Okuduğum bir haber beni geçmişe götürdü.
Her hatırladığımda bana acı veren bir anıya.
Biliyorum, bu konuyu daha önce de yazmıştım ancak şimdi yeri gelmişken bir kez daha değineceğim.
Bu vahşet sona erene kadar da bu konu hiç bitmeyecek.
Önce habere bir göz atalım:
“İNSAN OLANI AĞLATTI
İspanyol kültürünün önemli bir parçası olan boğa güreşleri, birçok kişinin tepkisine yol açıyor.
Arenalarda binlerce kişinin önünde boğaların öldürülmesi “vahşet” olarak nitelendiriliyor. İspanya'nın birçok bölgesi de bu nedenle boğa güreşlerini yasakladı. Ancak bazı bölgelerde halen yasal.
Sevilla da bu bölgelerden biri.
Sevilla'da geçtiğimiz günlerde düzenlenen boğa güreşinde kan donduran anlar yaşandı. Matador Morante de la Puebla (39), ağır yaralı olan boğanın gözyaşlarını sildi. Sonra da acımadan hayvanı öldürdü. Boğa güreşi tutkunları bu hareketin “hayvana saygı” olduğunu öne sürdü. Ancak çoğu sosyal medya kullanıcısı hareketin “acımasızca vahşi” olduğunu öne sürerek matador için “psikopat” ve “Sadist” dedi.
PACMA (Hayvanların Kötü Muamelesine Karşı Hayvancı Parti) adlı siyasi parti lideri Silva Barguero Nogales:
-Sadece kötü niyetli ve sapkın bir zihin, hayvana kanları ayaklarından aşağı akacak kadar işkence ettikten sonra gözyaşlarını silebilir… açıklaması yaptı.
Matador Morante de la Puebla yaşadığı akıl sağlığı problemlerini gerekçe göstererek 3 kez emekli olup 4 kez arenalara göre dönmüştü….”
…
Bu haber beni ister istemez geçmişe götürdü. Yıllar önce, İspanya gezisindeyiz., galiba Barcelona idi, sokaklarda dolaşıyoruz, geldik bir arenaya.
O gün boğa güreşi varmış, insanlar izlemek istediler.
Ben başıma gelecekleri az çok tahmin ettiğimden girmek istemediysem de gruptan ayrı kalmamak adına alınan biletlere ses çıkaramadım.
Bir de vahşetin dozunu tahmin edemedim diyelim. Neyse, yerimize kurulduk, beklemeye başladık.
Bandolu gösteriden sonra atlar üzerinde kostümler giymiş süvariler belirdi. Ellerinde kocaman mızrakları, yuvarlak pistin etrafında dönüp duruyorlar. Derken, ortaya bir boğa saldılar. Hayvancağız şaşkın şaşkın bir oraya, bir buraya koşuşturup duruyor. Meğer boğa güreşinden önce bu zavallıları bir hafta aç ve susuz bırakırlarmış ki, güçten düşsünler.
Boğa ne yapacağını bilmez halde ortada salınırken atlılar ellerindeki mızraklarla saldırıyor, bir o şişliyor, bir bu. Bu arada tribünleri dolduran İspanyollar da “oley, oley” diye bağırıyor. Bu sahne karşısında bende gözyaşları sel olup akmaya başladı. Boğanın ise her tarafından kanlar fışkırıyor, kendini korumak için kaçtığı her köşeden bir mızrak darbesi daha alıyor.
Derken atlılar içeri girdi, matador çıktı ortaya.
Elindeki peleriniyle her tarafı şişlenmiş boğanın etrafında turlar atıyor, pelerini sallayıp duruyor.
Boğa atılıyor ama öyle yaralı güçten düşmüş ki, matador her hamlesini atlatıyor.
Tribünler ise tezahüratlarla inim inim inliyor.
Elbette bu tezahüratlar matadora.
Hayvanın vücudunda sarkan iç organları ve kanları görünce daha fazla dayanamayıp ayağa fırlıyor ve eşimle birlikte arenayı terkediyorum.
O gün saatlerce ağladığımı hatırlıyorum.
İşte, boğa güreşi böyle bir şey.
Seyretmeyip terkettiğimiz sözüm ona gösteride ise, boğa matadoru fena yaralayıp fırlatmış, matador hastaneye kaldırılmış.
Bunu ertesi gün oteldeki İspanyol gazetelerinden öğreniyoruz.
Öğrendiğimiz bir başka şey ise, her halükarda boğa güreşi sonunda boğanın öldürüldüğü.
Yani ortada güreş diye bir şey yok, tek taraflı katliam var.
Bugün boğa güreşi İspanya'nın birçok yerinde yasaklandıysa da, hala yapılan yerler var.
Yukarıdaki örnek de bunlardan birisi.
Bana göre ise bir insanlık suçu.
Üstelik Avrupa Birliği'nin parasal olarak desteklediği bir suç….
Gelelim ikinci konumuza.
Tam bir aile faciası.
Bakalım:
“İzmir Bayraklı'da Dokuz Eylül Üniversitesi Kimya Bölümü öğrencisi Mahmut Can Kalkan, internetten satın aldığı potasyum siyanür ile yaptığı bir içeceği “Size şerbet yaptım” diyerek annesi Fatma (39) ve babası Mehmet Kalkan'a (46) içirdi. Daha sonra zehirli içeceği kardeşi Emir Can'a (16) ve Mehmet Taha'ya (4) içirmeye çalıştı. Anne ve babalarının fenalaştığını gören Emir Can, ağabeyine direndi.
Siyanürlü sıvı kardeşlerin üzerine dökülünce onlarda fenalaştı. Gürültüler üzerine komşuların çağırdığı polis tüm aileyi hastaneye kaldırdı. Fatma ve Mehmet Kalkan kurtarılamadı. Sağlık raporu için götürüldüğü hastanede “Şizofreni” teşhisi konulan Mahmut Can Kalkan'ın anne ve babasına “15 dakikanız kaldı, 10 dakikanız kaldı” diyerek öleceklerini söylediği ortaya çıktı.
…..
Bu habere ne yorum yazılır bilemiyorum.
Anne ve baba çocuklarını yetiştirmek, okutmak için kim bilir ne fedakarlıklara katlandılar.
Ancak işin içine “Şizofreni” olayı girince diyecek bir şey kalmıyor. Yazık ki ne yazık…
Sevgili okurlar bugün de satırlarımızın sonuna geldik.
Hafta yeni konularda buluşabilmek dileğiyle,
Esen kalın, hoşça kalın….
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.