Bugün, 13 Mart Salı. Ancak biz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü konuşacağız, ele alacağız. Gün, Dünya emekçi Kadınlar Günü de, herhalde neredeyse tüm kadınlar emekçi olduğundan, “Dünya Kadınlar Günü” diye anılıyor. Onun için beyler, kusura bakmayın, benden bu yazıyı bekleyen tüm hanımlar adına kaleme alıyorum satırlarımı. Sizler de eşleriniz, kızlarınız, kardeşleriniz ya da kendiniz için okuyun. Cumhuriyetimiz henüz gencecik bir filizken aldı bu ülkenin kadınları tüm haklarını. Bunların en önemlisi “seçme ve seçilme” idi elbette. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin birçoğunda bile bu adım henüz atılmamışken, Türk kadını bu hakka sahip olmuştu. Yıl 2012. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde Meclis Genel Kurulunda Ailenin korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısı görüşülüyor. Ve oturuma yetmişdokuz kadın milletvekilinden yalnızca on tanesi katılıyor. Kadınerkek toplam katılan milletvekili sayısı ise yetmiş. Yasa tasarısı görüşmeleri sırasında edinilen bilgilerden birisi de Türkiye'de günde beş kadının öldürüldüğü… Dünyada bir 8 mart daha kutlanırken, ilk seçme ve seçilme hakkını elde etmiş toplumlardan birisi olan Türk kadını, bugün neredeyse hayatta kalma savaşı veriyor. Üsteki cümle biraz abartılı sayılabilir. Ancak kadına duyulan saygı giderek azalmakta, en ufak bir pürüz ve anlaşmazlıkta çözüm kadını infazda aranmakta, hatta toplumsal bir çılgınlığa ulaşan bu ruhi salgının önlenebilmesi için yasa tasarıları hazırlanmaktadır. Bir gazetede, ünlü piyasa araştırmacısı Adil Gür'ün 42 ilde 3.252 kadınla yaptığı anket sonuçları var. Bu sonuçlar gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor aslına; Evli kadınların neredeyse yarısı eşinden fiziksel şiddet görüyor ya da görmüş. Boşanmışlarda bu oradan daha fazla. Evlenme yaşı düştükçe, şiddet oranı artıyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe, şiddet oranı azalıyor. Buna rağmen üniversite mezunları bile şiddete maruz kalabiliyor. Eşinden şiddet gören kadınların yarısı aynı şiddeti çocuğuna uyguluyor. Eşine şiddet uygulayan erkekler, çocuğuna da uyguluyor. Bu erkeklerin bir kısmı çocukken ailelerden şiddet görmüş. Şiddet gören kadınlar bunu başkasıyla paylaşamıyor. Şiddet gören kadınların %68'i erkeği, %19'u kendini hatalı buluyor. Yine bu araştırmaya göre, polisiye ya da ekonomik tedbirler kadına uygulanan şiddeti oransal olarak bir miktar azaltsa bile, asgari oranlara indirmeye ya da ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bunun için bir eğitim seferberliğinin şart olduğu anlaşılıyor. Ve bu eğitim hem erkekler, hem kadınlar için olmalı. 18 yaş üstü her 100 kadından 40'ı “Dünyaya yeniden gelsem kadın olarak gelmek istemem” derken, bu sayı şiddet gören kadınlarda, 54'e çıkıyor. Adil Gür'ün görüşleri özetle böyle. Gelelim TUSİAD'ın görüşlerine. 8 Mart'ın kadın sorunlarının kamuoyunda tartışılması için önemli bir vesile olduğunu belirten TUSİAD kadınerkek eşitliğinin sürekli gündemde tutulması ve çabalara devam edilmesi gerektiğini belirtiyor. Olaya ekonomik açıdan yaklaşan kuruluş, şöyle bir açıklamada bulundu: Eğitime erişim, kadınların çalışma yaşamından siyasete kadar, toplum hayatına aktif olarak katılmasında ilk belirleyici husustur. Son yıllarda özellikle ilk öğretimde kadınerkek okullaşma oranları arasındaki fark neredeyse kapanmıştır. Ancak ortaöğretim ve yükseköğretimde kadın erkek okullaşma oranları arasında önemli farkın devam ediyor olması, konunun hassasiyetle takibine dikkat çekmektedir. 2011 yılı verilerine göre ülkemizde kadınların iş gücüne katılım oranı %29, istihdam oranı ise %26'dır. 2023 için Türkiye'nin kadın iş gücüne katılım oranı hedefi %35 iken, üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği'nin 2020 yılı kadın istihdam hedefi yüzde 75tir. … Ancak Türkiye'nin kadının ekonomiye katılımında 135 ülke arasında sondan dördüncü olması, mevcut çalışmaların ivmelenerek devamını zorunlu kılmaktadır. … 8 Mart günü, kadın sorunlarının kamuoyunda tartışılması için önemli bir vesile olmakla birlikte, kadın erkek eşitliği konusu sürekli kamuoyunun gündeminde tutulmalı ve çabalara devam edilmelidir. TUSİAD'ın görüşleri de özetle bu şekilde. ** Bir de kadına şiddete uygulanan cezaların yaptırımı konusuna gelelim. Yukarıda dediğim gibi, bu konuda bir sıkıntı olmalı ki, kadını şiddetten koruyacak yasa tasarıları şu anda mecliste görüşülmekte. Ancak bunlar uzun soluklu işler elbette. Yasalar, eğitim, kadınerkek eşitliği fikrinin yaygınlaştırılması… Zihniyetlerin değişmesi, yalnızca erkek için değil, kadın için de geçerli, kadın olgundur, affedicidir ancak bazen affedilen bir tokat, ikincisine zemin hazırlıyor. Yine bir gazetenin bir iç sayfa başlığı: Bu olayı hatırlayacaksınız. “Kadını dövene ceza yok.” Dayağı yiyen Adana Devlet Hastanesi hekimi Fulya Kaya. Dayakçı, kendisiyle ilgilenilmediğini ileri süren trafik kazası yaralısı Zafer Eren. Sanık on yıl hapis istemiyle yargılanırken bir yıl beş ay 15 gün cezaya çarptırılıp, 4 ay tutuklu kaldıktan sonra sabıkasız oluşu ve bir daha suç işlemeyeceği kanaati oluşması nedeniyle cezası ertelendiğinden serbest bırakılıyor. Elmacık kemiği kırılan ve beyin travması geçiren Doktor Fulya Kaya ise yediği dayakla kalıyor. Üstelik “Olay burada bitmiştir umarız” diyoruz. Trafik kazası yaralısının protesto, eylemini dayağa dönüştürmesinde, hekimin bayan olmasının sizce hiç etkisi yok mu? Sanki topluma “her şeyin suçlusu kadındır” zihniyeti yayıldı, ya da birileri böyle bir virüs enjekte etti. Eline satırı, baltayı, tabancayı alan, en azından yumruğuna güvenen diş bilediği bir kadının peşinden koşuyor, incitmek için. Oysa ki biz kadınlar son derece güçlüyüz, ama o güç iri pazularımızda, can yakan silahlarımızda değil, Sevgi dolu yüreğimizde… Vefakar, sabırlı, çilekeş Anadolu anaları, Türk kadınları… 8 Mart emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun! Haftaya buluşmak üzere esen kalın, mutlu olun. Not: Bu yazı saygıdeğer hanımefendiler ve saygıdeğer beyefendiler için yazılmıştır. Yazıya konu olanlardan hepinizi tenzih ederim. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.