Tanıdık kırmızı yüzlü adam, sokağın karşı yakasından küçük adımlarla usul usul ilerliyordu. Bu hali dikkatimi çekti. Önce hasta sandım. Üzüldüm. Sonra anladım ki hasta değil. Şapkasına konan bir güvercini ürkütmemek için el, kol sallamadan, kimseye bakmadan yavaş yavaş yürüyordu. Hemen telefonuma sarıldım; birkaç kare fotoğraf çektim. O ara güvercin havalanıverdi. Adam bir bana baktı, bir uçan güvercine. Yüzü ekşidi. Hızlı adımlarla uzaklaştı.
Güvercinlere karşı içimde hep sıcak bir sevgi vardır. Ne zaman açık alanda bir buğday tanesini gagalamak için birbiriyle yarışan, yan yana dolaşan, birbirini kovalayan, cilveleşen, kur yapan, uçup konan sevimli güvercinlere gözüm takılsa içim hoşlukla dolar. Masumdur, yumuşaktır, sevimlidir güvercinler. Onları seyretmek, gözlemek, gözlemlemek huzur verir, içime. Ziya Osman Saba’nın dizeleri takılır dilime:
Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...
Kafeste tutulup beslenenler dışında insana en yakın kuş, güvercindir. Parklarda, meydanlarda saçılan yemleri gagalamak, yutmak için öbek öbek toplanırlar. Alışıktırlar, insanlara. Yaklaşmalarına, aralarında dolaşmalarına izin verirler, o kadar. Tutup sevilmelerine izin vermezler. Eğilip elinizi uzatıp, gözünüze kestirdiğiniz bir güvercini tutacak gibi olursunuz, ama başaramazsınız çoğu kez. Hemencecik uçup az öteye konar…
Ürkek değildirler, öyle; insanlarla yakındırlar. Bir anlamda insanların kendilerini beslediklerini bilirler. Ayakların arasında dolaşmaktan çekinmezler. Sıcak bir bağ vardır, güvercinlerle çocuklar arasında. Küçücük çocukların onlara doğru koşarak gelmelerine aldırmazlar. Ne zaman ki içlerine dalar çocuklar işte o zaman topluca havalanıp az ileriye konarlar. Çocuklar kovalar, onlar uçar… Tatlı, hoş bir oyundur; kaçıp kovalamacıdır, bu.
Kuşlar özgürlüğün simgesidir. Onlar için sınır, çizgi yoktur. Nereye gitmek isterlerse oraya uçarlar. Oysaki kafeste tutulanlar böyle değildir! Uçacakları alan sınırlıdır. Kafes içinde küçük kanat çırpışlarıyla alttan üstteki çubuğa; oradan yine alta gider gelirler. Eğer sahipleri kafesin kapısını açarsa en fazla oda içinde uçarak özgürlüğün dar kalıpları içinde avunurlar. Melodik sesi yani ötüşü bir de güzel görünüşü vardır, kafes kuşlarının. Kendi isteklerinden değil insanların bencilliklerinden tıkılmışlardır, kafeslere. Zamanla alışmışlar bu zor duruma. Besleyicisi ile aralarında duygusal bağlar kurmuşlar.
Dar alanda salıverildiklerinde önce bir köşeden diğerine uçmaları sonra sahiplerinin uzattıkları eline ya da başına konmaları, avucundaki yemi gagalamaları, kendilerini sevdirmeleri, öpücük vermeleri; uzun uzun ötmeleri bir anlamda evde kaynaşmaya, mutluluğa, huzura, sevgiye dönüşür. Kuş da memnundur, sahibi de; bu cilveleşmeden.
Kanarya, saka, bülbül, muhabbet kuşu, papağan… Özgürlükleri sınırlandırılmış, dar alanlara alıştırılmış; beslenmeleri kolaylaştırılmış evcil kuşlardır. Ne dışarıdaki yaşamı bilirler ne de ufuklarda uçmanın engin tadını. Törpülenmiş, bastırılmış, köreltilmiştir bu yanları. Bu yüzden çelimsizdirler, naiftirler; doğaya salıverildiklerinde uyum sağlamakta güçlük çekerler.
Bu güzel, alımlı ötücü kuşlara benzetilmiş sevgili. Şiirler söylenmiş bülbül, papağan, kanarya üzerine; besteler yapılmış… Sadettin Kaynak “Çile bülbülüm çile”yi dillere dolamış; büyük Itri, “Tûti-i mucize-gûyemne desem lâf değil / Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil” dizelerini ölümsüzleştirmiş. Mustafa Nazif Irmak, kanarya ile sevgili arasında sıcak bağlantılar kuran dizeleri besteleyerek gün yüzüne çıkarmış:
Kanaryam güzel kuşum
Ben sana vurulmuşum
Seni çok sevdiğimi
Anlatıyor duruşum
…
Saf, temiz yaratıklardır, güvercinler. Barışın simgesidirler. Nesimi Çimen, güvercinlerin simgesel anlamından yola çıkarak “Dostluklar kurulsun insanlar gülsün / Barış güvercini uçsun dünyada / Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün / Barış güvercini uçsun dünyada” dizeleriyle can suyu verdiği şiirini, ezgileştirmek için dokunmuş sazının tellerine… Ataol Behramoğlu, geçip giden bir kızdan söz ederken, imgesel anlatımla yoğurmuş, güvercini: Beyaz ipek gibi yağdı kar / Bir kız kardan hafif yüreğiyle / Geçip gitti güvercinleri anımsatarak. Tanpınar’da “güvercin bakışlı”dır, sessizlik; İstanbul’u dinleyen Orhan Veli’de, “güvercin doluavlular” cıvıl cıvıldır …
Güvercinlere bakarken Melih Cevdet Anday’ın “Anı” şiiri düşer, yüreğime. Casusluk suçlamasıyla yargılanan, onurlu bir duruş sergileyerek haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı ödün vermeden direnen Rosenberg’leri düşünürüm. “Özür dileyip af istemeleri” karşılığında idam cezasından kurtulacakları; çocuklarına kavuşacakları kendilerine söylenince “Suçsuzluğumuza inanan milyonlarca insan ne olacak?” diye haykırıp mahkemenin teklifini reddeden Rosenberg’lerin anısına yazılan bu duygusal şiir,“Bir çift güvercin havalansa / Yanık yanık koksa karanfil” dizeleriyle başlar... Türküsünü yarıda kesen Ethel Rosenberg ana yüreğini döker ak kâğıda. Çocuklarından çalışarak “sevgiye ve sevince; insanlık onuruna ve inanca” bir anıt dikmelerini ister. Güvercinlere bakınca, bu duygusal şiirin dizeleri gelir usuma:
Bir gün öğreneceksiniz, evlatlarım, öğreneceksiniz
Neden kestik türkümüzü yarıda,
Neden kitabımızı açık bıraktık işimizi tamamlamadan
Neden gittik toprak altında uyumaya
Ağlamayın artık evlatlarım ağlamayın
Yalanlar ve pislikler neden sarmış dört bir yanı?
Neden bu gözyaşları, bu zulüm neden?
Öğrenecek bir gün bunu bütün dünya.
Gökten süzülüp omzuna konan beyaz güvercin, düşsel sarmalda, gençlik yıllarını yeniden yaşatır, Timur Selçuk’a. Duygularını döker, dizelere. Gönlündeki esin tellerinde çırpınan“Beyaz Güvercin”; içli, duygulu bir beste olarak çıkar, gün yüzüne:
Süzülüp mavi göklerden yere doğru
Omuzuma bir beyaz güvercin kondu
Aldım elime usul usul okşadım
Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım
Bembeyazdı tüyleri öyle parlaktı
Açsam ellerimi birden uçacaktı
Eğildim kulağına dur gitme dedim
Hareli gözlerinden öpmek istedim
Duydum avuçlarımda sıcaklığını
Duydum benden yıllarca uzaklığını
Çırpınan kalbini dinledim bir süre
Kavuşmak istedim onunla göklere
Ak güvercinin iri gözleri vardı
Güzelliğinden fışkıran bir pınardı
Soğuk sularından içtim serinledim
Çağlayan bir nehrin sesini dinledim
Belki buydu sevmek
Hayat belki buydu
Severim güvercinleri. Yırtıcı kuşlara hiç benzemezler. Uysal, temiz, saf, sevimli yaratıklardır. Tuzak kurmazlar; al, hile bilmezler; kötülük düşünmezler. Kardeşçe, dostça bir arada yaşarlar. Güvercinleri karşıdan seyrederken kaygılardan uzak, güzel, huzurlu, mutlu bir yaşam sıcaklığı akar, içime… Kuşkusuz, dostluğun, barışın, sevginin, güzelliğin, insanlığın öğretici dilidir, güvercinler. İyilik, güzellik, hoşluktur; uçuşları; sevgiye ve aşka davettir, yere inişleri…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.