Gazete okumayıp, haber dinlemesek etraftaki anormalliklerin farkında olmayıp belki da daha mutlu olacağız.
Ancak gündemden ve olaylardan bihaber olmak da insanın işine gelmiyor.
Normal olaylar haber değeri taşımayıp, anormallikler yayınlandığına göre, galiba basın bilgilendirmesi sonucu hala mutlu kalabilmek, ruh sağlığını koruyabilmek insan üstü bir çaba gerektirmekte.
“Bir köpek bir insanı ısırırsa haber olmaz, haber değeri taşıyan bir insanın bir köpeği ısırmasıdır” denen bilindik tabirden hareketle, normal dışı insan davranışlarına -istemesek de- şahit olmak ve katlanmak zorunda kalıyoruz.
Bunun en güzel örneği, gazetelerin üçüncü sayfa haberleri.
Oku, oku, oku, hani deyim yerindeyse sonuçta psikolog kapısında sıra bekle.
O derece yani.
Elbette olmayan bir şey yazılmıyor, olan, meydana gelen yazılıyor da, asıl soru şu:
Neden birbirine benzer olumsuzluklar, anormal insan davranışları bu kadar çoğalıyor da, üçüncü sayfa haberleri dördüncü sayfaya taşıyor.
Hep aynı tarz vukuatları okumaktan, izlemekten bıkmış olsak da, ertesi gün bir benzeri yine basında yer almaya devam ediyor.
Konular aşağı yukarı hep aynı, yalnızca şahıslar değişiyor.
Bugün bana ilginç gelen, pek de alışılmadık bir haberle giriş yapacağım satırlarıma.
Basına ilginç gelmiş olmalı ki, üçüncü sayfadan değil, ilk sayfadan, manşetten sunum yapmış okurlarına.
Bir bakalım:
“Zonguldak Gökçebey'de Erdem Tülübaş (29), eşi Tuğba Tülübaş'ın (27), iki yaşındaki kızları Esila'yı dövdüğünden şüphelendi. Eve gizli kamera koydu ve annesinin Esila'yı acımasızca dövdüğünü görünce polise gitti. Gözaltına alınan Tuğba Tülübaş'a üç ay evden uzaklaştırma cezası verildi.
Erdem Tülübaş boşanma davası da açtı.
Uzaklaştırma cezasının bittiği geçtiğimiz günlerde mahkeme Esila'nın velayetini annesine verdi.
Erdem Tülübaş gizli kamera görüntülerini hakime sununca Esila dayakçı anneden alınıp tekrar babaya verildi. Bu iki karar arasında altı saat var.
Mahkeme küçük kızı dayaktan kurtarmak için jet hızıyla karar aldı.
Olayı çözüme götüren süreç, babanın iki yaşındaki kızın vücudundaki morlukları fark etmesiyle başladı.
Çift, dört yıllık evli….
……..
Bu dramı bir cinsiyet meselesine dönüştürmek çok doğru olmasa da, şiddetin bir kadın tarafından, hem de kendi çocuğuna uygulanmış olması işin inanılmaz kısmı.
Kamera görüntüleri olmasa kimse, doğuran, emziren, bakıp büyüten annenin işkenceci olduğuna inanmayacak. Kadın şefkatlidir, sevecendir, vericidir de şimdi bu örnek ne oluyor?
Demek ki bu konuda bir genelleme yapmakta doğru değil.
Bir kadından bile daha şefkatli olan, bizleri her daim el üzerinde tutan rahmetli babacığımı hatırlattı bu olay bana.
Sevgi dolu babalara, sevgi dolu bir örnek.
Bu olayda da babanın sevgi dolu ve gözlemci tutumu, bu vahşeti ortaya çıkarıyor.
“Anne, anne” diye koşar çocuk, mutlu olduğunda, üzüldüğünde, ihtiyaçları olduğunda, sığınacak bir liman gibi anasına yanaşır.
Yani, normalde böyle.
Bu durum normal olmayanı.
Bir insanın, bir köpeği ısırması durumu.
O nedenlerdir ki, üçüncü sayfa yerine birinci sayfada yer bulmuş kendine.
Yalnızca doğurmakla anne olunmadığının acı bir örneği….
…….
x x
“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” diyen Ata'mızın ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Geçtiğimiz günlerde Palandöken Kayak Merkezi'nde öyle bir olay meydana geldi ki, bu sözün zamanında neden söylenmiş olduğu, sporcunun olmazsa olmazının “ahlak, karakter” olduğu daha bir anlaşılır oldu.
Olay geçtiğimiz günlerde söz konusu kayak merkezinde meydana geldi. Türkiye Kayak Federasyonu tarafından yapılan Milli Takım seçmelerinde, yarış sırasında bir sporcunun kasıtlı olarak başka bir sporcuyu engellediği iddiası üzerine tartışma çıktı. Tartışma, kısa sürede kavgaya dönüştü.
Kavgada sporcular birbirlerine kayaklar ve batonlarla vurdu, bıçak çekti.
Tarafları, olay yerine gelen polis ve diğer sporcular güçlükle ayırdı.
Kavgada bir sporcu ve antrenör yaralandı.
Yaralılar hastaneye kaldırılarak tedaviye alındı….
……..
Ne tuhaf değil mi?
Üstelik söz konusu olan milli kayakçılar.
Yani ülkemizi temsil etme potansiyeline sahip sporcular.
Ata'mız çok ama çok haklıymış.
xx
En iyisi yazıyı bir Temel fıkrasıyla sonlandırayım da biraz tebessüm edelim.
Bu arada iyi ki Temel var, bizi gülümsetiyor…
……..
Temel iki kulağı da yanık olarak doktora koşmuş.
-Ütü yapıyordum, telefon çaldı. Telefon diye ütüyü kulağıma götürünce yandı demiş.
Doktor:
-Peki diğer kulağın nasıl yandı?
Diye sormuş.
-Onu da cankurtaran çağırırken yaktım!
….
Sevgili okurlar, bundan sonra yerim müsait olduğunda yazılarımı Temel fıkrasıyla sonlandıracağım.
Nasılsa Temel'de bol bol malzeme var.
Haftaya yeni konularda buluşabilmek dileğiyle
Şimdilik,
Esen kalın, Hoşça kalın…
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.