Aslında, artık uzun bir süre bu konuda bir şey yazmayı düşünmüyordum, son zamanlarda aynı şeyi sık sık gündeme getirdiğim için.
Ta ki televizyonda şu açıklamayı görene dek; “Son on yılda kadına yönelik şiddet olaylarının arttığına dair resmi bir bulguya, kayda rastlanılmamıştır. ”
Üst düzey bir devlet görevlisinin kendisine yöneltilen bir soru üzerine yaptığı bir açıklamaydı bu.
Yanlış mı görüyorum diye devamını izledim, hayır gözlerim ve kulaklarım beni yanıltmamıştı.
Bu üst düzey görevliye göre kadına yönelik şiddette hiçbir artış yoktu.
Ancak bu ifadeler acı çeken, işkence gören, horlanan, can veren kadınları kurtarmaya yetmiyor.
Çünkü gerçek tektir , ne kadar süslerseniz süsleyin, takke düşer, kel görünür.
Son on yılı, beş yılı, onbeş yılı bilemem, ama bildiğim şu, bu erkek egemen toplumda önceleri tokat yiyen, azarlanan kadınlar şimdi kurşunlara, bıçak darbelerine hedef oluyor kimi zaman.
Elbette sözüm, acı çekmek zorunda bırakılan, onurları ve yaşam hakları ellerinden alınan ve “kadınlara şiddet artmamıştır” diyenlere.
Dünyada seçme ve seçilme hakkını ilk elde eden kadınlardan biri olan, Kurtuluş savaşında bebelerini bırakıp cepheye silah taşıyan, askerlere üniforma diken, yeni kurulmuş bir ülkenin kalkınması için vatanın dört bir tarafında ayırım yapmadan görev yapan saygın Türk kadını şu anda adeta hedef tahtası haline gelmiş bulunmakta.
Aşkına karşılık vermedi, vur…
Nişandan vazgeçti , vur…
Zulme dayanamadı, babasının evine gitti, vur…
Artık seninle beraber olmak istemiyor, vur…
Kredi kartı borcun arttı, vur kadını, öfkeni çıkar…
Bunları bir tek ben okumuyorum ya, elbette sizler de görüp izliyorsunuz basından.
Ne yazık ki bu ülke sanki bir akıl tutulması yaşıyor, evdeki gariban kadını , bir de hastanede doktoru katletmek moda oldu.
Moda derken, bu benzetme çok abes kaçıyor ama sanki herkes bir diğerinden görüp cesaret alıyor.
Bu, çok tehlikeli bir durum.
Modanın tek bir zararı var, keseye. Çok çok cebini boşaltırsın. Ama bir cana kıyıp, bir ocağı söndürdükten sonra “Çok pişmanın ” demenin bir yararı yok.
Zaten gazetelerdeki “çok pişmanım” sözleri beni hepten çıldırtıyor. Ben onları samimi bulmuyor ve bu canilerin cezalarını hafifletmek için söylediğini düşünüyorum.
Kadın-erkek tartışmalarında kadının da hatası olabilir elbette, ama bu hatanın sonucu ne idamdır, ne de koca cellattır.
İşte asıl, toplumun bu noktaya getirilmesi lazım.
Ama, devletin en üst noktalarındaki bayan görevli bile, “kadına şiddet olaylarında artış olduğuna dair resmi bulguya rastlanmamıştır” derse, bu nasıl olacak?
Koca;eş, sevgili ya da her neyse, nazını, kahrını çeken, el üstünde tutması gereken kişiye saygılı davranmayı ne zaman öğrenecek?
Bırakın saygılı davranmayı, bu kadınları kim koruyacak?
Kadın sığınma evleri var biliyorum, ama hangi koşullarda, ve kaç kadın bunlardan yararlanabiliyor. Üstelik bir kadının yeni bir yaşam seçme hakkı olamaz mı? Dayak yiyip horlandığı bir adamdan medeni bir şekilde ayrılamaz mı?
Madem istemiyor, sevmiyor, dövmüyorsun, işte buyur babasının evine gitmiş, bir de gidip ne diye öldürüyorsun?
Ama yok, demek ki bazı adamlara evde hedef tahtası lazım. Aslında siniri bu hedef tahtasını elinden kaçırdığı için. Patrona kızdın vur, pahalılığa kızdın vur, çocuklara ayakkabı alamadın vur, yani hayatın acısını çıkaracak bir oyuncak…
Şimdi yalnızca bir günlük gazeteden (sadece bir günün olayları) ve “kadına şiddetin artış göstermediği (!) Türkiye'den kadın manzaraları…
” İzmir'in Buca ilçesinde uyguladığı şiddet nedeniyle 8 ay önce eşi V.O'dan boşanan D.K., ailelerin araya girtmesi ve 2,5 yaşındaki kızının babasız büyümemesi için- bir daha şiddet uygulamayacağı sözü veren V.O ile yaşadığı eve geri döndü.Eşinden ayrı yaşadığı dönemde kıskançlık krizine giren V.O., bu dönemde eşinin yalnız başına dışarı çıkıp çıkmadığını sordu.
Yemin ettirip getirdiği Kuran-ı Kerim'in üzerine el bastırmasına rağmen şüpheleri süren V.O iddiaya göre mutfakta kızdırdığı yağı D.K.'nın üzerine döktü.
Kıvranan D.K., anne babasını aradı. Hastaneye kaldırılan D.K'nın vücudunda 2. Derece yanıklar bulunmakta. Anne ve babası ise hastane kapısında nöbet bekliyor.”
İşte buyurun bakalım. Bu kadın esir mi? Farzdelim ki sokağa çıktı, ne olacak? Bu adam ayrı yaşadıkları dönemde sokağa çıkmadı mı? Böyle bir hakkı kendisine tanıyor ama eşine tanımıyor. Cezasını da biçmiş, kızgın yağda haşlamak. Ya bu olaylara seyirci olan küçük kızın ruh sağlığı ne olacak?
“Üzerine kuma getirilen kadın 4 çocuğuyla ortadan kayboldu!
Diyarbakır'da beş çocuk annesi S.U. (30) , dini nikahla yaşadığı eşi H.U'nun uzaktan akrabası 22 yaşındaki B.U.'yu üzerine kuma getirmesi üzerine yetmiş gün önce dört çocuğuyla birlikte ortadan kayboldu. Eşi ve çocuklarından haber alamayan H.U., gidebilecekleri her yeri aradığını ancak bulamadığını söyledi. Her gün kaldıkları eve giderek boş duvarlara bakıp kahrolduğunu anlatan H.U.,
İkinci evliliğimi ilk karımın isteğiyle yaptım. Hiçbir sorunumuz olmadı. Hep beraber gül gibi yaşıyorduk. Ta ki kendisi kaybolana kadar” dedi.
Her ne kadar şahıs böyle bir beyanda bulunmuşsa da ben pek inanamadım doğrusu. Neden bir kadın kocasının tekrar evlenmesini istesin ki?
İstedi ise neden çocuklarını alıp çeksin gitsin?
Belli ki gururuna yediremedi.
Vatandaş bu soruları vicdanına sorup cevabını da kendine verebilir.
Bu olay, kadın cinayetleri için bir örnek olmayabilir ama “acı çeken kadın”, “erkeğin zulmü” başlıkları için iyi bir örnek.
Bir adama beş çocuk vereceksin, ve daha otuz yaşına yeni gireceksin, emekli sayılıp eve yenisini getirecekler. Peki bunları yapan adam hiç yaşlanmaz mı? Öyle ya, onun yaşı yerinde mi sayıyor?
Bölgesel bir sorun, oralarda öyle, diyebilirsiniz ancak bu iletişim çağında şimdiye kadar bu kabuk çoktan kırılmalıydı diye düşünüyorum.
Erkeğin “Gül gibi geçinip gidiyorduk” kafası kadının beş çocuğuyla onu terk edişi, kabullenemeyişi…
Yine de birşeyler değişiyor olsa gerek…
Uzun sözün kısası;
Ülkemizin Doğu yöresinde yaşayan kadınlar Batı yöresinde yaşayanlarla eşit haklara sahip olsunlar derken, onlar için iyilikler dilerken, bu sefer koşullar ve dengeler farklı yönde değişti, ne yazık ki kadınlar için can güvenliği adına yöresel farklılık ortadan kalktı.
Bu tehlikeli virüs dört bir tarafa yayıldı.
Birileri buna bir şekilde “dur” demeli.
Kadına yönelik şiddetin gün geçtikçe yaygınlaştığını inkar etmek sadece bu şiddeti uygulayanlara cesaret vermektir.
Gerçek yalnızca bir tanedir ve asla üstü örtülemez.
Haftaya buluşmak üzere.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.