Bir kişilik sorunun temeline inilmeye çalışıldığında hekimlerin, uzmanların söylediği ilk söz:
“Çocukluğuna inmek lazım, çocukluğuna dönelim” olur. Demek ki insanların çocukluğunda yaşadıkları, tüm hayatını etkiliyor. Mutlu bir çocukluk geçirenin mutlu bir yaşam, olumsuz bir çocukluk geçirenin mutsuz bir yaşam sürdürme olasılığının daha fazla olduğunu söyleyebiliriz o halde.
Bunu ben değil, uzmanlar söylüyor.
Psikolojik bir rahatsızlıkta ilk irdelenen çocukluk olduğuna göre…
Geçtiğimiz günlerde bir gazetenin hafta sonu eki çocuklukta yaşanan şiddet konusunu ele almış ve Türkiye'de her iki çocuktan birinin şiddete maruz kaldığı noktasına ulaşmış.
İnsanın tüm hayatını etkileyen ve kişiliğinin gelişmesinde bu denli önemli rol oynayan çocukluk sürecinin ülkemizde bu şekilde yaşanıyor olması çok acı bir durum elbette.
Belki de toplumsal şiddetin, kadınlara yapılan saldırıların, olayların kaba kuvvetle çözülme eğiliminin bir bakıma çocuklukta yaşananlarla bir bağlantısı olabilir.
Ancak, bugün kadın cinayetlerinin ve kaba kuvvetin nedeni buna bağlanamaz, çünkü çocuğa uygulanan şiddet cinsiyet ayırımı gözetmiyor, hem kız, hem oğlan çocuğuna uygulanıyor, bugün ortaya çıkan sonuç ise başka, hangi sosyolojik nedenden- uzmanlar bilir- yalnızca kadını hedef alıyor.
Ne ifade etmek istediğimi yansıtabildim umarım.
Gelelim asıl konumuz olan “çocuğa şiddet” olayına.
Yazılan habere göre:
- Türkiye'de yapılan araştırmalar, çocukların şiddet mağduru olduğunu gösteriyor. Bu araştırmalara göre, her iki çocuktan biri şiddet mağduru. İşin daha da kötü yanı, çocuklar daha çok dört-sekiz yaş grubu arasında fiziksel şiddete maruz kalıyor. Çocuk eğer sıfır-altı yaş arasında şiddete uğramışsa ya da tanıklık yapmışsa kişisel gelişiminde geri dönüşü olmayan hasarlar olabiliyor.
Şiddeti uygulayan ise genellikle yirmi yaş altı anne babalar. Türk aile yapısı ve çocuklar üzerindeki şiddet konusunda yapılan araştırmalar ilginç sonuçlar ortaya çıkarmış:
- Aile içi şiddetten en fazla etkilenen çocuklar.
- Çocukların sağlıklı büyüyecekleri bir ortam yaratmaktan sorumlu olan yetişkinler ne yazık ki onlara büyük zararlar verebiliyorlar.
Yine bu araştırmaya göre,
Şiddete uğrayan çocuk saldırganlaşır ve zamanla şiddet uygulayan çocuğa dönüşür. Bugün eşini döven erkek, çocuğunu döven annenin geçmişinde hep şiddet vardır.
Görüldüğü gibi şiddet çemberi kuşaklararası aktarılıyor ve şiddetin yaygın olduğu bir toplum açığa çıkıyor.
Ailesinden dayak yiyen çocuk daha çok saldırganlaşıyor, daha çok karşı geliyor, suça yatkın hale geliyor ve daha çok içine kapanıyor.
İçine kapanan ve okulda davranış problemleri gösteren çocuk, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından etiketleniyor, gözden çıkarılıyor ve dışlanıyor.
Oysaki dayağın bir disiplin aracı olarak kullanılmadığı evlerde büyüyen çocuklar daha çok gülüyor, daha az saldırgan davranışlar sergiliyor, daha yaratıcı oluyor ve daha çok kendisine güveniyor.
Yazıda, şiddet gören çocuğa nasıl yaklaşılacağı da açıklanmış:
- Şiddet görüyor olmak çocuğun içine kapanmasına ve kendisini güvende hissetmemesine neden olur. Onları korumak için şiddet gördükleri ortamlardan uzaklaştırmak gerekir. Mağdur çocukların yaşadıkları travmatik etkileri atlatabilmeleri için yetişkinlerin sevgi ve ilgilerinin yanı sıra güvende hissettikleri bir alana da ihtiyaçları bulunmaktadır.
**
Aile ortamında şiddete maruz kalan çocuğu öğretmeninin ve okulunun desteği ile iyileştirmek mümkün.
Öğretmenler ve okul rehberlik servisleri çocuğu içinde bulunduğu sistem ile birlikte ele almalı ve sadece çocuğu değil, aileyi de çocuk eğitimi ile ilgili destekleyerek güçlendirmelidir.
Çocuğa yönelik şiddet halk sağlığı sorunu olarak ele alınmalı. Şiddet uygulayan anne, babalar ile çocuğun çevresinde yer alan tüm yetişkinler birlikte desteklenmelidir. Çocuğa bakım veren kişilerin sosyal destekleri artırılmalı, öfke kontrolü ve çocuk eğitimi konularında eğitimler almaları sağlanmalıdır. Okul rehberlik servisinde anne babaları destekleyen yaklaşımlar benimsenmeli, gerektiğinde aileler ruh sağlığı hizmeti veren kliniklere yönlendirilmelidir. Fiziksel ve duygusal olarak çocukların psikolojik iyilik halinden sorumlu anne babaların sağlıklı düşünebilme ve davranabilmelerine katkı sağlamak tüm kamu kuruluşlarının görevi olmalıdır.
**
Bu yazıyı okuyunca, sizinle paylaşmaya karar verdim. “Türkiye'de her iki çocuktan birinin” şiddete maruz kalıyor olması, gerçekten çok yürek burkan bir oran. Elbette işin başında eğitimsizlik geliyor olmalı. Elinin altında ufacık bir yaratık, senden güçsüz, sana muhtaç , sevgiyle, her şeyiyle sana bağlı, insan ona nasıl şiddet uygulayabilir ki? Bazen hayatın öfkesini çıkarmak için, bazen çocuğun diliyle konuşmayı bilmediği için, sonuçta güçlünün güçsüze zulmü.
Ha kapının önündeki zavallı bir hayvana işkence yapmışsın, ha çocuğunu dövmüşsün, benim için hiç farkı yok.
Biraz sonra ebeveyn yaptığından pişman olup, çocuğunu kollarına alıp, sevip okşasa bile o çocuğun yaşadıkları bakın ileride, yaşamında ne tür etkiler bırakıyor.
Çocuğa şiddet uygulanmasına bile gerek yok, sevgisiz, hoşgörüsüz aile ortamları da mutsuz, umutsuz bireyler yetişmesine neden olabiliyor. Bir teşhis de benden: şiddet gören çocuk bazen de pasif, içine kapanık, korkak bir kişiliğe sahip olarak yetişebilir. Kendine güvensiz, mutsuz bir gelecek zamanında gördüğü aşırı baskının doğal bir sonucudur.
İşte onun için ilk soru hep “Çocukluğuna dönelim” olur.
Çocukluk dönemi, bu derece önemli.
“Şiddeti hangi anne ve babalar uyguluyor” sorusunun cevabı,
Genellikle yirmi yaş altı anne ve babalar olmuş, araştırmanın sonucunda.
Yani, çocuklar çocukluğunu yaşayacak,
Çocuk sahibi olma olgunluğuna erişecek,
Sonra ebeveyn olmaya kalkışacak.
Fiziksel olarak ana-baba olabilmek önemli değil,
Zaten tüm erişkin canlılarda bu kapasite var,
Önemli olan, beyinsel, ruhsal olarak buna hazır olmak.
Zira dünyaya gelen tüm canlılar sağlıklı bir ortamda yaşamayı hak ediyor.
Çünkü dünyaya gelmek onların değil, onları dünyaya getirenlerin seçimi.
Haftaya buluşmak dileğiyle…
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.