Bedri Rahmi, döneminin Görele kaymakamlığını yapmış olan bir babanın oğlu olarak 1911 yılında Giresun, Görele'de aydınlık bir dünyaya gözlerini açar.
Ortaokuldayken, kimi resim ödevlerini ağabeyinin yapmasından ötürü edebiyat ve şiirle dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk sayesinde ruhunun sanatla örülü olan hammaddesini ve tüm eksik parçalarını aramak üzere, tahayyül ettiği o renkli dünyayı bir kâşif inceliğiyle aramaya koyulur.
Babasının TBMM II. döneminde Trabzon milletvekili seçilmesi üzerine ailesi 1925'te Trabzon'a yerleşir. Trabzon Lisesi'nde öğrenim görür.
Kimi zaman liseden kurtulmak için ressam olduğunu, nitekim acı bir lise serüveni geçirdiğini söyler. Hatta bir röportajında bu acının onu kendisine kıymasına sebep olacak kadar büyük olduğunu dile getirir.
“Talihimi yenmek için ressam oldum.”
Bu serüvenin yol yordam göstericisi, 1927'de okuluna atanan ünlü ressam hocası Zeki K. olur. Resim yeteneğini geliştirebileceğini ve bu yeteneğini akademiye taşımaya karar vermesini söyler. Kısacası yeteneğini keşfeder.
Bedri Rahmi de akademiye katılması için de liseyi bitirmenin zorunlu olmadığını öğrenir. Velhasıl doğuştan gelen yeteneğin, “Anamın karnından beri resim yaparım.” diyenlerin laf cambazlığını ağır bir tavırla, elinin tersiyle itekleyerek, emek vererek eser ortaya çıkarmanın gayesiyle yürüyecek olduğu yolu çizmeye başlar. Bu konuda da hocası ona gerçekten destekçi olacağı şaşmaz bir gerçektir ki, 1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne girer.
Akademi hayatında sadece resim eğitimi almayı tercih etmez zira Bedri Rahmi'nin sanat yelpazesi oldukça geniştir. Resim alanındaki öğrenimi dışında şiir alanında da kendini geliştirmek adına Ahmet Haşim'den dersler alır, öğrencisi olur. Sanatın özünü esas olarak kavradığı okul yaşamında, henüz iki yıl dolmadan -ortaokuldayken onun resim ödevlerini yapan- ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gider.
Oldukça başına buyruk olan Bedri Rahmi, bir orada bir burada gibi gözüktüğü olsa da muhtemel olasılıkla kafasına koyduğu bir hayalin peşinden gitmektedir. Ağabeyi Sabahattin'in bursuna ortak olur. Ve bu burs olanağı sayesinde de yarım bıraktığı resim öğrenimine Fransa'da devam eder.
Eşi Eren Eyüboğlu'yla da çalıştığı resim atölyesinde tanışır. Eşinin asıl ismi Ernestine'dir. 1936'da hayatını birleştirdiği yetenek abidesi bu ressam kadının ismi de sonradan “Eren” olarak değişir. Sonrasında birlikte Türkiye'ye yerleşirler.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, bir süre Tan gazetesinde yazılar yazmaya başlar. Eserleri ve şiirlerinde insanın yüreğine dokunan o eşsiz ve canlı izlere rastlamamak mümkün değildir. Çünkü detaylı incelendiğinde resimleri ve motiflerinin, Anadolu'nun bağrından kopararak Avrupa'nın da estetiğiyle birlikte doğu ve batı sentezini oluşturduğu görülür.
“Ben şiiri ayak sesinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım.” Der.
Böylesi bir harmanlamanın unutulmamasında en büyük etken ise ne şiir ne de resim türündeki eserlerinin hiçbir akıma ait olmamasıdır.
Yazma motif işinde eser vermeye halka yaymak için başlar. Fakat gereken ilgiyi göremediğinden olsa gerek palet ve fırçasına tekrar sarılır. Yine de Anadolu'nun motiflerini dünyaya taşımaktan vazgeçmez. Resim hayatını öğretmenlik mesleğiyle de pekiştirir. Hatta bu mesleğin resimden kopmamak için bir sebep olabileceğini ve öğrencilere yeni ufaklar açma konusunda katkısı olduğunu söyler.
Giresunlu ressam ve şairin aslında yağlı boyaya karşı alerjisi vardır. Keza yağlı boya ile yaptığı eserlerin sayısı enderdir. Sonrasında guaj ve kazain boyayı keşfeder. Suyla karıştırılan boyaların daha tez kuruduğunu bildiğinden dolayı bir motiften yüzlerce örnek çıkmasının sebebi bu boyaları kullanmasından kaynaklanır.
Bazı resimlerinde de bir dönem evinde çıkan yangının izlerine rastlanır. Çünkü bir kısmı yanar, bir kısmı da yangın söndürülürken sıçrayan su damlalarının izi olarak kalır. Kilimleri ve resimlerinin yanmasından dolayı gözyaşı döktüğünü Bedri Rahmi'nin torunu bir röportaj esnasında anlatır.
Şiirlerinde şairliğine ilham veren birçok sanatçı şahsiyete de yer verir. Nitekim Van Gogh'u rüyasında görmesi üzerine onun hakkında yazdığı şiir, ona olan hayranlığını gözler önüne serer.
“Dün gece Van Gogh'u gördüm rüyamda
Ağlıyordu
Gözünün üstünde bir pamuk
Pamuktan kan sızıyordu
Dün gece Van Gogh'u gördüm rüyamda
Ağlıyordu
Bir kulağını kesip arkadaşına götürmüştü
Ama kulağı değil
Gözleri kanıyordu
Dün gece Van Gogh'u gördüm rüyamda
Ağlıyordu.”
Bedri Rahmi, aynı yıl İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde asistanlığa başlar. Asistanlık görevini sürdürürken burada İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde okurken daha sonra da heykel bölümü “misafir” öğrencisi olarak öğrenimine devam eden Ermeni asıllı Türkiye'nin ilk figüratif heykeltraşı Mari Gerekmezyan ile tanışır.
Karadut'un Getronagan Lisesi'nde öğretmenlik yaptığı yıllarda da öğrencisi olan Ara Güler yıllar sonra hakkında “Lisedeyken bir öğretmenimiz vardı. Çocukluğunda Talas'tan İstanbul'a gelmişti. Akademinin heykel bölümünü bitirmişti. Talaslı öğretmenimizin adı Mari Gerekmezyan'dı. Karadut gibi gözleri vardı… Yıllar sonra onun birkaç heykelini Resim Heykel Müzesinde gördüm.” Diye bahseder.
Karadut adıyla yasak aşkın kahramanı olarak tanınan Mari, 1945'te yaptığı ve günümüzde kayıp olan, Yahya Kemal Büstü ile birincilik ödülü kazanan bir şahsiyettir.
Bedri Rahmi evliliğine rağmen, o meşhur “Karadut” şiirinin pası silinmez karakteriyle, meçhul ve bir o kadar da yasak bir aşk yaşar. Karadut da adına yazılmış şiirlere karşılık olarak Bedri Rahmi'nin bir büstünü yapar.
Fakat Karadut, dönüşü olmayan hastalığa kapılarak gencecik yaşında gözlerini karanlığa yumar. İyileşmesi için gereken ilaçlar, savaş sonrası dönemde oldukları için ateş pahasıdır. Eyüboğlu, resimlerini satışa sunsa da Mari'nin ölüm haberi gelir.
KARADUT
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın.
Kadınım, kısrağım, karımsın.
II
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekûn azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum…”
Velhasıl Giresun, Görele topraklarında çocukluğu geçip giden unutulmaz ender sanatçılarımızdan olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, 21 Eylül 1975 tarihinde pankreas kanserine yenik düşmesinden ötürü İstanbul Küçükyalı'da öğrencilerinin mozaiklerle döşemiş olduğu mezarda ebedi sonsuz yolculuğuna uğurlanır.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.