Eskiden, biz çocukken “Yerli Malları Haftası” vardı. Şimdi de okullarda anılıyor mu, kutlanıyor mu bilemiyorum. Ancak ilkokul anılarımdan hafızamda kalan bu haftaya çok önem verişimiz idi. Şimdiki deyişle, sınıflarımıza bir “stant” kurar, yerli malı olan ne var ise evlerimizden götürür; Yerli malı yurdun malı, Herkes onu kullanmalı tekerlemesiyle, ülkemizin mevcut zenginlikleriyle guru duyar, yerli malı kullanmanın önemini birbirimize anlatır dururduk. Zaten o yıllarda yerli olmayan bir mal, bir ürün pek de piyasada bulunmazdı. Annelerimizin kekleri mikserlerle değil de , avuçları patlayana kadar çatalla çarptığı zamanlarda, işçilerimizin Almanya'dan getirdiği elektrikli mutfak aletlerine şaşkınlık içinde bakakalırdık. Sevgili babam, müvekkillerinin daveti üzerine hepimizi Murat 131 arabamıza doldurup Almanya'ya götürürken (çok uzun yıllar önce) orada göreceklerimizi ve dahi Türkiye'ye dönerken paket paket krem şanti getireceğimizi hayal bile edemezdik. Evet, yanlış okumadınız, bugün market raflarından üzerime doğru devrilen krem şantiler, renkli kağıt peçeteler, ıslak mendiller, hazır çocuk bezleri o zamanlar Türkiye'mizde yoktu. Hatta hayallerimizde bile yoktu. Ama bizim unumuz, bizim mercimeğimiz, bizim bulgurumuz, bizim pirincimiz, bizim tarhanamız, bizim makarnamı z.. En alasından ve en güzelinden, bakkallarda ve sofralarımızda bulunmaktaydı. Bugün ise bakkallar can çekişmekte, bir kısım yerli malı ürünler de. ** Yukarıda bahsettiğim gezi sırasında, evlerinde misafir olduğumuz ev sahipleri bizleri Almanya'nın çeşitli şehirlerindeki alışveriş merkezlerine götürmüşlerdi. Giyim mağazasından elbise, kasaptan et, manavdan sebze, ayakkabıcıdan ayakkabı almaya alışmış olan bizler, bir alışveriş merkezine gidipte her türlü ihtiyacın hatta ihtiyaç olmayanın da alınıp çıkıldığına ilk defa şahit olduğumuzdan, bu durum bayağı bir hoşumuza gitmişti. Tabi o zaman küçük esnaf oradan çıkmış ticaret bir takım tekellerin eline geçmiş yalnız büyük sermaye şirketleri ayakta kalabilmiş diye bir düşünce yoktu, çünkü Türkiye için zaten bu yaşantı o sıralar çok çok uzaktı. Bu düzen, Almanya'nın düzeniydi… ** Aradan bunca zaman geçti. Eskiden olmayan her şey artık Türkiye'de var. Zaten de olmalı. Ancaaaak… Bunlar olurken, ülkemizin zenginlikleri de korunmalı, değerleri ön planda tutulmalı. Bunu koruyucu tedbirler alınıyordur mutlaka, ancak işin detayına girince yerli üreticinin ve yerli şirketlerin karşılaştıkları zor durumların da farkına varıyoruz ister istemez. Bir gazetenin ekonomi sayfası, “Yerli malına raf ambargosu” Başlığı altında bu konuya değinmiş, çok da iyi etmiş. Ben bir tüketici olarak raflardan ürün seçerken kendimce önce yerli ürün olmasına, sonra bilinen bir marka olmasına, daha önceki deneyimime ve tarihine bakarım. Tabi bu, benim tercihim, herkes bedelini ödediği sürece dilediği malı almakta özgürdür. Ancak işin başka yönleri de olduğunu bu yazıdan öğreniyoruz. Yazılanlar özetle şöyle: Küresel market zincirleri rafları yerli üreticiye kapamaya başladı. İthal ürünler raflarda sadece kira bedeliyle yer bulurken yerli üreticiye ise elektrik faturasından personel giderine kadar marketin tüm masrafları fatura ediliyor. … Ekonomik gücünü kullanan markalar en değerli alanları kaparken, özellikle KOBİ'ler raflardan dışlanıyor. Sadece hipermarketlerde değil mahalle süpermarketlerinde de benzer durum hakim. Yerli markalar isyanda. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Bendevi Palandöken ise farklı isimler altında toplanan bedellerle küçük üretici ve KOBİ'lerin yok edildiğini söyleyerek, pazarı üç uluslar arası hipermarket grubunun domine ettiğini dile getirdi. Palandöken: “Zaten uluslararası bir markete ürününü koyan bir üretici elini verince kolunu alamıyor. Sonunda ya raftan çıkıyor ya da yüksek maliyetleri ödemek zorunda kalıp zarara giriyor…” Reis Gıda'nın sahibi Mehmet Reis ise “bıçak kemiğe dayandı” diyerek raf bedelleri böyle gittiği sürrece hem üretici hem de tüketicinin daha fazla üzüleceğini vurguladı. … Geçen yıl markalaşmaya karar verip, ürettiği kurabiye ve tatlı ürün grubuyla market raflarına giren Ayso Gıda, raf bedellerine dayanamayıp hem zincir marketlerinden çıktı, hem de kurabiye işini bırakmak zorunda kaldı. Firmanın sahibi Kemal Sofuoğlu, şunları söyledi: Bir lira bile kazanmadığım zincir marketler koca bir borç listesi çıkarıp işi icraya kadar götürdüler. Rafa bile çıkaramadıkları, depoda beklettikleri ürünlerim için ödeme istediler. Sonra da iade içinde ayrıca fatura kestiler. … Küresel markalar rafların hakimi olunca en basit ürünlerde bile ithalat patlaması yaşanıyor. Her gün market raflarında gördüğümüz ürünler hem dış ve cari açığını şişiriyor hem de işsizliğin yüksek kalmasını sağlıyor. Türkiye, sadece geçen yıl otuz milyar dolarlık kişisel tüketim ithalatı ile yeni bir rekora imza atmıştı. Peki raf bedeli nasıl hesaplanıyor? Rakiplerin bulunduğu rafta ürün satışı yapabilmek için üretici hipermarkete ürünün birim fiyatının yüzde 1020'si arasında raf bedeli ödüyor. Raf bedelinde oran marketin bulunduğu lokasyona, satış potansiyeline, ürünün bulunduğu kategoriye ve o kategorideki marka sayısına göre değişiyor… ** İşte bunlar, tüketici olarak bizlerin bilmediği konular. Yazıdan anladığım kadarıyla ithal ürünler market raflarına yalnızca kira bedeli öderken, yerli ürünler (üreticisi ve rafa getireni diyelim.) hem kira, hem elektrik faturası, personel gideri vs. marketin tüm masrafını ödemek zorunda kalıyor, böylece rafa girme aşamasında ithal ürünlerle baş edemiyor, çünkü zarar ediyor. Yazıya göre bu haksız rekabetin nedeni, pazarın üç uluslar arası hipermakerket grubunun elinde olması. Böylelikle yerli ürün erirken, yerli üretici de eriyor, imalatçı bitmiş, tüketici ise durumda bihaber. Yerli malı ürünlerimiz market raflarında can çekişirken, hafızalarımızın bir yerlerinden gelen şu ses kulaklarımızda çınlayıp duruyor! Yerli malı yurdun malı Herkes onu kullanmalı… Haftaya buluşmak üzere esen kalın, mutlu olun… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.