Öğrencilik ve yeni yetişme dönemlerimde bütün hayvanlardan korkar, asla zarar vermesem de uzak durmaya çalışırdım. Özellikle de “İnsanın en sadık dostu” olarak nitelenen köpeklerden… Bunun bir nedeni vardı elbette, altı yaşında yaşadığım ısırılma olayı, yıllarca yenemeyeceğim korku dolu bir anı olarak yer almıştı belleğimde… Hafızamdaki diğer görüntü ise, babacığımın beni kucaklayarak kuduz aşısına götürüşü, ben korkudan ağladıkça, onun gözyaşlarının da yağmur gibi yanaklarından süzülüşüydü. Güzel yürekli babam, korku ve acı çekmeme dayanamazdı! Bizim çocukluğumuzda steril olması için kaynatılan ve birçok kişiye kullanılan o uzun uçlu, kocaman iğneleri düşünün… O zamanlar “Kuduza yakalanabilir” şüphesiyle gelen hastalara birçok kez uygulanan “”kuduz aşısı yöntemi bugün artık değişti, iğneler steril kuduz aşısı da vaka durumuna ve şüpheye bağlı olarak daha az sayıda vurulur oldu. Çocukluğumda yaşadığım bu travma, uzun yıllar üzerimde taşıyacağım “hayvan korkusu”na dönüştü doğal olarak… Oğlumun hatırıyla bebekken aldığımız ve ne yazık ki henüz iki yaşındayken bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz “Pascal” adlı bokser cinsi köpeğimiz öğretti bana gerçekleri… Bu gerçekler: -Hayvanların insanlara saldırmak için fırsat kollamadığı, -Bizim onlardan korktuğumuz kadar onların da bizden korktuğu, -Gördükleri sevgiye çok daha sevgiyle karşılık veren dünyadaki tek canlı türü oldukları -“Sadakat” kelimesinin anlamını biz insanlara en güzel şekilde anlatabildikleri idi… Hayatımı, hayvan nesline bakışım açısından değerlendirirsek, “Pascal'dan önce” ve “Pascal'dan sonra” diye nitelemek doğru bir saptama olur sanırım. Önceleri yalnızca korkudan oluşan duygularım, şimdi büyük bir sevgi ve şefkate dönüştü. Pascal sayesinde öğrendiğim: Her şeyi anlayan ve duygularını, sevgilerini çeşitli şekillerde ifade eden hayvanların, yalnızca konuşamadığı idi. Onunla geçirdiğim sevgi dolu iki yıldan sonra hayvan nesline bakışım da değişti, davranışlarım da. Bu nedenle, bu canlı türüne yapılan eziyetleri anlatan haberlere rastladıkça, acı çekmekteyim. İşte bu vahşete bir örnek: Olay İzmir'de geçiyor. Bir çiftçi, büyükbaş hayvanlarını koruması içinde bir dostundan Kangal cinsi bir köpek alır. Buraya kadar yanlış olan bir şey yok çünkü kangal köpeklerinin korumacı özelliklerini hepimiz bilmekteyiz. Sorun buradan sonra başlıyor: Çiftçi, kangalı götürmek için şu insanlık dışı yöntemi seçiyor, köpeği arabasına almak yerine, zincirle minibüsünün arkasında bağlıyor… Aklınca araba gidecek, bağlı köpek de zorunlu olarak arkasından koşacak… Dünyanın en hızlı hayvanı olan çita bile, bu hızını ancak çok kısa bir süre sürdürebilirken, kangalın yeni sahibi arabaya bağlı hayvanı üç kilometre koşturuyor. Sonuçta gücü biten zavallı hayvan (arabanın hızına yetişemediğinden) patileri ve vücudu kanlar içinde kalarak başlıyor yerde sürüklenmeye… Ancak duyarlı insanlar da var, o sırada yoldan geçmekte olan avukat bir bayan gördüğü manzaraya dayanamayarak aracının direksiyonunu minibüsün önüne kırarak, çiftçiyi durduruyor. Ayrıca bayan, suç duyurusunda bulunacağını belirtiyor. Sürücünün iddiası ise “köpeğin saldırması üzerine bu yolu denemesi!” Ancak kangal cinsi köpeklerin uysal oldukları herkesçe bilinmekte. Olay yerine gelen kangalın ilk sahibi ise, sürücüye tepki göstererek köpeğini geri alıyor… ** Bu acımasız insanlarla aynı dünyanı paylaşıyor olmak bile utanç verici! İnsan eliyle yok edilen “vahşi hayvan” neslinin sayısını çoğaltmak için çabalar yürütülürken, evcil, zararsız hayvanlara dahi çeşitli işkenceler uygulayan insanların var olduğunu bilmek canımı yaktığından, bu tür olayları yazılarıma sık sık konu etmekteyim. Unutulmamalı ki bu dünya yalnızca bize ait değil, üzerinde diğer canlılar da yaşamakta. ** Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hayvan hakları yasa ile koruma altında ancak toplum bilinci ve eğitim düzeyi de yasalar kadar önemli… Bu konuda daha çok katetmemiz gereken yol olduğu gerçeği de, yukarıdaki örnekten anlaşılmakta! ** Gelelim diğer konumuza: Terör olayları! Dünya, Pakistan'ın Peşaver kentinde Taliban militanlarının düzenlediği baskında hayatını kaybeden yüzotuzikisi çocuk, yüzkırksekiz kişinin ölümüyle sarsıldı. Tam bir insanlık suçu olan bu vahşette, beş yaşındaki kreş öğrencisi bir kız çocuğu da yaşamını yitirdi. Diğer katliam mağdurları ise oniki ile onaltı yaş aralığında… Birtakım silahlı sözde militanlar, silahsız, korumasız birçok çocuğu öldürüyor da bu hangi ideolojinin haklı çıkmasını sağlıyor, ya da hangi akıl ve mantığa sığıyor bilemiyorum. Taliban, isminin bu vahşetle anılmasından mutlu görünüyorsa bu onların sorunu, ancak bilinen tek gerçek, kimsenin bir diğerinin canını almaya yetkili olmadığı… ** Sevgi dolu bir dünyada, sevgi dolu günlerin sizlerin olması dileğiyle, Haftaya buluşmak üzere hoşçakalın… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.