Her hafta yazımı hazırlarken, satırlara döktüğüm olumsuzluklardan etkilenip kendime şu sözü veriyorum: “Haftaya güzel konular işleyip okurlarımı biraz gülümsetmeye çalışacak ve moral-motivasyon seviyelerini yükseltmeye çabalayacağım.” Henüz bu düşünceyi eylem aşamasına geçirebilmiş değilim. Şehit cenazelerinin peş peşe omuzlarda taşındığı, artık üç beş aylık bebeklerin bile hedef alındığı, insan kalabalıkları arasında toplu katliam yapıldığı bugünlerde gazetelerde-basında bile yüz güldürücü bir habere rastlamak olası değil. İbrahim Tatlıses'in zamanında “Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık” dediği klişeleşmiş cümle gibi; İşte ben de güzel şeyler yazmak istiyorum, ancak başaramıyorum. Ancak sonunda aklıselimin kesinlikle galip geleceğine, mutluluk huzur ve barışın bu ülkenin geleceği olacağına inanıyorum. *** İyi şeyler yazamayacağımın özrü saymanızı beklediğim yukarıdaki açıklamamdan sonara, kafama takılan ilk konuya şöyle bir giriş yapayım. Ben bazen takarım, takılırım. Benimle hiç ilgisi olmasa da, bir noktaya takılırım, nasıl olabilir diye günlerce düşünürüm. İnsanın kendisi için zor ve yorucu bir durum ama işte ben buyum. Ne yazık ki dünya IŞİD denen örgütle tanıştı, hem de çok kötü bir şekilde. Haa, bu IŞİD'i kim yarattı derseniz, işte o apayrı bir konu, günlerce tartışılabilir, hamuru herhalde epeyce farklı malzemeyle yaratılmış olmalı, şimdi yaratıcılarını da yok ediyor, uzmanlar tartışıyor, anlatıyor, bizler de dinliyoruz, izliyoruz. Bu terör örgütünün (terör kelimesi bile acımasızlığını yeterince anlatmıyor herhalde) icraatlarını dehşetle takip ediyoruz basından. İşkence, tecavüz, kafa kesme, kadın satma, vs. insanlığın bittiği noktada IŞİD başlıyor. İşte şimdi yazacaklarım bilinen icraatlarının da dışında; bu kanlı örgütün yeni ve müthiş (!) bir buluşu olmalı ki, sanki bu suçu ben işlemişcesine, gecelerce uykularımdan sıçrayarak uyanıp durdum. “Nasıl böyle bir şey olabilir” sorusuna ise asla yanıt bulamayacağım. İşte kanlı terör örgütünün son inanılmaz vahşeti. Gazetelerden aynen aktarıyorum: “-Dinci terör örgütü IŞİD korkunç infazlarına bir yenisini daha ekledi. Işid'in Suriye'deki karargahı olan Rakka'a yaşayan kırkbeş yaşındaki posta memuru Leena El Kasem adlı kadın, IŞİD militanı olan oğlu Ali Sakr'ı (yirmi yaşında) dinci terör örgütünden kurtarıp Rakka'dan kaçmak için büyük çaba sarf ediyordu. Ancak oğlu IŞİD'e bağlılık örneği göstermek amacıyla annesini din polisine şikayet etti. Yargılanan kadın inancını kaybettiği gerekçesiyle idam cezasına mahkum edildi. Mahkemenin hemen ardından Leena El Kassem, idam edilmek üzere iş yeri olan postanenin önüne getirildi. Sözde mahkeme Ali Sakr'ın örgüte bağlılığını deneme adına infaz görevine kendisine devretti. İdam sırasında tüm soğukkanlılığını koruyan Sakr, öz annesini kafasına bir mermi sıkarak öldürdü” … Bu haberi okuyunca belki bir kadın ya da bir anne ya da yalnızca insan olduğum için kendimi çok kötü hissettim. Kendi anneme bunu yapmış gibi, acı içinde işlemediğim bir suçun suçluluk duygusuna kapıldım. İşte IŞİD bu, terör bu, insanlıktan çıkıp canavarlaşmak, her türlü kötülüğü yapmaya hazır hale gelmek, sırasında ananı bile gözünü kırpmadan öldürebilmek… Bu örgüte katılabilmek için evini, barkını, yurdunu, yuvasını terk edip kaçanlar şöyle bir düşünsün, işin ucunda neler, neler var. IŞİD'çi Ali Sakr, örgüte bağlılığını ispatlayacağına, anasına bağlılığını ispatla saydı ya, onu bu dünyaya bu örgüt mi getirdi, bu örgüt mü bakıp büyüttü, yetiştirdi. Ancak hepimizin bildiği gerçek, o kapıdan içeri mantığın girmediği. Ana katili Ali Sakr muhtemelen örgüte bağlılığını kanıtladığı için rütbe yükseltecek ya bunun karşılığında ödediği bedel? Umarım annesinin dünyaya son bakışları yaşadığı süre içinde yüreğinde bir ok gibi saplı kalır. Zaten insana en büyük cezayı kendi vicdanı verir derler. Tabi bir IŞİD militanında vicdan aramak ne kadar doğruysa… *** Dünyanın çivisi çıktı diyorlar ya, gerçekten öyle galiba ademoğlunun mayası bozuldu, eskiden en kötü suç hırsızlıktı, şimdi örgütte terfi edeceğim diye anne infaz ediyorlar, biz de bunun yorumunu yapıyoruz. Tabii sözüm böylelerine. Neyse ki dünyada iyi şeyler de oluyor, güzellikler, temiz duygular, bilimsel buluşlar, sportif ve sanatsal aktiviteler… Sanatsal aktiviteler demişken olumsuz bir haberle başladığım yazımı en azından güzel bir haberle bağlayayım. Sinema dünyasının en prestijli ödülü kabul edilen Oscar'ın bu yılki adayları açıklandı. En iyi yabancı film kategorisinde Türk yönetmen Deniz Gamze Ergüven'in “Mustang” isimli filmi son beşe kaldı. Film, İnebolu'da geçen bir hikayeyi konu alıyor. Karadeniz kıyısında yaşayan beş kız kardeşin özgürlükleri için verdikleri mücadelenin anlatıldığı filmde başrolleri Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu, Elif İşcan, Tuğba Sunguroğlu ve İlayda Akdoğan paylaşmakta. Ana tema bu şirin Karadeniz kasabasında yaşayan kardeşlerin ayakta kalma mücadelesi. Ancak son beşe kalarak finalde yarışacak filmin bir özelliği var, zira bu film Türkiye adına değil, Fransa adına yarışacak. Nedeni de Fransa, Almanya ve Türkiye ortak yapımı olan filmin Türkiye'deki seçici kurul tarafından aday gösterilmemiş olması. Türkiye'den aday gösterilen ise, onbir yaşında bir çocuk olan Aslan ile yaralı halde bulduğu Sivas isimli bir dövüş köpeğinin hikayesi olan “Sivas” filmi idi. Kaan Müjdeci'nin ilk uzun metrajlı filmi olan Sivas geçtiğimiz yıl dünyanın en prestijli film festivallerinden Venedik Film Festivali'nin ana yarışmasına seçilmiş ve çocuk başrol oyuncusu Doğan İzci'ye (Premio astio D'oro 2014) yani en iyi erkek oyuncu 2014 ödülünü kazandırmıştı. Bu filmin bir özelliği de oyuncularının neredeyse tamamını Yozgat Yerköy halkının oluşturulmasıydı. Başrollerin bir diğeri de Çakır adındaki Sivas kangalına ait. “Sivas” filmi Venedik Film Festivali'nde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandı, Mustang ise 28 Şubat'ta en iyi yabancı film Oscar'ı için yarışacak. Son beşe kalmış olması, şansının beşte bir olduğunu gösterse de, bu noktaya gelmiş olması bile büyük başarı. Fransa adına yarışacak olsa da “Mustang” bizi, hayatımızı, çabalarımızı anlatıyor. Yönetmeni de bir Türk kadını. Uluslararası üst düzey yarışmalarda jüri önüne çıkarabilecek Sivas ve Mustang gibi kaliteli filmlerin çekilmiş olması Türk sinema sanatı adına sevindirici bir gelişme. Bu umut verici hamleleri diğer sanatsal ve sportif branşlarda da izleyebilmek umuduyla… Esen kalın, Hoşça kalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.