Zamanını geçirmiş olsam da, o büyük yıldönümü-nü, 30 Ağustos'u anmalıyım. Bakınız, 26 Ağustos 1922'de başlayıp, 30 Ağustos 1922'de sona eren bu en büyük zafer için Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Nutuk'ta ne söylemiş: “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat Türk ordusunun, Türk Subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kez daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur….” ….. Aradan tam doksandört yıl geçti. 30 Ağustos 2016'ya gelindi. Türkiye'nin dört bir yanında halk, coşku içinde bayramını kutladı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda Ankara'da, Anıtkabirdeydim. Yazmıştım, muhtemelen okudunuz. Neredeyse tüm ülke Ata'sına koşmuştu, kalabalıktan içeriye zor girebilmiş, mozoleye hiç ulaşamamıştık… Dünyada, ölümü üzerinden bunca yıl geçtikten sonra, böyle ziyaret edilen, böyle saygıyla anılan, sevgiyle yadedilen bir lider var mıdır sizce? Hiç sanmıyorum… x x Bu ülkeye bağımsızlık zaferini kazandırmış Başkomutanın Gazi Mustafa Kemal'in zafer elde ettiği tarihe rastlayan 30 Ağustos'un yıldönümünde, bir kanalda Atatürk ve Cumhuriyet'e yönelik tartışmalar yapılıyor, programa konuşmacı olarak katılan bir emekli asker, “Yıkılmış bir imparatorluktan Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlet kurmuş, silah arkadaşları ve bütün Türk Milletinin desteğini almış Mustafa Kemal Atatürk'ü 30 Ağustos gecesi tartışmaya açmak, onu birtakım vasıflarıyla eleştirmek benim şahsen kaldırabileceğim bir şey değil. Ben bunu kabul edemiyorum. Herkes istediği kadar konuşabilir. Bu ifadeler de devam edecek. Ben çok teşekkür ediyorum davetiniz için. 30 Ağustos'un tekrar bütün milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, bütün milletimizin bayramını kutluyorum ve ayrılıyorum…” O gece bu yayını izlemedim, haberi basından öğrendim. Otuz Ağustos Zafer Bayramı gecesi, zaferin mimarı tartışmaya açılıyor, aleyhinde yorumlar yapılıyor… Oysa ki bugün oluşan bu özgür söyleyişi ortamı bile, o günün kahramanlarının ve kahramanlıklarının sayesindedir. x x Ata'yı sevmek, yalnızca Anıtkabir'i ziyaret etmek değildir. Onu anlamak, eserle-rini okumak, yolunu izlemek gerek. Kendimiz, ülkemiz ve gelecek nesiller için. x x Dünya Atatürk'ü yüz yıldan fazladır tanıyor. Hem de iyi tanıyor. Gorbaçov, Churchill, Che Guevara ve diğerleri… Che demişken, hakkında biraz bilgi vereyim. Arjantinli, 14 Haziran 1028 doğumlu. Dünyadaki sosyalist-devrimci hareketlerin sembolü olarak tanınır. Tıp tahsili yapıp, doktor olmasına rağmen ömrü mazlumların yanında savaşarak geçmiştir. Küba devrimi safında da yer aldığından Küba vatandaşı olmuştur. 9 Ekim 1967'de Bolivya'da öldü. Ömür çatışmalarla ve çok zor koşullarda geçen Che'nin “ezilenlerin” yanında yer almak için ülke ülke dolaştığı, ömrünü bu uğurda harcadığı yazılır, çizilir… Bu nedenle bir sembol haline gelmiştir. Makamı, mevkiyi, Küba'da bakanlığı bırakıp diyar diyar dolaşır, mazlumların mücadelesini katılır. Gündemde ya, onun için yazıyorum… Bilmeyen bilmez de, bilen de iyi bilir Che'yi… Öldüğünde de çantasından Atatürk'ün Nutuk'unun çıktığını da bilir… İşte 30 Ağustos'tan, Ata'dan Che'ye bu yüzden geldik. Ne ilginç değil mi? Gorbaçov'un masasının üzerinde heykelciği, Che'nin çantasında “Nutuk” eseri… Fazla söze gerek var mı? x x Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim basın toplantısı yaptı, ben de izledim. Konu ağırlıklı olarak kadroya alınmayan futbolcularla ilgiliydi. “Bana yapılmamıştı, Türk Milletine yapılmıştır” anlamında birşeyler söyledi. İleride kadroya alabileceğine dair ipucu verdi. Sözkonusu futbolcular Arda Turan, Gökhan Gönül, Hakan Balta falan filan… Evet, kendisi tam yetkilidir, öyle uygun görmüştür, istediğini oynatır, istemediğini oynatmaz da; Bu oyunculara bir söz hakkı vermemek, kendilerini savunamadan yargısız infaz etmek, isim vermeden de olsa (herkes kimlerin kastedildiğini biliyor) milyonların önünde bu şekilde açıklamalarda bulunmak, bence hiç hoş olmadı. Milli Takım Kampında neler yaşandığını bilmiyor olsam da, Sayın Terim'in prim olayını krize dönüşmeden kapatmasını beklerdim, dilerdim. Arda Turan için Milli formayı giymek ne kadar büyük bir kayıpsa Milli Takım için Arda'nın yokluğu da bir o kadar eksiktir. Bakınız 0-0 biten Türkiye-Rusya hazırlık maçı…. Üstelik bu futbolcu, bu sezon Barcelona'da, La Liga'ya fırtına gibi girmişten… x x Hiç kimse bu formadan büyük olamaz, bunda Terim'le hem fikirim. Hemfikir olmadığım nokta, olayların bu boyuta kadar getirilmesi ve karşıdakilere söz hakkı tanınmaması… Milli formayı taşıyan futbolcuların önceliğinin para olduğuna inanmıyor, inanmak istemiyorum.. Doğru olan uzlaşmak ve Türk futbolunun kazanması. Beklentimiz budur… x x Gelelim son konuya. Ben ortaokuldayken televizyon geldi Türkiye'ye. (Kıymetimi bilin hiçbir kadın böyle yaşını açık etmez) Üniversite ikinci sınıfta otomatik telefona kavuştuk. İş yaşantımın ortalarında cep telefonuyla tanıştık. Sonra, akıllı telefonlar… Hatta, öyle akıllılar ki, hepimiz yanında akılsız kaldık. Beş yaşındaki çocukların bile telefonu akıllı. Veee, asrın icadı (!) selfie (özçekim) olayı….. Ben bu selfie olayına çok gülüyorum. Yapıyorsanız alınmayın da, yani orada, burada, dağda, derede özçekim yapıyorsunuz da ne oluyor? İnsanlar bu selfie yüzünden şekilden şekilde giriyor, köprüden aşağı düşen mi istersin, direğe çarpan mı istersin, arabanın altında kalan mı? İşte son günlerin iki selfie kazası, ancak gülünmez, ağlanır: On gün önce açılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ndeki ilk kazanın nedeni “Selfie” Tır sürücüsü aracı durdurup selfie çekerken, arkadan gelen diğer tır çarpıyor, selfie çeken, kendi tırının altında kalarak hayatını kaybediyor. Diğer olay Konya'dan. Bir lise öğrencisi, arkadaşıyla tren garının üzerindeki bir yük vagonun üzerine çıkarak selfie çekmeye çalışıyor ancak, vagonun üzerinden geçen yüksek gerilime kapılarak beton zemine düşüyor. Vücudunun büyük bölümü yanan genç, Ankara Gülhane Hastanesi'nde yoğun bakımda… x x Millet olarak “cep telefonuyla konuşma” olayını nasıl abarttıysak, aynı başarıyı (!) selfie konusunda da gösterdiğimiz kesin! Ancak dozu kaçınca işte böyle istenmeyen durumlarda söz konusu olabiliyor…. Siz siz olun, her şeyi tadında bırakın… Haftaya buluşuncaya dek Esen kalın Hoşça kalın, Sevgili okurlar… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.