Birkaç haftadır, Büyük Britanya Adası gezisinden notlar aktarmaktayım sizlere. Birinci amacım, malum şu günlerde seçim gündemi ile yoğunlaşan zihinlerimizde farklı bir dinlenme köşesi yaratmak, ikinci ve diğer amacım ise, edinmek şansına sahip olduğum izlenimlerimi siz okuyucumlarımla paylaşmak. Sonuçta yaşadığımızın dışında da dünya dönmekte ve farklı kültürler yer almakta. Shakespeare'in yaşadığı Stratford kasabasında kalmıştık, oradan devam edelim. Bir zamanlar küçücük bir yer olan bu kasaba sonradan o kadar ünlenmiş ki, (malum nedenle) İngiltere'nin aristokrat ailelelerinin yerleşim yeri haline gelmiş, öyle ki herkes çok varlıklı olduğundan, çalıştırılacak işçi, eleman bile bulunamaz olmuş. (Geçen haftadan tekrar) Sonradan şehir haline gelen bu kasabaya yapılan Shakespeare tiyatrosunun restorasyonuna ise hükümet tarafından 132 milyon pound harcanmış. Bu arada şehrin her tarafının turist kaynadığını da belirtmekte yarar var. Bir 23 Nisan günü doğup, yine bir 23 Nisan'da ölen Shakespeare, mezarının yerini, mezartaşını kendi seçmiş, üzerine yazılacak şiiri de kendi yazmış ölmeden önce. Geçtiğimiz hafta elli iki yaşında öldüğünü, devrine göre uzun yaşamış sayıldığını belirtmiştim. Her ölüm yıldönümünde şehir halkı en güzel giysilerini giyip mezarına çiçekler bırakırmış. Dünyada değeri yaşarken bilinen ender sanatçılardan biri olan Shakaspeare'in nesli ne yazık ki devam etmiyor şöyleki: Çocuklarının kimi erken ölüyor, torunu oluyor, torunu ölüyor, kiminin çocuğu olmuyor yani üçüncü kuşakta nesli sona eriyor. Geçmişin dünya şiirine ve tiyatrosuna en çok yön veren sanatçılardan biri olan Shakespeare'in ünlü olup Londra'dan dönünce satın aldığı Stratford'un en büyük evinin önünden geçerek bu ünlü şehirden ayrılıyoruz. Şimdiki durağımız üniversitesi ile ünlü Oxford şehri. Çok geniş bir arazi üzerine kurulu olan üniversitenin tarihi binalarının bir kısmının giriş kapılarını gezebiliyoruz ancak. Rehberimizin anlatımına göre, üniversite 1167 ylından beri faaliyetteymiş (yanlış okumadınız) kütüphane kısmı ise 1602'de kurulmuş, sekizinci kral Henry döneminde Katolikten Protestanlığa geçince tüm kitaplar yakılmış, sonra yeni inşaatlar yapılmış o dönemde, kitaplar bağışlanmış. Üniversite kütüphanesinin özelliği ülkede bulunan her kitaptan bir tanesi burada mutlaka bulunmakta. Oxford kütüphanesinin mevcudu şu anda onüç milyon kitap civarındaymış. Her gün bin adet kitap gelmekteymiş. Ancak kitapları dışarıya çıkarmak yasakmış. Kitap dışında gazete, magazin, dergide bulunmaktaymış. "Bu kadar stok nereye sığıyor" diye aramızda tartışırken rehberimiz bastığımız taşların altını işaret etti. Meğer yerin altı olduğu gibi kitap stoğu olup, özel bir şekilde havalandırılıyormuş. Gençliğin ve cıvıl cıvıl üniversite öğrencilerinin neşeye boğduğu güzel Oxford şehrinin trafiği ise oldukça sıkışık, nedeni yolların darlığı ve arabaların çokluğu. Dünyaca meşhur Oxford Üniversitesi ile ilgili son bilgiler: 1871 yılına kadar evliler okuyamazmış, kadınların da okuması yasakmış, (içimden bu İngilizlerin kadınlar ile ilgili bir sorunu var galiba diye düşündüysem de o yıllarda dünyanın diğer yerlerinde kadınlar ile ilgili uygulamaları hatırlayıp kendimi topluyorum) shakespeare de kız arkadaşı hamile kalıp erken evlilik yaptığından, çok arzu ettiği halde Oxford Üniversitesine gidememiş. Ve Oxford'dan ayrılıp, bu gezinin assolisti olan Londra'ya doğru yol alıyoruz. Dört gün kaldığımız ve gezide en uzun konakladığımız Londra'da oldukça değişik yerler görüp, rehberimizden de bilgi açısından yararlanma olanağı buluyorum. Yedi milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Londra, Times nehriyle ortadan ikiye ayrılmış olup, geniş bir coğrafi araziye ayrılmış bulunmakta. Idari açıdan ise otuziki adet belediye bölgesine ayrılmış. Kraliçe Elizabeth, dünyanın en zengin insanlarından birisi sayılıyor bunun nedeni sahip olduğu araziler, İngiliz kanunlarına göre İngiltere ve ona bağlı ülkelerdeki topraklar kraliçeye ait, yani diyelim ki Londra'da bir ev aldınız, evin sadece binası sizin, arsa yani toprak kraliçenin malı. Yalnızca bu topraklar nedeniyle bile dünyanın en zenginlerinden biri oluyor. Mücevherler, yıllık yedi buçuk milyon pound harcama bütçesi de buna eklenirse gerisini siz hesaplayın. Ancak kraliyet ailesinin de ülkeye getirisi büyük, saraylar, ziyaretçiler, törenler, onları daha sonra anlatacağım. Rehberimiz biraz kraliçeden bahsetti, ben de size aktarayım, bana ne milletin kraliçesinden demeyin, gün gelir, lazım olur! Efendim Elizabeth'in birinci ikametgahı olan Buckingham Sarayında ellibir adet hizmetlisi varmış. Kocası Prens Philip kendisiyle 69 yıldır evli olup görevi kocalık, cep harçlığı ise yıllık ikiyüzellibin Sterlinmiş. Kraliçe'den beş yaş büyük olan Prens Philip, her zaman karısının bir adım gerisinde yürümek zorundaymış. Ingiltere Kilisesi papaya bağlı değil, kilisenin başı ise Kraliçe. Kraliçe İngiltere milletler topluluğu olan elliüç ülkenin de başı aynı zamanda. Bu ülkeler şu anda bağımsız ancak yinede İngiliz Milletler Topluluğu olarak kabul ediliyorlar. (Örnek: Avustralya, Yeni Zelanda.) Kraliçe ile ilgili bilgileri aktardıktan ve insanların hala Diana'nın yasını tuttuklarını belirttikten sonra, dönelim sosyal yaşama. Ingiltere'de ortalama ücret 1400 Sterlin civarında (1 Sterlin 3.7 Lira) sağlık hizmetleri ücretsiz, ancak Londra'da mülk çok pahalı imiş. Şöyle ki; varoşta tek yatak odalı ev 300.000 Sterlin civarında, merkezde bundan çok daha fazla. Üç yatak odalı varoş evinin kirası 600-900 Sterlin arası. Dolayısıyla Londra'da en iyi yatırım mülk edinmek, ancak o da çok zor. Eğitim 16 yaşına kadar zorunlu, 18 yaşına kadar ise ücretsiz. Üniversite eğitimi ise ücretli, yıllık dokuzbin Sterline kadar çıkabiliyor. Sosyal güvenlik sistemi iyi, göçmen çok alıyor, ancak bu da zorluyor aynı zamanda. Londra'nın yüzde 35'ini İngiltere dışında doğmuş insanlar oluşturmakta. Burada bir nokta koyayım ve kendi yorumumu aktarayım: londra'ya ilk geldiğimde beni en çok şaşırtan, caddelerde rastladığım görüntü çeşitliliği oldu. Hintliler, Çinliler, Japonlar, Araplar, Pakistanlı'lar... "Ne kadar çok çeşitli milletten turist var" diye düşündüklerimin, Londra'nın yerleşik göçmen halkı olduğunu ise, ancak rehberimizin anlattıklarından sonra kavrayabiliyorum. Zamanında izlenen bu politikanın bugün Londra'yı zorladığı ne kadar yadsınamaz bir gerçekse, muhteşem caddelerine bir o kadar renk kattığı da inkar edilemez orası kesin. Sevgili okurlar satırlarıma, haftaya kaldığımız yerden devam etmek dileğiyle bugünlük son verirken geçmiş bayramınızı kutlar, nicelerine ulaşmanızı yürekten temenni ederim. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.