Gündem, gündem, gündem… Dolu, dolu, dopdolu… En iyisi karma yapalım, yazabildiğimiz kadar yazalım. Önce dünyadan bir giriş yapalım: Gazetelerin iri puntoları değil de, dip köşe haberleri daha çok ilgimi çekiyor nedense. Çünkü yaşamın sırrının ayrıntılarda gizli olduğu gibi bir fikre takılıyım. ** Afganistan'ın başkenti Kabil'de bir okulda, yüzeli kız öğrenci zehirlenerek hastaneye kaldırılmış. Kızlar, okulda gaz kokusu aldıktan sonra fenalaşıyorlar ve bayılıyorlar. Neden okula gaz yayılıyor dersiniz? Olayın okula gaz bombası atan Taliban güçlerinden kaynaklandığı sanılıyor. Amaç da kızların eğitim görmesini engellemek. Bu zihniyete göre, kadın kısmı okumayacak, cahil kalacak, gözü açılmayacak, “İkinci sınıf vatandaş” olduğunu zannetmeye devam edecek. Yani insanların kadın erkek ayırımı olmaksızın eşit birer birey olduğu, kanun nazarında hiçbir farkın olmadığı, ister medeni ister hukuki, ister mali paylaşımı konusunda olsun erkekle arasında bir fark olmadığı gerçeğinden bihaber olarak yaşacak ve öyle ölecek yani gözü açılmayacak! Eğitim almayacak ki, sömürülmeye, itilmeye köle gibi kullanılmaya devam edecek. Hoş bu Taliban zihniyetinden dünyada bir tek Afganistan'da yok ya! Dünyanın nerelerinde, ne çok Taliban kafalı var! Kadınlar da uyanık olacak, insanlar arasında cinsiyet ayrımı olmadığını bilecek ya da öğrenecek. Tabi bu, medeni hukuk kurallarının geçerli olduğu ülkeler için söz konusu. Bunu niye yazdım… Ne zaman kadınların ezildiği, sömürüldüğü, yok sayıldığı bir habere rastlasam sanki kişilik haklarıma saldırılmış gibi hissediyorum. Medeni kanunların uygulandığı ülkemizde bile bunca kadın cinayetinin işlendiğini düşünürseniz bir de Taliban'ın olduğu yerde kadın olmayı hayal bile etmek ne mümkün. Çünkü zaten dünyanın neresinde olursa olsun yalnızca “kadın” olmak bile yeterince zorken… ** Gelelim 1 Mayıs olaylarında Taksim'e çıkmak isterken gaz bombasıyla yere serilen işsiz işçi Sertaş Burakçı'nın öyküsüne… 1 Mayıs'ta Taksim'e neden izin verilmedi , ya da bayramı kutlamak isteyenler izin verilmediği halde neden Taksim'e çıkmak istedi, oralara hiç girmeyeceğim, benim konum bu değil. Gazetelerde yerde baygın gördüğünüz işsiz işçi Sertaş Burakçı'nın öyküsü dokundu bana. İş yerinde daralmaya gidiliyor bahanesiyle ama aslında, sendikaya üye olması nedeniyle işten çıkarıldığını düşünen Burakçı ve kendisi gibi yüzeli kişi bir anda işsiz kalmışlar, ama aynı işyeri daha sonra üçyüz işçi daha almış. Demek ki “daralmaya gidiliyor” konusu pek de gerçekleri yansıtmıyormuş. Sertaş Burakçı'nın kendi anlatımıyla: “Tuzla Şifa mahallesinde kirada oturuyorum. Bin lira maaş alıyordum. Bununla 325 lira kira ve elektrik, su , doğalgaz ve telefon paralarını vererek zor geçiniyordum. Şimdi, 585 lira işsizlik maaşıyla geçinmeye çalışıyorum. Altı ayın ikisi geride kaldı. Her ay 600-800 lira kredi kartından harcıyorum. İşsizlik maaşı bitince ne olacak? O işimden önce de tersanede çalışıyordum. Beş metre yükseklikten yere düştüm. Sigortasız olarak çalıştırdıkları için korktular. O gün ölebilir veya sakat kalabilirdim.” Maalesef Türkiye'de işçilerin böyle acıklı hikayeleri var. Sertaş Burakçı ve ailesi şimdilik dost ve akrabalarının yardımları ile geçinmekte. Ancak bu nereye kadar sürebilir ve neden yetişkin bir insan, üstelik de çalışmak istediği halde yakınlarının yardımları ile geçinmek zorunda kalsın? Sendika bir haktır, sigortada bir haktır, üstelik de zorunluluktur. Ancak hepimiz biliyoruz ki, sigortasız, yani “kaçak” işçi çalıştırılan yerler de var, işte işsiz işçi Sertaş'ın anlattıkları… Zaten iş bulma şansı olmayan birisi, sigortasız da olsa, bulduğu işe razı oluyor. Çaresiz insan, ne yapsın. Devletin de bu “sigortasız işçi” olayı ile bir şekilde mücadele ettiğini biliyorum ama ne yazık ki bir şekilde bir türlü bu olayın önüne geçilemiyor. Demek ki konu gelip işverenin vicdanına kilitleniyor. Bilemiyorum…İnsanların emeğini ve geleceğini sömürmek, bu nasıl vicdansa… ** Bir diğer konu da, Türk Hava Yolları'na getirilmesi planlanan yasaklarla ilgili… Bir gazetenin haberine göre; Türk Hava Yolları yönetimi, kabin memurlarının kızıl kırmızı, platin sarısı, saç kullanması yasağının ardından şimdi de “kırmızı ruj” kullanıma karşı tedbir almaya hazırlanıyormuş. Yani, kabin memuru üniforma yönetmeliğinde bazı değişikliklere gitmeye karar vermiş! Artık kırmızı ruj yerinde daha pastel renklerde rujlar kullanılması, saçların üstten topuz değil, arkadan toplanıp topuz yapılması istenecekmiş! Gerekçe de “Yolculardan gelen tepkiler.” Yani, demek ki, yolcuların çoğu, ya da bir kısmı, ya da birkaçı diyelim hosteslerde bunları görmek istemiyormuş. Ben de zaman zaman Türk Hava Yolları ile yolculuk yapıyorum. Hiçbir zaman da görev yapan arkadaşların saçına, başına, kaşına, rujuna, topuzuna ve bunların rengine bakıp yorum yapmıyorum, yapma hakkını da kendimde görmüyorum. Biz yolcuları personelin bize vereceği hizmet ilgilendirebilir ancak, bir şikayetimiz varsa da bu hizmetin kalitesi ile ilgili olarak olabilir. İnsanların kaşının, gözünün, saçının, rujunun rengi ve seçimi kendi kişisel tercihidir. Ha, “Personelimin dış görünüşünü ben tayin ederim.” Diyebilir THY yönetimi doğrudur, kuralları kendi koyar ama, unutmamalı ki hava yolcusu da hangi havayolu şirketi ile gideceğini kendi tayin eder…Sonuçta THY uçaklarına yalnızca kırmızı rujdan hoşlanmayanlar binmiyor, bizden hatırlatması… ** Yeni bir uçak haberi ile bugünü noktalayalım. “Issız Adam” Cemal Hünal Türkmenistan Havayolları uçağıyla Aşkabat'tan İstanbul'a dönerken tuvalette sigara ihtiyacını gidermeye kalkışınca, iniş sonrası pilotlar tarafından saat 01.00 sıralarında Atatürk Havalimanı ekiplerine teslim edilmiş. 88 TL para cezası ödeyecekmiş! Ceza bir tarafa, duman yüzünden uçağın içinde sirenlerin çalması, yolcuları epey korkutmuş. Issız Adam Cemal Hünal'a hiç yakışmadı…Bu olay tek tük sigara içtiğim ve bu yüzden yakalanıp hafta sonu okulda kalma cezası aldığım yatılı okul günlerimi aklıma getirdi. Elbette ben de bundan gurur duymuyorum… ** Bu haftanın ve bu satırların da sonuna geldik sevgili okurlar, yeniden buluşuncaya dek hoşçakalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.