Sevgili okurlar, Büyük Britanya Adası Gezisi ile ilgili yazı serisinin sonuna yaklaştık, önümüzdeki haftalardan itibaren ülkemizin gündemine döneceğiz. Yani gezmek, not almak, aktarmak iyi de, onun da bir sonu var, o da içinde yaşadığımız gerçek dünya… Aktardıklarım da tamamen yaşanan, halis, saf, öz be öz gerçekler, ancak bir farkla, başkalarının gerçeği, bizim yaşadıklarımız da bizim gerçeğimiz… ** Dünyanın en gözde şehirlerinden, yedi milyon nüfuslu, yüzde otuzbeşi göçmen nüfusuna sahip, otuziki belediye bölgesine ayrılmış Londra şehrini geziyoruz. Taksi şoförlerinin üç yıl eğitim alıp, zorlu sınavlarda geçtiğini, trafiğin bizim tersimize soldan işlediğini aktarmış, ünlü Trafalgar meydanını, Big Ben saat kulesini anlatmıştım. Şimdi kraliçenin konutu olan Buckingam Sarayındayız. Tabi sarayın içini değil, dış bahçelerini gezilebiliyor ancak, o da yazın Kraliçe İskoçya'daki şatosunda kaldığı zamanlarda, o zaman halka açılıyor sarayın bahçesi. Bahçe derken, bir çay bahçesi büyüklüğünde olmadığını tahmin edersiniz, oldukça geniş bir arazi, yürü yürü bitmiyor, her tarafı turist kaynıyor, “Şimdi biz bu boş arazide yürüyoruz da ne oluyor” dediysem de faydasız, programda var, yürüyeceksin, insanlar, turistler, İngilizler, kraliçenin sarayının bahçesi diye akın akın gelmiş, ortada ne kraliçe var, ne Kraliyet mensubu, turlayıp duruyorlar. Kraliyet ailesinin de böyle bir misyonu var işte İngilizler için, isimleri yetiyor. Aile ile ilgili bir bilgi daha: Kraliçe Victoria onsekiz yaşında tahta çıkmış, 64 (altmışdört) yıl tahtta kalmış. Gelelim Londra'yı ikiye bölen ünlü Times nehrine. İngiltere'nin ikinci büyük nehri olup üçyüzaltmış kilometre uzunluğunda olsa da, sığ bir nehir, derinliği yalnızca iki ile dört metre arasındaymış. Bu arada ünlü Waterloo köprüsünü görüyoruz, 1940'larda inşa edilmiş olan bu köprüye Waterloo savaşı anısına bu ad verilmiş, ilginç olan tarafı ise, erkekler İkinci Dünya Savaşı'na katıldığından, bu ünlü köprünün inşası tamamen kadınlar tarafından gerçekleştirilmiş. Londra'da 1666 yılında çok büyük bir yangın çıkmış, şehrin yüzde sekseni yanıp kül olmuş, yüzonüçbin mülk yanmış ancak onca zarara rağmen yalnızca sekiz kişi ölmüş, o zamanın kralı şehri yeniden inşa ettirmiş, bu yeniden yapılanma sırasında yirmiiki kilise yapılmış ki, bunlardan birisi St Pauli Katedrali, bu yapının çatısı dünyada ikinci büyük kilise imiş, birincisi ise Vatikan. Prens Charles da St. Paul Katedralinde evlenmiş. Londra'nın finansal merkezinin geziyoruz otobüsümüzle, dev binalar, hem Ziraat, hem İş Bankası Şubelerinin önünden geçiyoruz. Londra'da Belediye Başkanı olan birinin yalnızca bir kere seçilebildiğini, ikinci bir dönem aday olamadığını öğreniyoruz. Dünyadaki ilk tren yolculuğunun başladığı (1836 yılı) London Bridge istasyonunun önünden geçiyoruz. 1894 yılında açılmış olan Tower Bridge köprüsünden geçiyoruz otobüsümüzle, gotik stili yapılmış, kenarları cam göbeği mavisine boyanmış, ikiyüzyetmiş metre uzunluğundaki bu köprünün gerçekten muhteşem bir görüntüsü var. Ne yazık ki programımızda olmadığından dünyada açılmış ilk müze olan British Museum'a gidemiyoruz anca size bu müze ile ilgili can sıkıcı bir not aktarayım: Açıldığında bu müzeyi yalnızca erkekler gezebiliyormuş, çünkü bayanları müzeye almıyorlarmış. Ancak Birleşik Kralıkta gelinen noktaya bakın ki;Kraliyet ailesini neredeyse birkaç asırdan fazladır kadınlar yürütmekte ve yönetmekte. Rehberimizin bilgilerinden ve gezi deneyiminden İngiltere ve Londra'da, giysi ve araba satışının ucuz, toplu ulaşım, kiralık ev, mülk, meyve ve sebzenin pahalı olduğunu öğreniyoruz. Gerçekten birçok kez metroyu kullanma durumumuz oldu, kişi başı metro 5-6 sterlin bu da bizim paramızla yirmi lira civarında, taksiler de pahalı, ancak birkaç kişi bir taksiye binersen kişi başı metro fiyatına geliyor. Hal, manav gibi yerlerde çok güzel meyveler gördük, rehberimiz meyve ve sebzenin çoğunun Türkiye'den geldiğini söyledi. ** Londra ile ilgili anlatacağım iki yer kaldı. İlki, bizim için özel bir anlamı olan, yılda üçbuçuk milyon insanın uğradığı, dünyanın en fazla ziyaret edilen müzesi, Madame Toussends müzesi. Yani ünlülerin, bilim insanlarının, masal kahramanlarının ve tabi ki Sevgili Ata'mızın balmumu heykelinin sergilendiği müze. Heyecanla hazırlıyoruz, müzeye ulaşıyor ve çok uzun bir bilet kuyruğuna giriyoruz. Zamanında düşünen iyi düşünmüş, bizim için olan manevi anlamı bir yana, tam bir para basma makinası, tabi girince görüyorsunuz çok da büyük bir masraf ve emek var ancak o bir kere yapılıyor, sonrası… İyi bir ticari düşünce diyelim ve konumuza dönemli, bizi işin maneviyatı ilgilendiriyor, dışarıda ve içeride uzun zaman sıra bekledikten ve yüklü bilet parası ödedikten sonra balmumu heykellerin olduğu bölümlere alınıyoruz. Yukarından aşağı kat kat dolaşa dolaşa iniyorsunuz, ilk bölüm ünlü artist ve aktrisler kapıdan girer girmez Amerikalı Julia Roberts'la karşılaşıyoruz, aklınıza gelen dünyaca ünlü tüm aktrisler var, kimi çok benzemiş, kimi “Eh biraz daha şöyle olsaydı” dedirtiyor insana, sadece aktris değil, bir bakıyorsun bir tarafta Leydi Diana, artistler bitti, bilim adamları, politikacılar, bir köşeden Einstein bakıyor, nerede bizim Ata'mız derken birkaç kat aşağıda devlet adamları katına girdik, karşıda, salonun ortasında masmavi gözleriyle tam da gözlerimin içine bakmakta! Bir balmumu heykel bile insana ne çok şey anlatabiliyor! Dünyanın bir diğer tarafında, Londra'nın bir caddesinde, Ata'mın balmumu heykeline sarılmış, ağlıyor, ağlıyorum… Şairin dediği gibi; Kelimeler kifayetsiz kalıyor… O beni anlıyor, ben onu anlıyorum. Her zamanki şıklığında ve yakışıklılığında, azimli ve kararlı, geriyi bilen, ileriyi gören, yokken bile var olan. Ve ölümünden yetmişaltı yıl sonra bile balmumu heykeline sarılarak ağlayan insanlar… ** Koç ailesinin desteğiyle yeniden düzenlenen Atatürk'ün balmumu heykelinin üzerinde tanıtım yazısı olarak şöyle bir levha asılıydı: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK PRESIDENT OF TURKEY(1923-1938) FOUNDER O THE REPUBLIC OF TURKEY AND ITS FIRST PRESIDENT 1881-1938 Atamızla vedalaşarak müzeden ayrılıyoruz. Sevgili okurlar, son bölümle Britanya notlarını haftaya bitireceğiz. Yeniden buluşuncaya dek esen kalın, mutlu olun… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.