Ülkemizin içinde bulunduğu bu seçim ortamında ve şehit cenazelerinin ne yazık ki peş peşe toprağa verildiği bu acılı günlerde bizim payımıza da gezi yazısı yazmak düştü, geçen hafta da girişini yaptığım gibi öyle denk geldi, ertelesem olmayacak, bellekte bir şey kalmayacak, kaldığım yerden devam edeyim de sizleri biraz olsun uzaklara götüreyim… Öncesinde bir not da Artvin'deki sel felaketine düşelim. Yazıyı hazırladığım an itibariyle sekiz ölü, üç kayıp bulunmaktaydı. Canı yanan, kayıp veren, evi yıkılan yöre halkının feryat ettiği gibi derelerin, denizlerin çevrilmesi, yollarının değiştirilmesi sonucu mu olmuştu bu felaket, Yoksa yanlış yerleşim, yapılaşma, dere kıyısındaki evlere ruhsat verme, alçak istinat duvarları bunlar da mı etkili oldu, Ya da hepsi birden mi oluşturdu bu sonucu… Kesin olan şu ki;Doğa, dengesini bozanı affetmiyor. Gün geliyor kendi gücünü gösteriyor. Yapılaşma ve tedbirler buna göre uygulanmalı. Aksi taktirde bu sahnelerin yeniden yaşanması işten bile olmayacak. ** Dönelim yazımızın konusuna. Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. İstanbul'dan Hamburg'a uçup Kiel limanından geziye başlayacağımız Costa firmasının Pasifica adlı Cruise gemisine binmiştik. Gemiyi geçen hafta anlattım. Beşbine yakın insan taşıyan, her türlü ihtiyacı karşılayan bir yüzen kasaba. 5 Ağustos gündüz gemimize binip odamıza yerleşiyoruz. Gemi saat 19.00'da Kiel'den ayrılıyor. Bir saat boyunca Kiel kanalında yol aldıktan sonra da Baltık Denizine ulaşıyor. Gece boyunca ve ertesi tam gün Baltık Denizinde yol alıp Polonya Gdansk'a varacağız. Gemide ve açık denizde geçen ilk günde oyalanmak hiç de zor olmuyor. Gemide ilk günümüz olduğundan salonları ve katları keşfederken, orayı burayı gezerken, yemek arası, çay saati derken akşam oluveriyor. Gün içinde denizde seyrederken dikkatimi çeken şey ise, denizin aşırı kirli olması. Açık denizde olduğumuzdan bu kir, insan eliyle oluşturulmuş çöp artıkları olamaz, zaten de deniz yüzeyinde naylon poşet, karpuz kabuğu benzeri şeyler görünmü-yor, görünen yağlı, paslı, kirsik bir deniz yüzeyi. Çok hayret ettiğim bu görüntü neredeyse tüm Baltık Denizi boyunca devam etti diyebilirim. Ülkelerin ve şehirlerin – su dök yala – misali tertemiz olduğu bir ortamda koskoca, engin bir açık denizin tek bir açıklaması olmalı – doğal bir kaynak- yani petrol! Norveç'in özellikle dünyanın en önemli petrol üreticilerinden birisi olduğunu bildiğimden, Baltık Denizindeki bu görüntüleri petrol yataklarına bağlıyorum. Denizde geçen ilk günün ardından tarih 7 Ağustos'a biz de Polonya'nın limanına ulaşıyoruz. Limandan otobüslerle Gdansk'a hareket ediyoruz. Bir saatlik yolculuğun ardından “görülmeye değer” dendiği için tur aldığımız bu şehre ulaşıyoruz. Rehberimiz Polonyalı olup anlatımı İngilizce yaptığından, kafamda hem çeviri yapıp, hem not almaya yetişemediğimden, aklımda kalanları aktaracağım sizlere. İkinci Dünya Savaşında yüzde doksanı harabeye dönen Gdansk'ı aslında uygun olarak yeniden yapmışlar ancak nasıl olup da tarihi aynen yerine koymuşlar işte orası anlaşılır gibi değil. Yeni ve Eski Gdansk var, tıpkı bizdeki Yeni Mardin, Eski Mardin gibi. Yeni Gdansk normal bir şehir de, eski Gdansk muhteşem ötesi. Bir de 1970'lerde yapılan konutlar çok dikkatimi çekti. İnsan o dönemde birbirinin aynı tip yapılan bu apartmanlardan bir daire sahibi olabilmek için on-onbeş yıl sıra beklemiş. Şimdi bunları “şehrin çirkin yüzü” olarak adlandırsalar da hala içlerinde yerleşim bulunmakta. Yine 1970'lerde yapılan ve beşbin kişiyi barındıran siteler bile bulunmaktaymış. Rehberimizin anlatımına göre Polonya halkının yüzde doksanbeşi Katolik olmakla birlikte kilise dah çok vaftiz, düğün ve son yolculuk (ölüm) sırasında hatırlanırmış. Polonya ile ilgili bir bilgi daha: Yüzde otuzu yeşil alanlarla kaplı. İleride anlatacağım ülkelerde bu yeşil alan yüzdesinin çok daha yukarılara çıktığını göreceksiniz. Buradan çıkan sonuç = Uygarlık düzeyi yükseldikçe yeşil alan, ağaç orman yüzdesi artıyor. ** Polonya'ya ve diğer Baltık ülkelerine özgü bir değeri anlatmakta yarar var. Zira bundan ilerde epeyce bahsedeceğim. Amber ya da bizde bilinen adıyla kehribar, Baltık ülkelerin en değerli turistik ürünlerinden. Öyle ki, hem lüks satış mağazalarında , hem normal dükkanlarda, hem de halk pazarlarında satılıyor. Az çok bizim de bildiğimiz amber, ağaç reçinesinin fosilleşmesi sonucu oluşan değerli bir taş. Bir başka ifadeyle, çamgiller familyasından bir çam türü olan Pinus succinifera ağaçlarının fosilleşmiş reçinesi. Dörtyüz yılda oluştuğu söylenen amberin halk pazarlarındaki fiyatı bile epeyce fazla. Baltık ülkelerinde olduğumuz süre içerisinde her türlü satışa sunulmuş amber ürününe rastladık,en çok bayan takısı olarak işlenmekle birlikte anahtarlık, biblo, heykel, satranç, domino takımı, hayal gücünün sınırı yok, aklınıza ne gelirse amber kaplısını yapıp satışa sunmuşlar. Ücretler de ona göre elbette, bunca uzun zamanda oluştuğuna göre değeri de buna göre hesaplanıyor olmalı. Rehberimizden, dünya amber üretiminin yüzde doksanının Polonya'da gerçekleştiğini öğreniyoruz. Kahverengiden bal rengine ve açık sarı ve kreme dönüşen amberin rengi açıldıkça fiyatı da artıyormuş. Amber konusunu bu kadar uzatışımın nedeni;Baltık ülkelerinde o kadar büyük bir pazar ki, turistik önemini gördüm, bir de madde olarak pahalı bir ürün, ülkemizin kalan çamlarıyla şu işe girsek diyorum. Mesela bu amber olayını ilk kez küçücük ancak muhteşem bir ada olan Malta'da görmüştüm. Biz de kenarından köşesinden birer parça amber aldıysak da, aldığımızdan çok daha fazlasında aklımızın kaldığını söylemeden geçemeyeceğim. Polonya Gdansk'ı gezdik, beğendik, geldiğimiz aynı yoldan gemimize döndük. Akşam 18.00'degemimiz Litvanya'ya yelken açacak. Haftaya yazımın devamında Litvanya'nın Klaipeda liman şehrinde buluşmak dileğiyle; Sağlık esenlik mutluluk ve huzur dolu günler sizlerin olsun. Son ve önemli not: Türkiye Cumhuriyetinin ve hepimizin varlık nedeni olan, dünyada bir örneği daha bulunmaya şanlı Zafer Bayramımız kutlu, başta önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu ülkeyi inşa eden tüm aziz şehitlerimizin de ruhları şad olsun: Önlerinde minnet, rahmet dilekleri ve saygıyla eğiliyorum... Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.