edir cadılar bayramı kutlanıyor! Tam Müslüman mahallesinde salyangoz satma durumu.Bu asla bir tutuculuk değil,bağnazlık değil,ancak kendi Cumhuriyet Bayramını bile bin bir meşakkatle kutlamaya çalışan bir milletin gözüne soka soka İstanbul'un göbeğinde çılgın partili Cadılar bayramı kutlamaları yapmanın gereği ne? Bu bizim kültürümüzün, geleneklerimizin bir sonucu mu? Türkiye'deki azınlık vatandaşlarımız kutlayabilirler elbet, bu onların en doğal hakkı, ancak isimlere bakıyorum hep tanıdık bildik kişiler Mekanlar belli,gidenler belli. Hadi burası özgür bir ülke diyelim, herkes istediği partiyi, baloyu yapabilir, cadı maskesi de giyebilir, kedi kostümü de… Peki, aynı hassasiyeti, bu özgürlüklerini borçlu oldukları Cumhuriyetimizin kuruluş günü kutlamalarına gösterdiler mi acaba? Yanıtı konusunda kuşkularım var. Bu, şuna benziyor; Türkiye'de doğuyorlar, Türkiye'de yaşıyorlar, Türkiye'de kazanıyorlar, çocuklarını gidip ABD'de doğuruyorlar. Çocuğu ABD vatandaşı olacak. İyi de bakalım o çocuk ileride ABD pasaportu taşımak isteyecek mi? İmkanlar ölçüsünde, ABD dahil dünyayı gezip görmeli, gördüğün her şeyden ders çıkarmalı, iyileri örnek almalı, ancak vatanının değerini de bilmeli. Kısmet oldu, bir çok ülke dolaştım, eksik yanlarımızı da gördüm ama halâ var olan yaşayan değerlerimiz için hep gurur duydum. O değerleri bizler yaşatırsak var olacak, bunun yolu da İstanbul'da çılgın partilerle Cadılar Bayramı yapmaktan geçmiyor elbette. Ona saygı duyabiliriz ancak üstlenip de kutlamamız için bir neden yok. Özenti durumları beni hep rahatsız etmiştir. Bu yüzden bizim kültürümüzde olmayan bir bayramın çılgın partilerle kutlanması durumunu böyle yorumlamak zorunda kalıyorum. Bu, kutlayanların özgürlüğü, yazmak da benim özgürlüğüm. Cumhuriyet bayramı ve kutlamaları demişken, anmakta yarar var. Döneminde Atatürk, tapılan bir insandı. Kurtuluş savaşı sona erdiğinde birçok kişi onun padişahlığını ilân edeceğini sanıyor ve bunu bekliyordu. Tarihi bilgilerden, dökümanlardan okuduğumuza göre bu konuda kendisine yapılmış yoğun baskılar da bulunmaktaydı. Ancak bu durum onun hayallerinde hiçbir zaman yer almadı. Krallık, padişahlık, sultanlık ve köle bir millet. Türk milletine layık gördüğü yönetim biçimi bu değildi. Bir otorite yıkılıp yerine bir başkası kurulamazdı. Yirminci yüzyılda bir sultan devrilip, bir başkası iş başına gelemezdi. Atatürk'ün hayalindeki ”Muasır medeniyetler seviyesi”ne bu şekilde ulaşılamazdı. Yönetim biçimi ”Cumhuriyet” olacak, halkı yine halkın seçtiği temsilciler yönetecekti. Kendisine sunulan” padişahlık, sultanlık, ayırcalık” tekliflerini sert bir dille reddetti ve Meclis kabulünün ardından Cumhuriyeti ilan etti. 29 Ekim, kölelikten bireyliği, Kulluktan vatandaşlığa geçişin adıdır. Özgürlüğün onayıdır. Ve Tarihte hiç bir Türk, onun kadar milletine ışık tutmamıştır. İşte adının ”Ata” “Türk” olmasının nedeni de budur. Üstüne karalar çalındıkça da, altındaki ışığı daha çok parlıyor, Alev alev,buram buram. Dev gibi, çığ gibi büyümekte bu sevgi seli. Geçmiş Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun! Xxx Şimdi beni çok düşündüren bir olayı aktarayım sizlere, buyurun hep beraber düşünelim. Adaletsizlik demek ki her yerde olabiliyormuş diyelim ve anlatalım: İngiltere'de on haftalık ve ondört aylık iki çocuğunu boğarak öldüren anne Felicia Booots, hapis cezası almamış. Nedeni de, doğum sonrası depresyonda olduğu için cezai ehliyeti olmadığına karar verilmiş. Tedavi olması için de psikiyatri hastanesine yatırılacakmış! Xx Yani okudum, çok şaşırdım. İnsan öldüren herkes bir çeşit depresyondadır zaten.Yoksa her kafası kızan katil olurdu.Allahtan insanları en sinirli oldukları anda bile zapteden bir kontrol mekanizması var.Bunu çalıştıramayan işte böyle katil oluyor,üstelik bu kadın kendi evlatlarını öldürmüş.Bunu yapmak çok çok daha zor.Kadını kızdırmış olamazlar,fiziksel şiddet uygulamış olamazlar,hani yaşlı zavallı kadınları hayırsız evlatları dövüyor bazen,ellerinden paralarını,kollarından bileziklerini almak için,yine de onlar çocuğum diye affediyor,burada öyle bir durum da yok,ortada konuşmasını bile bilmeyen iki tane bebek var. Zaten bu olayda iki ayrı bilinmez var. Birincisi bir kadının kendi doğurduğu, bakıma muhtaç iki minicik masuma nasıl kıyıp üstelik elleriyle boğduğu? Hani aç bırakır , arabada unutur, onlar bile çok zalimce de, bu bir de eylemi gerçekleştirip, boğazlarını sıkıyor. İkinci ve daha anormali mahkemenin , kadının cezai ehliyeti olmadığına karar vermesi. Neymiş, doğum sonrası depresyonu geçiriyormuş. Doğum öncesi ve sonrası, kadınlar için zaten depresyon dönemi demek. Doğum öncesi, hamileliğin verdiği hassasiyet, vücudun dengesinin değişmesi, normal çocuk doğurabilecekmiyim korkusu, doğumdan sonrası ise başka bir alem. Çocuk niye ağlıyor? Acaba neresinde ne sıkıntısı var? (özellikle ilk çocukta) Keşke dili olsa da anlatsa, ateşi var ya bir şey olursa, haydi başlar anne de ağlamaya (mesela ben oğlumu büyütürken) işte bunlar hep depresyon nedenleri. Bir de doğurduğu çocuğu bakmak istemeyen, eline almayan anneler var (tabi bir süre için) tedaviyle düzeliyor, neyse benim başıma gelmedi. İşte bir annenin yaşadığı çeşitli depresyonlar, Nereden mi biliyorum, tabi ki kendimden. Bunlar sadece endişe değil takıntı ve depresyona dönüşüyor, hamilelik ve yeni bebek nedeniyle. Ancak, kimse bebeğini öldürmüyor, aksine derdine çare olmaya çalışıyor, olamazsa uzmana danışıyor, bir şekilde çözüyor. Bu kadın da böyle çözmüş. Bir anlık cinnet mi, her ne ise ama alınan karar “yine doğurup, yine boğabilirsin” cinsinden. Her ne kadar psikiyatri hastanesine yatırılacak olsa da yaptığının bir bedeli olmalıydı. Bu kadının hakları olabilir, ya dünyayı görmeden anası tarafından boğularak öldürülen iki talihsiz bebenin hakları ne olacak? “İnsan hakları, insan hakları” derken, adaletin terazisinin ayarı biraz kaçtı sanırım! Haftaya buluşmak üzere esen kalın, mutlu olun! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.