Geçmiş günlerin gazetesinden bir haber: “Bir vakıf başkanı hakkında, 23 Ocak 2013'te, “altı yaşında çocukların evlenebileceğini” söylediği iddiasıyla, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca; “halkı kanunlara uymamaya tahrik” ve “suç işlemeye alenen tahrik etme” suçlarından yürütülen soruşturmada “takipsizlik” kararı verildi. Kararda şöyle denildi: “Konuşma bir bütün olarak ele alındığında, erken yaşta çocukların evlendirilmesinin doğru olmadığının anlatıldığı, şeriat hükümlerine göre buluğ çağından önce de evlilik olabileceğini, ancak istismarın önlenmesi için ulemanın evliliğe alt sınır getirmeyi uygun bulduklarını, mal ve cinsellik uğruna çocukların heder edilmemesi için küçük yaşta evliliklerin önüne geçildiğini belirttiği anlaşılmıştır.” Savcılık kararında ayrıca beyanların, Anayasa'nın “düşünce ve kanaat özgürlüğü”, “düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü” dikkate alınarak, düşünce açıklamanın, bilgi verme ve eleştiri sınırlarında kaldığı …belirtildi! … Bu satırlardan anladığım şu; Bu vakıf başkanı, şeriat hükümlerine göre buluğ çağından önce evlilik olmasının bir sakıncası olmadığını, ancak çeşitli nedenlerle ulemanın (!) evliliklere alt sınır getirmeyi uygun bulduğunu beyan ediyor ve verilen kararda düşünce ve kanaat özgürlüğüne atıf yapılarak takipsizlik sonucuna ulaşılıyor… Şeriat, ulema, altı yaşında evlilik ve düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü… Peki, ya küçük yaşta evlendirilen çocukların düşünce özgürlüğü, o ne olacak? O yaşta düşüncelerinde ve ideallerinde “evlilik” olduğunu hiç sanmıyorum… Küçük çocukların hayallerinde “iyi bir eğitim almak”, “düzgün bir insan olarak yetişmek”, “ileride seçeceği ya da icra edeceği meslek” olmalı, bir gelinlik değil… Zaten sırası gelince, o da olacak ancak bu bir amaç değildir, yalnız yürüdüğün yolda, yanına bir hayat arkadaşı almaktır, sevgidir, aynı yöne birlikte bakmaktır. Küçük çocuğunuza, ya da torununuza bir bakınız ve birilerinin onlar için reva gördüğü bu geleceği düşününüz. Üstelik, açıkça dile getirilen bu düşünce tarzı, “düşünce açıklamanın, bilgi verme ve eleştiri sınırlarında kalma ” durumu olarak yorumlanıyor!... … Erken evliliklerin şiddeti beraberinde getirdiği ise kanıtlanmış bir gerçek… Bir gazetenin 17 Mart 2014 tarihli haberine göre, ülkemizde kadınların yüzde yirmialtısının (dörtte birinden fazla) onsekiz yaşından önce evlendiği, fiziksel şiddetin, erken evlenen kadınlar arasında yüzde kırksekiz, onsekiz yaşından sonra evlenen kadınlarda ise yüzde otuzlar oranında olduğunun gözlendiği yazıyor. Erken yaşta evlilik nedenleri ile ilgili olarak Türk-İş Kadın İşçiler Bürosundan Hülya Uzuner'in yorumları bu sosyal soruna ışık tutmakta: “Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde eğitimin niteliksiz ve yetersiz oluşu, dayatmacı ataerkil yapı, toplumsal değerler, gelenek-görenekler, işsizlik ve yoksulluk gibi nedenler kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmelerine neden olmaktadır. Bu da, farklı sorunları beraberinde getirmektedir. Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi, kadının toplumda yerinin olmadığının da bir kanıtıdır. … Kadın ve kız çocuklarının toplum ve çalışma hayatında yaşadığı sorunlar, yalnızca “İnsan Hakları”” kavramının değil, aynı zamanda “Kadının İnsan Hakları” kavramının da önem kazanmasını sağlamıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların hak eşitliğine ve daha geniş bir özgürlük içinde toplumsal gelişmeye ve daha iyi bir yaşam düzeyi sağlanmasına yer vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti anayasası, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik yeni düzenlemede eşitlik ilkesi başlıklı 10. Maddede, “Cinsiyet, dil vs. ayrımı gözetilmemesi” yer alırken, “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir” ibaresi eklenmiştir. Ancak ulusal mevzuat ve taraf olunan uluslararası sözleşmeler, kadın ve kız çocuklarının ayrımcılığa uğramasına engel olamamaktadır. Uluslararası, Stratejik Araştırmalar Kurumu, Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin “Evlilik mi, evcilik mi” başlıklı çalışmasında, uluslararası anlaşmalarda on sekiz yaşın altında yapılan her evliliğin “erken evlilik”, evlendirilen kız çocuklarını çocuk gelin ve bireyin ruhsal ve fiziksel gelişimini tamamlamadan yaptığı evlilikleri erken evlilik olarak tanımlamaktadır. Araştırmada erken ve zorla evliliklerin, hem erkek hem de kız çocuğu için çocuk hakları ihlali olduğu ifadesi yer almakla beraber, özellikle kız çocuklarının erkeklere göre çok daha erken yaşta evlendirilmeleri ve bu evliliklerin kız çocukları açısından daha ciddi sorunlar yaratıyor olması nedeniyle, erken evliliklere yönelik yapılan çalışmaların daha çok kız çocukları üzerine yoğunlaşmasına sebep olduğu belirtilmektedir. … Sonuç olarak erken yaşta yapılan evlilikler, toplumda kadına karşı yapılan ayrımcılığın ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin boyutlarını gözler önüne sermektedir. Kız çocuklarının geleceğe dair beklentilerini köreltmekte ve hayata dair bir bakış açılarının oluşmamasına yol açmaktadır. Buradan hareketle, erken yaşta evliliklerin önüne geçilmesi için öncelikle kız çocuklarının eğitimine önem vermeyen ailelere yönelik özel yasalar yapılmalıdır. Ebveynlere erken yaşta evliliklerin, çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği konusunda eğitimler verilmelidir. İşsizlik nedeniyle kız çocuklarının erken yaşta evlenmesine neden olan ebeveynlere istihdam alanları yaratılmalı ve yoksulların yaşam düzeyi geliştirilmelidir. “Kocasına daha iyi itaat eder” düşüncesi ile kız çocuklarını erken yaşta evlendiren zihniyetin değişim ve dönüşümünü sağlamak amacıyla konu ile ilgili kurum ve kuruluşlar ortak çalışmalar yaparak gerekli önlemleri almalıdır. Yanlış din algılarının değişimi ve diyanet İşleri Başkanlığı halkı bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. … Hülya Uzuner'in, ancak bir kısmını aktarabildiğim bu ayrıntılı bilimsel çalışmasında, toplumumuzda kadının yeri, erken evlilik nedenleri ve çözümleri hakkında önemli tespitler ve çözüm önerileri yer almakta… İki bakış, iki görüş… Birisi altı yaşındaki çocukların evlenmesini normal karşılarken, diğeri çocuk gelinlere çare önerileri sıralıyor… Bu çağda, bu zamanda böyle bir yazıyı kaleme almak zorunda kalmak gerçekten utanç verici… Ancak çözüm anahtarının yine de bu toplumda olduğunun bilinciyle, sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyorum. Haftaya buluşuncaya dek esen kalın. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.