyse, Gaudi ve o aile bu dünyadan göçtükten sonra kilisenin diğer tarafını mimarın öğrencileri devam ettirmiş, ancak Gaudi'nin yaptığıyla diğer taraf arasında ustalık bakımından çok büyük farklar var. Velhasıl inşaat halen devam etmekte, bu kadar uzun sürmesinin nedeni ise para meselesi. Arada bir Barcelona halkından para toplanıp yapımına hız veriliyormuş, sonra tekrar duraklama dönemine giriyormuş. Bütün bu Gaudi hikayelerinden çıkardığım iki sonuç var: 1) İspanyollar turist çekmesi nedeniyle galiba bu Gaudi kilisesini özellikle bitirmiyorlar. 2) Gaudi'ye hem acıdım, hem kızdım. İnsan aşkı için hiçbir şey yapmaz mı? Sevdiğine açılamadığından onu başkasına kaptırması durumu hiç hoşuma gitmedi doğrusu. Ve rehberimizin anlattığı bir başka ilginç durum. Bu arada İspanya'daki rehberimiz Luci, İstanbullu. İstanbul'da yaşayan bir Türk vatandaşı. Sonraları bir İspanyolla evlenip (ki ikinci eşi olmalı) Barcelona'ya yerleşmiş, çocukları halen İstanbul'da yaşıyor, kendisi de gidip geliyormuş. Luci Paris'teki meşhur Eyfel kulesi ile ilgili bir gerçeği aktarıyor bizlere. Meğer Eyfel kulesi Barcelona'da bir fuar için yapılmış, altı ay teşhir edilecekmiş, kule fuara yerleştirilmiş fakat hiç beğenilmemiş. Demirler sökülmüş, hatta iki yıl boş bir arazide bekletilmiş. Sonra Fransızlar talip olmuşlar bu demir yığınına ve alıp Paris'e yerleştirmişler. İşte Paris'in sembolü meşhur Eyfel kulesi, bir zamanlar Barcelona'daki fuar için düşünülen fakat beğenilmeyip bir kenara atılan o demir yığını imiş. Oysa ki şimdi bu demir yığını, Paris'e epeyce turist çekiyor. Artık buna "şans" mı, "öngörü eksikliği" mi,ne derseniz deyin, İspanyollar bu treni kaçırmış bir kere. Gelelim şu benim çok itici, vahşi bulduğum ve "Hayatımın en büyük pişmanlıklarından birisi orada bulunmaktı" dediğim boğa güreşi olayına. Madrid ve civarında halen devam etmekle birlikte Katalunya bölgesinde (Barcelona da içinde) boğa güreşi yasaklanmış, hatta arenaya koca bir alışveriş merkezi yapılmış. Yine rehberimizin anlattığı bilgilerden bu şehirde kapıcı sisteminin ve bodrum katının olmadığını öğreniyoruz. Sokakların birbiriyle kesiştiği yerde hiçbir bina sivri köşeli değil. Yani köşe başlarında binalar bir açıyla dönüş yapıyor. Tüm bunlar yine Gaudi'nin fikri. Gördüğünüz gibi herşey Gaudi'de kitleniyor. Barcelona şehri imarlaşırken şehrin yapılaşma işini Gaudi'ye vermişler, o da şehrin mimarisinin güzel olması için elinden geleni yapmış. Bu dahinin fakülteden mezuniyeti bile ilginç. Gaudi, mimarlığını resmileştirmek için büyük şehre mimarlık fakültesine gider. Sıra mezuniyet sınavlarına gelir. fakültenin dekanı şöyle bir ifadede bulunur: "Mezuniyet için imzamı vereceğim ama, bir deliye mi bir dahiye mi Allah bilir!" İşte böyle sevgili okurlar, anlayacağınız Barcelona demek Gaudi demek, ancak ünü de haksız değil, onun yapıtları diğerleri arasında hemen farkediliyor, düşünün birbirinin benzeri sıkıcı binalar arasında renkli renkli yapıtlar, üzerlerinde çeşitli süslemeler, düz kat çizgileri yerine yuvarlak detaylar şehre değişik sevimli bir ambians katmış. Gaudi'li Barcelona'ya rağmen favorim Madrid olduğunu söylemeliyim. Bu gezi programında ne yazık ki yoktu ancak daha önce görme fırsatı bulmuştum, gerçekten çok etkileyici bir şehir. Ne yazık ki boğa güreşi olayı Madrid'de tüm hızıyla devam etmekte. İspanya'dan son bir not: Ekonomileri dibe vurmuş olmasına rağmen, işsizliğin had safhalara ulaşmasına rağmen Siesta (öğle tatili) tüm hızıyla devam ediyor,saat 13.00'de her yer kapanıyor,saat 16.00'da açılıyor. İtalya'da böyle. Bu Akdeniz ülkeleri sırtlarını turizme dayayarak çalışma işini biraz boşlamışlar gibi geldi bana, tam alışveriş, turistlerin dolaşma saatlerinde dükkan kapatıyorlar sonra da batıyoruz diye sızlanıyorlar. Güney sahillerimizde gece yarısına kadar kapılarını açık tutup da sabah yeniden işbaşı yapan dükkanlar geldi aklıma da, bazen ülkemize haksızlık yapıyoruz diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Gezimizin İspanya kısmı da böylece tamamlanmış oldu. Haftaya Fas'ta olacağız. Fas, tamamen ilginç bir ülke, kendine münhasır diyelim. Fas'la ilgili tuttuğum notları haftaya sizlere aktarmaya çalışacağım. Dilerseniz, bu ülke hakkındaki izlenimleri ve ayrıntıları okuyabilirsiniz. Yeniden buluşmak üzere hoşçakalın, sağlık mutluluk ve esenlikler sizlerle olsun... Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.