Onbeş yıl önce yapılan bir araştırmadan bahsedeceğim. Ki, bugün risk daha fazla. 11 Şubat 2003 tarihli Doğal Hayatı Koruma Derneği Türkiye temsilciliğinin verilerine göre, yeryüzündeki tüm canlılar için yaşamın temel kaynağı olan su giderek tükeniyor. Şimdi nereden çıktı bu su olayı derseniz, elbette bir gazete haberinden diye yanıtlarım. Habere göre kuraklıkla mücadele eden Güney Afrika Cumhuriyeti'nin başkenti Cape Town'da şehir suyunun bittiği açıklandı. Üçbuçuk milyon nüfuslu Cape Town, modern çağda içme suyu tükenen ilk büyük kent oldu. Birleşmiş Milletler uzmanları, “Su stresi” adı verilen bir durum yaşandığını ve aralarında İstanbul'un da olduğu 11 şehrinin 2030'a kadar benzer bir durumla karşılaşabileceğini dile getirdi… …. Şimdilik muslukları açıp akan suyun sesini duyuyoruz ya, yaklaşan tehlike aklımıza bile gelmiyor, nasılsa akıyor. Oysa ki durum öyle değil. Konu, yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünya için alarm çanları çalmakta. 22 Şubat 2014 tarihli bir araştırma bizi şöyle aydınlatıyor: “Su medeniyetlerin etrafında kurulduğu, bilim insanlarının başka gezegenlerde hayat emaresi olarak aradığı, her türlü teknolojik gelişmede kaçınılmaz olarak kullanılan yeryüzünün en büyük zenginliği ve hayatın olmazsa olmazıdır. Ancak küresel ısınma, hızlı nüfus artışı, çevre kirliliği ve endüstriyel atıkların arıtılmadan doğrudan su kaynaklarına karışması gibi sebeplerle tatlı ve temiz su kaynakları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bütün dünya halkları tehdit eden bu sorunun çözümüne yönelik özellikle gücü elinde bulunduran devletlerin su kaynaklarının korunması için yeni bir politikalar üretmesi gerekmektedir. Zira bu ülkeler hem su tüketiminin en fazla olduğu hem de su kaynaklarını en çok kirleten ülkeler olarak bu durumdan sorumludur. Dörtte üçünün sularla kaplı olduğu dünyamızdaki suyun % 97,5'i tuzlu su, % 2,5'i tatlı sulardan oluşmaktadır. Ülkemiz yeryüzündeki tatlı su miktarının yalnızca yüzde birine sahiptir. Kanada, Kuzey Amerika, Orta ve Güney Amerika, Avrupa'nın Kuzey bölgeleri, Asya'nın Kuzey kesimleri ve güneyindeki Ekvatoral yağış alan bölgeler dünyanın tatlı su kaynakları bakımından zengin ülkeleri olarak görülürken, Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya'nın bir kısmı tatlı su kaynakları konusunda en fakir bölgelerdir. Çok yakın bir gelecekte tüm dünyanın karşı karşıya kalacağı susuzluk tehlikesi, dolaylı da olsa küresel ısınma ve hızlı nüfus artışının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişiklikleri bu oranların dağılımında dünya genelinde çeşitli etkilere sahiptir. Bu etkilerin başında tatlı su kaynağı olarak görülebilecek olan kutup buzullarının küresel ısınmanın etkisiyle eriyerek denizlere karışması gösterilebilir. Ayrıca sıcaklığın artmasıyla buharlaşan tatlı suyun atmosferde birikmesi ve ani soğumaların yaşandığı dönemlerde aşırı yağışlar şeklinde yeryüzüne inmesi de önemli bir doğal felaket olan sellere neden olmaktadır. Her ne kadar yağışlar yer altı ve yer üstü kaynaklarına katkıda bulunuyor görünse de yeryüzüne kümülatif olarak inen yoğun yağmur suları sellere sebebiyet vererek kaynak oluşturabilecek suyun doğrudan okyanuslara ve denizlere karışmasına yol açmaktadır. Ayrıca Dünya nüfusunun artması ve buna bağlı olarak tarımsal üretimin fazlalaşması ile daha çok suya ihtiyaç duyulması da su kaynaklarının tükenmesinde önemli etkenlerden biridir. 2. Dünya Savaşı'nın ardından artarak devam eden şehirleşme ve beraberinde ormanlık alanların yok edilmesi, modernleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte bazı ülkelerde yaygınlaşan su odaklı yaşam alışkanlıkları da (bahçe sulama, araba yıkama, çamaşır ve bulaşık makinesi kullanma, geniş golf sahaları kurma, endüstriyel alanda suyun soğutma sistemi olarak kullanılması, vs., vs.) suya yönelik gereksinimleri arttırmaktadır. Ancak artan talebe karşın teknolojik gelişmelerin gerek su tasarrufu, gerekse arıtma sistemlerinin yaygınlaştırılması konusunda yeterli gelişmeyi göstermemesi, insanlığı gelecek birkaç 10 yıl içinde susuzlukla karşı karşıya bırakacaktır. Bugün dünya nüfusunun üçte biri tatlı suya erişimde sıkıntı çekmektedir. Acil olarak tedbir alınmazsa 2030 yılında bu oranın toplam nüfusun üçte ikisine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Gelecek yarım yüzyılda değer yüzdesi olarak petrolün yerini alacak olan su, devletlerin su kaynaklarını özelleştirmeye başlamasıyla daha da girift bir konu halini alacak görünmektedir. Özelleştirmeler sonucunda suyun kullanımının belli ülkelerin tekeline geçmesi durumunda, zaten orantısız dağıtılan yeryüzündeki tatlı su kaynakları, gerek gelişmekte olan gerekse geri kalmış ülkelerin suya erişim konusunda büyük sıkıntılar yaşamasına neden olacaktır. Bir başka felaket senaryosu da, yakın bir gelecekte patlak vermesi beklenen su savaşlarıdır… Oysa ki pek çok bilim adamına göre su bir emtia değil, bir insan hakkıdır. Dolayısıyla bu olaya güç ve “yeni petrol” anlayışı ile, kâr kapısı gibi görerek bakılmamalıdır…” … Konu, susuz kalma ihtimali olan metropollerden buralara kadar geldi. Bilgilendim, bilgilendirmek istedim. İnsan bünyesi açlığa dokuz gün dayanırken, susuzluğa en fazla üç gün dayanabiliyor. Bu nedenle bu bilindik konu, çok ama çok önemli. Umarım yapılan çalışmalar olumlu sonuç verir de, insanlık susuzluk sınavı vermek zorunda kalmaz. Zira bu sınavın sonucu başından belli. Sevgili okurlar bugünlük bu kadar. Haftaya yeni bir konuda buluşunca dek Şimdilik esen kalın, hoşça kalın… (Kaynak= Mervenur Lüleci Karadere – 22.02.2014) Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.