İçtenlikle geri vermek için sana
Elimde olan her şeyi istiyorum hem,
Cömertliğim uçsuz bucaksız denizler gibi,
Denizler gibi derin sana olan sevgim.
Sana ne kadar verirsem, o kadar çoğalıyor bende kalan,
Sonsuz çünkü ikisi de.
Juliet'in ağzından duru bir ırmak gibi akıyor, dizeler; denizler gibi derin, sevgisini anlatırken... William Shakespeare'in ünlü oyunu “Romeo ve Juliet” yüzyılları aşan, eskimeyen, değerini yitirmeyen önemli bir tiyatro yapıtı. Hâlâ diri, hâlâ canlı… Bir yazarın kalemi, yapıtının özgünlüğüne, aşılmazlığına bağlıdır, bir anlamda. O kalem öyle yapıtlara imza atar ki yüzyıllar geçse de değerinden hiçbir şey yitirmez. Hatta daha da değer kazanır. Chakespeare, böyle bir kalemdir.
Basıma hazır hale gelen “DÜNYA KAZAN BEN GEZGİN” adlı gezi çalışmamın İtalya ile ilgili sayfalarında, Verona ile ilgili gözlem ve izlenimlerim yer alır: “İtalya'nın en önemli turizm merkezi Verona'dayız. Sakin, dingin, huzurlu yemyeşil bir kent… Barok, gotik, klasik, neo-klasik yapılarıyla birbirine benziyor; batı kentleri. Temiz caddeler, alımlı parklar, bahçeler, heykeller birçoğunun ortak özelliği. Verona da öyle. MS. 30 yılında yapılan anfi tiyatro Arena'dayız. Her yönüyle ilginç, güzel, çekici… Bu tarihi taş yapı, akustik özelliği ile öne çıkıyormuş. Sahnedeki küçük bir fısıltı en uç noktadan rahatlıkla duyuluyormuş. Hâlâ tiyatro, bale, opera sergileniyor; Arena'da. Panolarda, sanatseverlerle buluşacak tiyatro, bale ve operalarla ilgili duyurular yer alıyor. Rehberimiz, “Her yıl elli binden fazla insan buraya opera izlemek için geliyor.” deyince, İstanbul'un göbeği Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi, geliveriyor usuma; içim acıyor. Yıllardır kapısı kapalı; eli kolu bağlı Atatürk Kültür Merkezi'nin. Bu zincire vurulmuş kültür ve sanat merkezinde, geçmiş yıllarda sergilenen oyunlara, opera ve balelere tanık olmuştum. Bunlardan biri de canlı, renkli, ışıltılı sahnelerini unutamadığım Carmen!
İngiliz yazar William Shakespeare'in önemli yapıtlarından biri olan Romeo ve Juliet, bu kentin simgesi durumunda. Bu iki aşk kahramanın on altıncı yüzyılda, bu kentte yaşadığına inanılıyor. Via Cappello Caddesi'ndeki Juliet'in on üçüncü yüzyılda yapılan ünlü evindeyiz. Karşımızda, Romeo'nun Juliet ile konuştuğu ünlü balkon! Burası kum gibi insan kaynıyor… Aşk simgesi bu evin bahçesinde, Juliet'in alımlı bronz heykeli! İnsan seli akıyor, heykele. Jüliet'in sağ göğsüne dokunarak fotoğraf çektirebilmek için didişiyor, insanlar. Başaranlar, sevinç çığlıkları atıyorlar… Son derece mutlular, Jüliet'e dokunmaktan. Şanslarının artacağına ve sonsuz aşka ulaşacaklarına inanıyorlar… Ve gözümde canlanıyor, oyunun aşkla yoğrulmuş romantik sahnesi… Jüliet, sesleniyor, balkondan:
“Nasıl geldin buraya, söyle hem niye?”
Aşağıdan yanıt veriyor, Romeo:
“Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarı,
Durduramaz çünkü sevgiyi taştan sınırlar;
Hem aşkın isteyip de başaramayacağı ne var?”…
On altıncı yüzyıl, oyun ve sone yazarı İngiliz William Chakespeare (1564-1614) ülkesinin sınırlarını aşmış, dünya yazının önemli, etkili bir kalemidir. Öyle ki tiyatro yapıtı denilince ilk o gelir, usa. Büyük bir dil ustasıdır, büyük bir oyun yazarı. Yazdığı oyunların birçoğu, İngiltere'de dışındaki ülkelerde geçer. Bunlardan“ Venedik Taciri, Othello, Romeo ve Juliet” gibi ünlü oyunlarının yeri ve konusu İtalya'dan seçilmiştir. Kimi yazın tarihçileri ve eleştirmenler, Chakespeare'nin bu yönüne vurgu yaparlar. Bazıları çocukluk ve gençlik yıllarının İtalya'da geçtiğini, o yıllarda dinlediği öyküleri daha sonra ülkesine dönünce oyunlaştırdığı savını ileri sürer; bazıları ise hiç İtalya'ya gitmeden bu öyküleri oyunlaştırdığı savını. Bana, öne sürülen ilk sav daha gerçekçi geliyor.
İki düşman ailenin çocuklarını birleştiren aşk, olumsuz gelişen olaylar zincirinde trajik bir sonla biter! Dilinin inceliğini, kıvraklığını, akıcılığını, anlatım güzelliğini beynimde yoğura yoğura zevkle okuduğum “Romeo ve Juliet”i sahnede izlemek en büyük arzumdu. Yazar'ın “Hırçın Kız” adlı oyununun Anadolu Hisarı Antik Açıkhava Tiyatrosu'nda izleyeli yıllar olmuştu. Hala o görkemli, renkli, albenili, Ortaçağ kokan sahneler gözümün önündedir.
Nihayet, İstanbul Devlet Tiyatroları'nın bu yıl ocak ayı programında, Romeo ve Juliet vardı. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu oyun, Üsküdar Tekel Sahnesi'nde sanatseverlerle buluşuyordu. Ne denli mutlu olmuştum, anlatamam. Hemen internet üzerinden bilet almaya koyuldum, fakat almak ne mümkün? Satışa çıkar çıkmaz tükenmiş! Gişe görevlisine telefon ettim, “maalesef” yanıtını aldım. Bir yolunu bulup bu oyunu izlemeliydim. Daha önce Tekel Sahnesi'nde görev yapan değerli dostum Temel Dülger'e ulaştım; o da telefonla yetkili kişilere ulaşmış. Ardından telefon etti, “gidin hocam, sizi misafir olarak kabul edecekler” dedi. Ne yalan söyleyeyim; yüzüm güldü, moralim yerine geldi. Temel'e teşekkür ettim.
17 Ocak 2018'de, saat sekizde başlayacak oyunu izlemek için eşimle Tekel Sahnesi'nin yolunu tuttuk. Görevlilerce son derece nazik karşılandık, gösterilen yere oturduk. Bir iki dakika içinde sahne açıldı, oyun başladı.
Sahne tasarımı oldukça ilginçti. İçi su dolu kocaman bir havuz! Oyuncular sert adımlarla su içinde yürüyor, dans ediyor; havuza atlar gibi sulara gömülüyor; kılıç çekiyor, didişiyor… ve suda yüzen bir kuğu zarafetinde güzel Jüliet, aşkını haykırıyor: “Biricik sevgim biricik nefretimden doğdu!”. Oyunun en etkili, en vurgulu, en önemli anahtar iki sözcüğü: Nefret ve sevgi!
Birbirinden hoşlanmayan, birbirlerinden nefret eden iki aileyi, iki gencin aşkı birleştirebilecek mi? Birbirlerine derin bir sevgi ile bağlanan iki genç, iki aileyi barıştırabilecek mi? İlgi, merak, heyecan!
Bir düelloda, karşı karşıya gelen iki gençten biri olan Tybalt, Mercutrio'yu öldürür. Orada bulunan Romeo, bu tiksindirici cinayeti içine sindiremez; kılıcını çeker ve Tybalt'ı öldürür. Olaya el koyan Prens, Romeo'ya sürgün cezası verir. Bu durumda, iki genç aşığın umutları suya düşer.
Babası, Juliet'i Paris ile evlendirme kararı alır. Bu evliliğe tüm gücüyle karşı çıkan Juliet, yaralı bir kuş gibi çırpınır durur. Son umut, rahip Lawrence'dir. Juliet'in gözyaşlarına, yalvarmalarına dayanamayan rahip, son bir çıkış yolu olduğunu söyler. Juliete bir iksir verir. İçtiğinde, bu iksir onu iki gün ölü gibi gösterecek, böylece Juliet, istemediği evlilikten kurtulacak hem de rahibin planlaması ile Romeo'ya kavuşacaktır. Rahip, Romeo'ya yazdığı mektupta bütün bunları anlatır. Böylece, yeni bir umut doğar, aşk adına.
Romeo, sevdiği kızın Paris ile evlendirileceğini duyar duymaz, Verona'ya geri döner. Ne var ki mektuptaki gecikme nedeniyle rahibin planından habersizdir. Juliet'i sular içinde ölü gibi gören Romeo çılgına döner. Olay yerinde bulunan Paris, bu ölümden Romeo'yu sorumlu tutar. Romeo o anda Paris'i öldürür. Ardından Juliet'in yanına uzanır; zehir içerek ölür. Uyanınca, Romeo'nun cansız bedeni ile karşılaşan Juliet, çaresizdir. Yaşamamın bir anlamı kalmamıştır. Suda gördüğü hançeri eline alır; hiç duraksamadan göğsüne saplayarak can verir…
Hiç ara vermeden iki saat on beş dakika süren oyunu, zamanın geçişini hiç fark etmeden; ilgiyle, merakla, heyecanla izlerken çaresiz aşk adına hem hüzünlendim hem içim acıdı hem de büyük bir ustanın oyununu su içinde başarıyla sahneleyen oyunculara hayran kaldım.
Sevginin nefreti yendiği, fakat ne var ki ölüme yenildiği bu trajik oyunu, şiirsel dili, özgün tasarlanmış sahnesi, yetkin oyuncuları ile anımsayacağım, her daim.
Bir de oyunun düğümlenip çözülmesinde, yazgısında, belirleyici yan karakter Peder Lawrance'nin Juliet'e duygusal seslenişini unutmayacağım, uzun yıllar:
“Şu minik çiçeğin taze filizlerinde
Zehir de var iyileştiren özler de:
Koklanırsa dinçlik verir her yerine insanın
Tadılırsa öldürür tüm duyguları
Durdurur yüreği.”
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.