Daha önceki bir yazımda atmış olduğum bu başlığı, gördüğüm gerek üzerine bu hafta yeniden kullanıyorum sevgili dostlar… Gerçekten bir başkadır benim memleketim… Değişen gündemler, değişmeyenler, kesilen biçilen kadınlar… Kesilen biçilen kadınlar demişken; Yine dövülen-öldürülen kadın tiplemesini yazmayacaktım ama dayanamıyorum; adam karısını dövmüş, her yerini morartmış, yetmemiş, üç dişini de kerpetenle sökmüş (işkenceye bakınız) iş karakola intikal etmiş, bu arada eşini tehdit etmeyi de unutmuyor “inek tepti” dersin diyor, zavallı kadıncağız da, onca dayağa rağmen karakolda “beni inek tepti” diyor. Ancak olayı, ilk evliliğinden olan oğluna anlatıvermiş, böylece olay ortaya çıkıyor. Sonra ne mi oluyor? Adam serbest kalıyor… Ne kadar bilinmedik bir durum değil mi? Haliyle sonuçlar böyle olunca, kadın dövme ve öldürme faaliyetleri de devam edip, gidiyor… Adamın “beni inek tepti, dersin” tembihlemesine çok güldüm. Be adam, kadının dişlerini de inek mi söktü kerpetenle? Sonuca bakılırsa galiba o da öyle olmuş! İşte o yüzden, “Bir başkadır benim memleketim” ** Gelelim lenf kanseri hastası dilek Özçelik ile Bakan arasında geçen olaya. Aslında sözü başka bir yere getireceğim. Geçen hafta yaşanmıştı bu olay. Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisi Dilek Özçelik, Bakanın oraya geldiğini görünce tedarik edemediği ilacı sağlayabilmesi için kendisinden yardımcı olmasını istemişti. Bakan da, para istediğini sanarak para yardımında bulunmuştu. Gururu kırılan genç kız, Bakanın çıkışını bekleyerek ve parayı kendisine iade ederek, olay yerinden uzaklaşmıştı. İkili arasında yaşanan diyaloglar günlerce basında yer aldı. Aslında elbette bu olayda her ikisi de iyi niyetliydi. Ancak kanser hastası genç kızın istediği para değildi, kendisi ve kendisi gibi bu hastalıkla boğuşan insanların derdinin dermanı olan bu ilaçtı isteği. Sonunda o ilaç, birileri tarafından bulundu ve getirildi. Değeri onbeş Euro. Tabi bu olayın Bakanla da bir ilgisi yok, sonuçta bu konu sağlık konusu. Televizyonda bu konu ile ilgili bilgi verilirken, “Bazı kanser ilaçları bulunmuyor, çok ucuz oldukları için ithalatçılar getirtmiyor” diye bir açıklama yapıldı, inanın çok garipsedim. Kanser ilaçlarının çok pahalı olduğu için ulaşılmasının zor olduğunu duymuştum da, ucuz olduğu için ithal edilmediğine ilk defa şahit oluyorum. Ben bu durumu bizzat kendim yıllar önce guatr nedeni ile kullandığım bir ilaçta yaşadım. İlaç ikibuçuk lira, bir piyasadan kalkıyor, hadi bakalım oradan buradan ara, ilçelerden ara, İstanbul'dan kardeşimin bile yolladığı oluyordu. Nedeni ise ucuz olduğu için üretici firmanın ilacı bin nazla yapması. Ancak kanser hastalığı, yaşam söz konusu, çok kritik bir durum, böyle bir durum ithalatçının keyfine, zevkine bırakılmamalı. Türk Tabipler Birliği yetkilisinin dediği gibi: “Sağlık bir haksa, zaten kanser hastalarının tedavilerine zorlanmadan ulaşabilmeleri gerekiyor.” … Bu yüzden bu ilaçlar Türkiye'de üretilemiyorsa eğer, ithalatçıların getirtmesi için bazı yaptırımlar uygulanması gerekir diye düşünüyorum. Hayatta her şey kar ve kazanç değildir, işin içinde insana hizmet olmalı. Bir manav, bir market bile “çeşidim olsun, müşteri belki ister ” diye, riski göze alarak satılması, sürümü zor olan mamulleri de getiriyor, belki onları sonra çöpe atmak zorunda kalıyor, yani zararı göze alıyor. Üstelik burada öyle bir durum da yok, ne yazık ki zaten talep çok. Keşke böyle bir durum olmasa. Ne yazık ki bu kanser öyle sinsi bir şey ki, nereden çıkacağı belli olmuyor, asrın vebası, bu yüzden herkesin ortak problemi diyelim, ilaçlarının bulunması, sağlanması ve ödenmesi sorun olmamalı. Zaten bu savaşa çıkan bir insan büyük bir mücadele içine giriyor, bir de bu problemlerle uğraşmak gerçekten haksızlık. Bu yola çıkmak zorunda kalan herkese sağlık ve kolaylıklar diliyorum. ** Bir başkadır benim memleketimden, bir başka memleket haberi daha: Memleketimin bir yerindeki bir emekçi, yani bir simitçi, “Simit var, simit var” diye çok bağırmış herhalde zavallıcık, mahalleli rahatsız olmuş, demek ki adamcağız o mahalleyi mekan tutmuştu, mahalleli simitçiyi mahkemeye vermiş! Sonuçta ne mi olmuş! Simitçi tam üç bin lira ceza ödemeye mahkum olmuş toplum huzurunu bozmaktan! ** Şimdi bana “yargı kararlarını eleştirme hakkın var mı” diyeceksiniz. Ama herhalde bu zavallı emekçi için üzülme ve bu mahalle halkı için kızma hakkım vardır sanırım. Bir simitçinin eti ne, budu ne, yetmişbeş kuruşa, bir liraya simit satacak, içinden kimbilir kaç kuruş kazanacak, akşama kadar kaç simit satacak, ayağının üzerinde simit sepetiyle kaç kilometre yol gidecek, karı var, kışı var, buzu var, elli derece sıcağı var, araba tehlikesi var, var da var. Üstelik herkes anasından kral-kraliçe doğmuyor bu kişi için şikayette bulunanlar da o simitçinin yerinde olmuş olabilirdi. Şimdi bu simitçi, çoluğunu çocuğunu aç bırakacak, o üç bin TL cezayı ödemeye çalışacak. Yani bu cezanın bu kadar yüksek olması şart mıydı? Bu mahalleli yüksek sesle korna çalan arabaları, gökyüzünden gürültüyle geçen uçakları da şikayet edebiliyor mu? Bu garibanı böyle ezdiler, muhtemelen çocuklarını aç bıraktılar, acaba şimdi mutlu oldular mı? Kendilerinin hiç gürültü ortamları, gece misafirleri, koltuktan atlayan çocukları yok mu? Ne diyeyim, vicdanım sızladı diyorum, başka bir şey demiyorum… ** Yazımı, üzerinde hiçbir yorum yapmaksızın, bir gazete haberiyle sonlandırıyorum. Belki okudunuz, belki okumadınız, ben iletmek istedim. Bir gazeteden: Akil İnsanlar Komisyonu'nun Doğu Anadolu Grubu'ndan Zübeyde Teker, kendisine iletilen talepleri PKK'nın haber ajansı ANF'ye şöyle açıklıyor: - Kimse önce PKK çekilsin gibi bir beklentide değil, cezaevindeki siyasi tutsaklar ile PKK'ya iade-i itibarının yanı sıra tazminat ödenmesi, tekke ve zaviyelerin açılması ve seçim barajının düşürülmesi ve genel affın çıkması gibi çok çeşitli talepler dinledik. ** Sorumluluğunun ve doğruluğunun tamamen söyleyene ait olduğu bu ifadeyi çok ilginç bulduğum için sizinle paylaşmak istedim. Ve büyük düşünür Mevlana'nın o ünlü dörtlüğünü anımsadım… ** “Bir başkadır benim memleketim” den bugünlük bu kadar… Yeniden buluşuncaya dek, hoşçakalın, esen kalın. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.