Her hafta bu köşeden sizlere seslenirken ve daha öncesinde yazacağım konuları seçerken, daha çok toplumun etik ve duygusal yönlerine hitap eden, insani değerler taşıyan unsurları öne çıkarmaya çalışıyorum. Yoksa ne Türkiye'deki, ne de dünyadaki gelişmelerden habersizim. Patlamaya hazır coğrafya içinde oluşumuz, bu coğrafya içersindeki konumumuz ve halen devam etmekte olan süreç, PKK denen ve Türkiye'nin başına sardırılan belanın, aldığı çeşitli desteklerle ulaştığı noktalar, omuzlarda al bayrağa sarılı taşınan şehit cenazeleri… Ve daha neler neler… Biz olimpiyatlarla, toplumun ruhsal sorunlarıyla uğraşırken, çok daha büyük önemli olayla yaşanıyor. Onun da farkındayız elbette. Toplumun ruhsal sorunları derken;bir toplumun gidişatı, davranış eğilimi, etik değerleri ve yapısında oluşan değişiklikler, aslında o toplumun hangi koşullar altında yaşamını devam ettirdiği, nerden nereye nasıl geldiği, yapısının nasıl ve neden değiştiği hakkında fikirler veriyor insana. Örneğin, biliyorsunuz ne yazık ki “kadına şiddet” ülkemizde ve dünyada her zaman var olan bir şeydi, ancak son yıllarda Türkiye'de bu durum “cana kasıt” haline dönüştü. “Kadına şiddet” her yerde vardı derken, haksızlık etmeyelim, uygar olmayanla, olan ülke arasındaki fark şu; Erkeğin davranışı açısından fark etmiyor, vuran yine vuruyor, ancak uygar ülke kadının hakkını sonuna kadar koruyor. Diyelim ki ABD'de erkek eşine bir tokat attı, kadın bunu ispatladığı taktirde (ki kanunlar daha çok kadından yana) o er kişi o tokadın bedelini çok pahalı öder. Eşinin yanında bir daha yaklaşamayacağı gibi, yüklü bir tazminat, nafaka, kadın affetmedikten sonra neyi varsa vermek zorunda kalır. Böylece Amerikalı bir erkek, bir kadına el kaldırırken on kere, yüz kere düşünmek zorundadır. Bizde ise, “kocandır, affet” denir. Oysa ki bir kadın için bir tokatla yüz tokat arasında hiçbir fark yok. Önemli olan o kolun havaya kalkmış olması. Kadınların da bir onuru olduğunu kimse anlamak istemiyor. Onur demişken; Son günlerin en anlaşılmaz, en inanılmaz olayı bence, Tabi eğer yazılanlar doğruysa diye bir açık kapı bırakalım; Okudum; “Yok artık, bunu da mı duyacaktım” dedim. Konuya “Tecavüz odası” diye başlık atılmış. Zaten başka söze gerek yok. Olayı Muğla'nın Fethiye ilçesinde geçiyor. Bir genç kız, dört ay önce nişanlanıyor. Ailelerin de rızası var. Yalnız daha sonra ayrılmak istiyor. Bundan da doğal bir şey yok. Nişanlılık anlaşma sürecidir zaten. Ayrılık kararını ailesine ve nişanlısına açıklıyor, ancak tepki görüyor. Bunun üzerine mantık ötesi bir planın hazırlıkları başlıyor. Genç kız önce, büyü bozduğu (!) iddia edilen bir takım kişilere götürülüyor, bu da bir işe yaramayınca, (yarayacak mıydı ki zaten) plan uygulamaya konuyor. Genç kız, bizzat kendi ailesi tarafından, son kez nişanlısıyla görüşmek üzere (!) nişanlısının halasının evine getiriliyor. Daha doğrusu kıza yapılan açıklama bu yönde. Kızcağız hala evinde bir odaya kapatılıyor, nişanlı da içeri salınıyor. Kızın anne ve babası kendi evlerine dönüyor, oğlanın anne babası ise kilitli kapı önünde erketede! Aslında herhalde birçoğunuz okumuşsunuzdur. Ama, böylesine ilk defa rastlamışsınızdır. Genç kızdan son defa red cevabı alan nişanlı, tam üç saat boyunca tecavüz girişiminde bulunuyor. Kapı kilitli olduğu için dışarı çıkamayan ancak kendini korumayı başaran genç kız, nişanlısının odadan çıkmasını fırsat bilerek yatak odasının açık camından kendisini atıyor ve yoldan geçen bir minibüse atlayarak soluğu Fethiye Jandarma Karakol Komutanlığı'nda alıyor, hepsinden şikayetçi oluyor. Sonuç; Soruşturma genişliyor, Fethiye Cumhuriyet Savcısının talimatıyla kızın annesi, babası, ayrılmak istediği nişanlısı ve nişanlısının altı yakını gözaltına alınıyor. Nişanlı cinsel istismar, saldırı, alıkoyma Babası, ağabeyi, ablası, ablasının eşi, halası, halasının oğlu, genç kızın annesi ve babası ise “tecavüze yardım ve yataklık” suçlarından mahkemece tutuklanıp Fethiye ve Muğla cezaevlerine gönderildiler. ** Kendisine bu tuzağı hazırlayıp, böyle bir durumu reva gören iki aileyi de hapishaneye dolduran bu genç kızı alnından öpüyorum. Ne yazık ki kendi ailesi ile ilişkisi asla eskisi gibi olmayacak. Çünkü böyle bir durumu hiç kimse sindiremez, yutamaz. Yutmamalı. İnsanların diğerlerine zarar verdiği, kötülük yaptığını, kuyusunu kazdığını hep duyduk, gördükte, evladına bunu yaptığına ben ilk kez şahit oluyorum. Ya o nişanlıya ne demeli? Kendisini istemeyen ve ancak tecavüz yoluyla sahip olabileceğini düşündüğü birinden ona nasıl bir hayır ve mutluluk gelirdi ki? Bu kadar insanın içinden bir tane aklı selim sahibi kimse çıkmamış mı? Bunları durduramamış mı? Bu kız bu çocukla evlenmese dünya mı yıkılırdı, şimdi yıkıldı mı? Umarım şimdi dört duvarın arasında vicdanlarına hesap verirler, verebilirlerse… ** Hep gamlı haberler olmasın, bir güzel haberle yazımı noktalayayım. Gazetelerin ekonomi sayfalarında ülkem adına gurur verici bir şey görürsem hemen sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye'deki ünlü firmalara ayakkabı tasarlayıp üreten Akmen Kundura, İstanbul'un ardından Muş'ta kurdukları fabrikada ileri teknoloji ile seri üretim gerçekleştiriyorlarmış. Şu anda Çin ile rekabet ediyorlarmış. Akmen Kundura Yönetim Kurulu başkanı Selahattin Akaydın şunları belirtiyor: “Türkiye ayakkabı sektöründe Avrupa'da ilk üç arasında yer alıyor. Dünyada ise dokuzuncu sırada. Muş'ta kurduğumuz fabrikada şu anda yüz kişi istihdam ediyoruz. Üretimi yüzde on arttıracağız. Üretimde ileri teknoloji kullanarak seri üretim yapıyoruz. Bu sayede son yıllarda ayakkabı sektöründe Çin ile dünya genelinde baş başa rekabet eder duruma geldik. Bizim ürettiğimiz mallar, Çin ayakkabılarına göre daha ucuz ve daha kaliteli. Demek ki Çinlilerle rekabet edilemeyecek diye bir şey yok. İstanbul'daki üretim merkezimizi de zaman içinde tamamen Muş'a kaydırmayı planlıyoruz. ” ** Haberi okudum, mutlu oldum. Siz de olun istedim. Haftaya buluşmak üzere… Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.