Sevgili okurlar satırlarıma başlamadan önce geçmiş bayramınızı kutlar, barış, huzur, sağlık ve mutluluk içinde nicelerine ulaşmanızı dilerim.
Geçtiğimiz hafta Pitbull cinsi köpekleri biraz anlatmış, neden toplumda korku yarattıklarına ve nasıl yetiştirildiklerine değinmiştik.
Irkları iki ayrı cinsin birleştirilmesiyle elde edilen ve vahşi doğalarını ve özelliklerini hem genlerinden, hem de yanlış yetiştirilmelerinden alan Pitbulların aslında normalde barışçıl köpekler olduklarını öğrenmiştik.
Son haftalarda meydana gelen Pitbull saldırıları neden olmuştu bu konuyu ele almama.
İnsanoğlu bir kez daha kendi eliyle doğanın dengesini bozuyor, bir canavar yaratıyordu.
Bu konudan hareketle, kendi hayvanseverlik geçmişim geldi aklıma.
Daha doğrusu korkudan- hayvanseverliğe dönüşen hikayem.
Elbette tüm küçük çocuklar gibi ben de hayvanları çok severdim.
Hiç korkmaz, bire-bir yaklaşır, onları okşamak isterdim.
6 yaş civarlarında bir gün bir yakınımın köpeği yemeğini yerken, ben de yanında duruyor, seyrediyor, bir yandan da -çocuk olduğum için- ileri geri sallanıyorum.
O zamanlar yemek yerken hayvanlara dokunulmayacağını bilmiyordum.
İleri-geri sallanmamı, yemeğini alma hamlesi sayan bizim köpekçiğin dalmasıyla dişlerini vücuduma geçirmesi bir oldu.
Ben sinek kadar, köpek aslan kadar.
Isırığın boyutunu düşünün.
Canım babacığımın gözyaşları içinde beni hastaneye yetiştirdiğini hatırlıyorum.
Ben ağlarım, babam ağlar, anlatır gibi değil.
Sonra epey uzun bir kuduz iğnesi yeme süreci.
Enjektörler şimdiki gibi olsa gam yemeyeceğim, boyu neredeyse benim bir bacağım kadar.
Neyse iğne faslı bitti ama bana da olanlar oldu.
Uzun yıllar atlatamayacağım bir köpek korkusu.
Bu yüzden defalarca gülünç durumlara düşüp alay konusu oldum.
Sahibinin kucağındaki minicik bir köpekten bile korkup, yolumu değiştiriyordum.
Çocukluğumda bu yaşadıklarım beni uzun yıllar derinden etkiledi.
Ta ki 40 yaşıma gelene kadar.
Peki o zaman ne oldu diyeceksiniz.
Sevgili oğlum hep bir köpek sahibi olmak ister, benim korkum yüzünden bu istek asla gerçekleşemezdi.
Hatta bu konuda büyük bir vicdan azabı duymama rağmen, korkumu yenemediğimden konusunu dahi açtırmazdım.
Ta ki Pascal hayatımıza girene kadar.
Oğlumun isteğini daha fazla kıramayarak, -işyerinde bırakılması koşuluyla- sonunda razı oldum.
Bir buçuk aylık bokser cinsi bir yavrucuk karıştı hayatımıza.
Ama ben ondan da korkuyorum.
O benden, ben ondan korkuyorum.
Birkaç metre yanına yaklaşabildikten sonra, süt verirken, mama yedirirken bir baktım Pascal ailemizden biri olmuş.
Öyle akıllı, öyle sevecen bir köpekti ki, işyerinde çalışan kızlarımızı evlerine götürür, sonra geri gelirdi.
Büyüdü, kocaman oldu.
Tanımayanlar görüntüsünden korktu, tanıyanlar içindeki sevgiyi anladı, tiryakisi oldu.
Artık Pascal'ın da annesi olmuş, köpeklerin ne kadar sevgi dolu olduklarını da iyice kavramıştım.
Her gün yediğine-içtiğine nezaret edip, zamanı gelince banyosunu da yaptırır hale gelmiştim.
İşyerine gider, kucaklaşır, koklaşır sonra da ayrılırken gizlice kaçardım.
Zira Pascal gideceğimi anlar, koca pençeleriyle arabamın üzerini kapatırdı gitmeyeyim diye.
İri zeytin gözlerini, sevgi dolu bakışlarını, koca bir gövde içindeki çocuk kalbini hiç unutamadım.
Bazen civardaki bir okula kaçar, kantinde çocukların arasında uslu uslu otururdu.
Çünkü o da bir çocuktu.
Birçok hikayede olduğu gibi, bu gerçek öykü de acı sonla bitti.
Fırtınalı bir havada, çarptığını bildiği halde durmaya bile tenezzül etmeyen bir araba aldı Pascal'ı hayatımızdan, hem de 2 yaşında.
Dört ay sürekli ağladığımı hatırlıyorum.
Kısacık ömründe çok büyük bir misyon yüklendi Pascal.
Korkumu yenmeyi, sadık dostun ne olduğunu öğretti bana.
Artık yalnızca Pascal'dan değil, hiç bir köpekten korkmuyor ve sevgiyle yaklaşabiliyorum. Gülen gözlerini hiç unutmayacağım Pascal.
Sana minnettarım “Gerçek dost.”
Sevgili okurlar bu duygusal ancak gerçek öykünün de sonuna geldik.
Haftaya yeni konularda buluşabilmek dileğiyle şimdilik;
Esen kalın,
hoşça kalın…
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.