Gündem yine dopdolu ve çok yoğun. Öğrenci yurtlarının ve öğrenci evlerinin ayrıştırılması tartışmaları mı dersiniz, diyanetin erkeklerin taktığı küpe ve yaptırdıkları dövmeler hakkında yaptığı açıklamalar mı dersiniz, bunların hepsi üzerine köşe yazısı değil roman dahi yazılabilir. Ancak; Bugün benim üzerinde durmak istediğim ve içimi çok acıtan bir başka konu var: Çocuk Gelinler… Sabah kahvaltı haberlerini izlerken acı gerçekler bir bir insanın yüzüne çarpıyor. Onbir yaşında evlendirilenler, onüç yaşında doğuma getirilenler, onbeş yaşında koca dayağı nedeniyle hastaneye kaldırılanlar, daha neler neler… Bu gerçekler çocuk gelinlerin hastane yetkililerince ihbarı sonucu ortaya çıkıyor elbette. Tabi hiç birinin resmi nikahı yok, yaş durumu nedeniyle olamaz da. Çocuk gelinlerin resmi nikahı yok, muhtemelen bu evliliklere onayları da yok. Bir çocuğun kapı önünde oynarken, oyun çağındayken hayali midir evlilik? Okuyacak, bir meslek sahibi olacak, hayatını kazanacak, sonra özgür iradesiyle kendi seçtiği ve onayladığı kişiyle evlenecek. Mantık böyle söylese de istatistikler başka şeyler gösteriyor. Hayat sizin ama sizin yerinize başkaları karar veriyor, ne büyük haksızlık. Ben bu konuda en çok kız çocuklarının anne ve babalarını suçluyorum, damat bile baştan hiç değilse bir yabancıdır, insanın kanı, canı nasıl kıyar evladına? Ya bir boğazdan kurtulmak için, ya başlık parası için olmalı, başka bir açıklama bulamıyorum. Doğurmasaydınız kardeşim o zaman bakamayacağınız kadar çocuk, doğurup doğurup hayatları karartmaya, küçük canları mutsuz etmeye ne hakkınız var? Yine sabahki kahvaltı haberlerinden ve çocuk gelinlerden devam ediyoruz - zaten bu haber üzerine bu konuyu yazmaya karar verdim - olay Samsun'da geçiyor, onbir yaşındaki imam nikahlı çocuk gelini kocası(!) dövüyor, dövüyor, komaya sokuyor, tabi hastaneye gitmesi gerek, dövdüğü belli olacak, çok zekice bir plan yapıyor(!), attığı dayak anlaşılmasın diye, kaza süsü vermek için komadaki çocuğun bir de motosikletle üzerinden geçiyor! Akla bakın! Kurtardın mı bari kendini… Bu çocuk dayaktan ve komadan kurtulsa bile bu kafadaki bir adam zaten başka bir neden bulur, gelecekte devamını getirir. Ancak suçlu yalnızca imam nikahlı koca mı? Elbette hayır. Bu olayı yazarken rahmetli babaannemi hatırladım. Kendisi anlatırdı, dokuz yaşında nişanlanmış, onbir yaşında evlenmiş. O da bir çocuk gelinmiş. Kocası erken yaşta vefat edince ömrünün çoğunu dul ve hasta olarak geçirmiş. Bundan otuz yıl önce 84 yaşında vefat ettiğine göre; evliliği yüzyıl öncesine dayanıyor diyebiliriz. Muhtemelen o zamanın adet ve koşulları öyleydi (Yine de bir çeşit cinayet olarak kabul ediyorum) aradan geçen bunca zaman içinde hâlâ bu konuları konuşuyor olmak insanın yüreğini acıtıyor. Biz çocukken babannemin bu öyküsünü içimiz burkularak dinler, “Nasıl olurda bu yaşta evlenilir?” diye vahlanırdık, düşünüyorum da şu geldiğimiz noktada de değişen birşey olmamış. Üstelik şimdi işin bir de şiddet boyutu var. Polis Akademisi Başkanlığı, Antalya'da bir sempozyum düzenleyerek çocuk gelinler konusunu ele aldı. Birtakım verilerin açıklandığı bu toplantıda Birleşmiş Milletler araştırması da ortaya kondu. Buna göre Türkiye çocuk evliliklerinde Kongo, Afganistan, Uganda, Nijer, İran ve Irak'tan hemen sonra gelmekte. -Evlendirme nedenlerinin çoğu başlık parası, -Kendilerinden yaşça büyük kişilerle evlendiriyorlar, -Çocuk gelinlerin yüzde 35'i ikinci eş konumunda (Zaten biliyorsunuz kanunen ikinci eş diye bişey yok.) -Türkiye'de evlenen her 3 kişiden biri 18 yaş altı çocuk. Bunlar sempozyumda sunulan bilgiler. Babannemin çocuk gelinliğinin üzerinden tam 100 yıl geçti ve günümüz Türkiyesin'de varılan nokta bu. ** Kadın, alınıp satılan bir varlık değil bir bireydir, bir insandır. Onu yetiştirip topluma kazandırmaktan dünyaya getiren ailesi sorumludur. Dünyaya gelmek kendi tercihi olmadığına göre, dünyaya getiren her türlü mesuliyetini yerine getirmekle yükümlüdür. Aksi şekilde davranan kız ve erkek çocuklarını ayıran, kız çocuklarına aşırı baskı ve şiddet uygulayan aileler gerekli cezaya çarptırılmalıdır. Kadına değer vermeyen bir toplum ortaçağın karanlıklarına gömülmeye mahkumdur. ** Ve yorumsuz bir haber;kendi yorumunuzu kendiniz yapın. Diyarbakır'dayız. Diyarbakır Barosu avukatlarından Mahsuni Karaman'ın Valiliğe verdiği şikayet dilekçesi sonucu 33 yıldır yerinde duran “Ne Mutlu Türküm Diyene” tabelası ve üzerindeki şehrin sembolü olan karpuz heykeli (ya da maketi diyelim) kaldırıldı. Avukat bu gelişmeden çok memnun olduğunu beyan ederek dilekçesi kabul olmasaydı yargı yoluna başvuracağını belirtiyor. Vatandaşlar ise tabelanın sökülme görüntülerini tarihi bir an kabul ederek olayı cep telefonlarına kaydettiler. Vali'nin açıklaması ise şöyle: “Tabela paslanmıştı, kötü görünüyordu, ondan kaldırdık.” İşte böyle… ** Bu ağır konulardan sonra bir Karadeniz fıkrası iyi gider herhalde: Telefon Kimin? Golf Kulübü'nün soyunma odasında bir sürü adam giyiniyormuş. Ortada duran bir cep telefonu çalmış, Temel açmış ve giyinirken konuşmaya başlamış; - Alo - Merhaba şekerim kulüpte misin? - Evet. - Ay ben burada süper bir deri ceket gördüm. 1000 dolarcık, alabilir miyim ? - Olur madem ki çok sevdin al tabi. - Aslında bundan önce de galeriye uğradım, 2009 modelleri gelmiş tam istediğim renkte bir tane buldum. - Ne kadar? - 60 bin dolar… - O parayı vereceksem aksesuarlarını isterim ama… - Yaşasın… bir şey daha var… Geçen sene beğendiğimiz ev yine satılık ve 450 bin dolar istiyorlar. - Tamam ama 420 bin dolardan fazla verme sakın. - Oldu şekerim sonra görüşürüz, seni seviyorum. - Ben de seni, görüşürüz. Temel telefonu kapatıp, şaşırmış bir şekilde onu seyreden topluluğa dönüp sormuş: - Bu telefon kimin bilen var mı? ** Haftaya buluşmak üzere… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.